Irak devleti, iç karışıklık ve dağınıklık nedeniyle siyasi, toplumsal ve demokratik bir birlik oluşturamıyor. Stratejik gücünü kullanamıyor. Bu nedenle Türkiye ve İran’ın gözü sürekli Irak’ın zayıflıklarını istismar etmeye odaklanmış. Her iki taraf da kendilerine bağlı güçlerle Irak’ın jeostratejik ve jeopolitik durumundan faydalanmaya çalışıyor. Özellikle Türk devleti, Irak topraklarında işgalci bir güç olarak nüfuzunu daha da genişletmek istiyor.
İRAN STRATEJİSİNİN IRAK ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Amerika’nın desteğiyle İsrail’in saldırıları, İran’ın Ortadoğu’daki politikalarına büyük bir darbe vurdu. İran, Ortadoğu’daki birçok cepheden geri çekilmek ve savunma pozisyonuna geçmek zorunda kaldı. İran’ın on yıllardır inşa etmeye çalıştığı Şii Hilali projesi, İsrail ile Hamas arasındaki savaşın ardından çöktü. 7 Ekim 2023’te başlayan savaş, İran için tarihi bir felaket oldu. İran, daha büyük yenilgilerden korunmak için Lübnan ve Suriye’deki güçlerini geri çekti. Şimdi İsrail ve Amerika, İran’ı Irak topraklarından da çıkarmak istiyor. Irak devleti, İran’ın savunulması için son derece stratejik bir konuma sahip. Eğer İran ve İran’a bağlı güçler Irak’ta kırılır ve çıkarılırsa, İran’ın mevcut sistemini koruma ihtimali çok düşük. Ya İran devleti, İsrail ve Amerika’nın öncülük ettiği güçlerle uzlaşarak İslam rejiminde değişiklikler yapacak ya da büyük bir savaşı göze alarak Ortadoğu’da yeni bir sürecin önünü açacak.
TÜRKİYE’NİN IRAK ÜZERİNDEKİ PLANLARI VE İSRAİL’İN TAVRI
Türk devleti, bölgede İran devletinin sıkışmışlığını kendisi için coğrafi genişleme fırsatı olarak görüyor ve İran’dan boşalan alanları işgal etmek istiyor. Hesaplarını Irak ve Suriye’yi işgal etme üzerine kuruyor. Ancak Türk devleti işgal hesapları yaparken bu kez İsrail devletiyle karşı karşıya geliyor.
İsrail, Türkiye’ye şunu söylüyor: “Benim yürüttüğüm savaş üzerinden işgal hesapları yapamazsın. Ben rejimleri yıkıyorum, sen ise bundan faydalanmak istiyorsun.” Gerçekten de durum böyle. Türk devleti, bedavacı sırtlanlar gibi ölünün etrafında dolaşıp “karnını doyurmak” istiyor. “Doğu” kurnazlığıyla, İsrail ve müttefiklerinin yarattığı fırsatları kendisi için kullanmaya çalışıyor. Bu nedenle Suriye’de İsrail-İran çatışmalarının yerini, İsrail-Türkiye çatışmaları alıyor.
Türk devleti, Irak ve Suriye’de iki ana hedefle hareket ediyor: Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldırmak ve Misak-ı Milli hedeflerine ulaşmak. İran’ın Şii Hilali’ne ulaşma hesapları nasıl varsa, Türk devletinin de Misak-ı Milli projesini gerçekleştirme hesabı var. Misak-ı Milli hedeflerine ulaşmak ve yeni Osmanlı hayalini gerçekleştirmek için Kürt halkının Özgürlük Hareketini ya teslim alması ya da tasfiye etmesi gerekiyor. Bu nedenle yerel işbirlikçileriyle birlikte hem Irak’ta hem de Suriye’de baskı politikalarını yürütüyor.
Türkiye, Irak devletiyle “Su ve Kalkınma Yolu” anlaşmaları imzaladı. Bu anlaşmalar karşılığında Irak’tan PKK’yi “terör” listesine almasını ve PKK’ye karşı askeri operasyonlara katılmasını istedi.
