16 Mayıs 2017 Salı Saat 15:41
Yüz yılın başlangıcı kaos aralığı olarak tanımlanmıştı. Bu
gerçeklik her geçen gün bir sarmal biçiminde geniş alanlara yayılarak daha
fazla kitleleri kapsamaktadır. Irakta başlayan kaos durumu zamanla Suriye,
Libya, Somali, Afganistan, Pakistan, Yemen gibi alanları da kapsamına almıştır.
Gelinen aşamada ise bu tabloya yeni alanların eklenme riski artmaktadır. Çünkü
çatışmalar farklı kıta ve alanlara yayılma eğilimindedir. Bu konuda en büyük
aday Venezüella’dır. Uzun süredir devam eden ekonomik kriz gelinen noktada
siyasi bir krize dönüşmüş ve iç kargaşa-çatışma halini alarak hızla ülkeyi bir
kaosa doğru sürüklemektedir. İran-Arabistan gerginliğinin derinleşmesi, mevcut
çatışmalı tabloya bu ülkeleri de ekleyecektir. Daha geniş bölgelerde ise mezhep
çelişkisi temelinde bir etkinlik kurma ve çatışma zeminine dönüştürecektir.
Rusya-Ukrayna, Kore-ABD, Azerbaycan–Ermenistan, Pakistan-Afganistan,
Pakistan-Hindistan, Gürcistan-Abhazya, Türkiye-Kürdistan, İsrail-Filistin vb.
güçler arasındaki sorunlar-çatışmalar kaosu her an daha geniş alanlara taşırma
potansiyeli taşımaktadır. İran’ın AB ve ABD ile sorunlu ilişkileri de her an
yeni sorun ve çelişkilere gebedir. Kuzey Kore’nin içinde bulunduğu tablo ise
pimi çekilmiş bir bombaya benzemektedir.
Dünyayı bir nükleer felaketle karşı karşıya getirme riskine sahiptir.
Küreselleşmenin gelişimine paralel olarak sorunlar da
sınırları aşarak küreselleşmektedir. Dolayısıyla şu an sorunlu ve çatışmalı
bölgeler sadece kendilerini, çevrelerini değil, tüm dünyayı etkilemektedirler.
Bundan dolayı Savaş ve çatışmalar yaşandığı zemindeki halklar için ölüm, yıkım
gibi tahripkâr bir rol oynarken, çevresine ve küresel alana da göç, terör,
yabancı düşmanlığı, ırkçılığın tetiklenmesi vb. sorunlar üretmektedir. Savaş,
çatışma ve tahripkarlığın merkezi Ortadoğu’dur. Yansımalarının en güçlü
görüldüğü yer ise Avrupa’dır. Bu nedenle Ortadoğu’da savaş
derinleşip-yaygınlaştıkça, Avrupa’da sistem daha fazla çatırdamaktadır. Buraya
doğru daha geniş yığınların göç etmesi, terör ihracı, yabancı düşmanlığının
yükselmesi ve ırkçılığın zirveleşmesi AB sisteminde yeni gediklerin açılmasına
neden olmaktadır. Son olarak Fransa’da yapılan seçimleri kaybetmesine rağmen
tek özelliği yabancı düşmanlığı ve ırkçılık olan Le pen’in %35 gibi yüksek bir
oy oranına ulaşması bu alanda yabancı düşmanlığının toplumu zehirleme düzeyini
göstermektedir. Özet olarak savaş ve çatışmalara neden olan ve tetikleyen
merkezler, savaşın yakıcı sonuçları ile karşılaştıkça bulundukları merkezlerde
de sistemin tahrip olarak, sürdürülemez hale gelmesine tanık olmaktadırlar. Bu
tablo her geçen gün derinleşip, yaygınlaşarak, küresel çapta sistemsel bir kriz
halini almaktadır.
Birinci paylaşım savaşı kapitalizmin ilk küresel krizinin
tetiklemesiyle patlak vermişti.
Sonuçları savaşa tutuşan ülkeleri tahrip etmişti. İkinci paylaşım
savaşı, güçlenen Almanya ve İtalya’nın iç sorunlarını ihraç eme ve güçleri
oranında küresel çapta hâkimiyet kurma çabalarının sonucunda patlak vermişti.
Bu savaşın cepheleri, karşıtlıkları ve ittifakları belirgindi. Sonuçları da bu
kapsamda kalmıştı. Mevcut durumda süregelen 3 Dünya savaşı ise kesin sınırları,
belirgin cepheleri ve katı ittifaklaşmaları olmayan bir karakterdedir. Bu
nedenle daha yerel, iç-içe ve karmaşıktır. Ne zaman, nereden ve hangi biçimde
patlak vereceği, hangi ülkeleri, güçleri kapsayacağı ve bir sonraki gün
nerelere sıçrayacağı belirsizdir. Bu özelliği ile kapsam alanı sınırsızdır.
Tahripkarlık düzeyi yüksektir. Bu nedenle çatışma süreci eskinin kuram, kavram
ve kurumlarını önemli oranda aşındırıp- tahrip etmektedir. Eskiye dair her şeyi
ya aşındırıyor, yâda sorun üretir duruma düşürüyor. Kapitalist Modernitenin
başta Ulus devlet örgütlenmesi, ulusal sınırlara dayalı sistemi olmak üzere