Irak devleti, istenilen düzeyde olmasa da Türk devletinin taleplerini bir ölçüde kabul etti. Özellikle Su ve Kalkınma Yolu projeleri Irak için önemli projeler. Irak, bu projeleri hayata geçirmek için Türkiye’nin olanaklarından faydalanmak istiyor. Türkiye ise elindeki fırsatları bir silah olarak Kürt halkına karşı kullanmak ve Irak’ı kirli planlarına ortak etmek istiyor.
ÇÖZÜM: DEMOKRASİ-EŞİTLİK VE ÖZGÜRLÜĞÜ GELİŞTİRMEKTİR
İç sorunların çözülememesi, dış güçlerin müdahaleleri, Irak devleti ve Güney Kürdistan’daki kriz ve kaosu artırıyor. Ne Irak ne de Güney Kürdistan’daki partiler, iç sorunları demokratik diyaloglarla çözebilecek bir zihniyete sahip. Baas rejiminin çöküşünden sonra bölge halklarının eline büyük bir fırsat geçmişti. Bölge halkları, özgür iradeleri, demokratik ulus anlayışı ve adalet ilkeleri temelinde yeni bir sistem kurabilirdi. Fakat ne yazık ki ne halkın öncüleri olarak görülenler bu anlayışa sahipti ne de Irak’a müdahale eden devletlerin böyle bir niyeti vardı. Bölgenin demokratikleştirilmesine yönelik bir proje olmayışı, sorunları derinleştiriyor ve işgalci güçler bölme politikalarını kolayca yürütüyor.
Bugün özgürlük, demokrasi, ekonomi ve toplumsal güvenlik sorunları varsa, bunun en büyük sorumlusu Türkiye gibi işgalci güçlerdir. Çünkü Türkiye, kirli politikalarını hayata geçirmek için ahlak dışı yöntemler kullanıyor. Türkiye’nin katı ulus-devlet anlayışında halkların bir arada yaşaması diye bir şey yok. Politikalarını ırkçı ilkeler üzerine yürütüyorlar. Bu nedenle kendilerinden başka hiçbir halkı ya da milleti kabul etmiyorlar. Hitler faşizminin sloganlarını kendilerine anayasa gibi görüyorlar ve her açıklamalarında “tek devlet, tek bayrak, tek dil ve tek din” den bahsediyorlar. Bu tekçi sloganlar, diğer milletlerin, halkların, dinlerin ve mezheplerin onların olduğu yerde yaşayamayacağı anlamına geliyor.
İşgalci Türk devleti, Kürdistan’ın varlığına ve özgürlüğüne karşı yürüttüğü politikayı Irak ve Suriye’ye de dayatmak istiyor. Irak ve Suriye için “devlet bir olacak, bölünmeyecek” diyor. Irkçı zihniyete göre halkların bir arada yaşaması, dillerin ve kültürlerin farklılığı mümkün değil.
Türk devletinin inkar ve imha politikalarına karşı Kürt halkı ve bölge halkları birlikte durabilir ve tavır alabilir. Türk devletinin olduğu yerde karışıklık ve fesat vardır. Irak devleti ve Irak halkları böyle bir devletten sadece zarar görür. Irak halklarına “benim dediğimi yapmazsanız suyunuzu keserim” diyen bir devletten ne hayır gelir? “Suyunuzu keserim” zihniyeti ile Kerbela’da Ehlibeyt’in torunlarına su vermeyip onları susuzluktan boğarak öldüren zihniyet aynıdır. Bu nedenle halkların her türlü faşizme karşı tutumu bir olmalıdır.
Siyaset de doğa gibi boşluğu kabul etmez. Eğer mevcut fırsatlar Kürt halkı ve özgürlük isteyen halklar tarafından kullanılmazsa, işgal ve sömürü belasından kurtulamazlar. Bugün ortaya çıkan fırsatlardan bölge halkları demokratik ve özgür sistemler kurabilir.
Hîwa AZAD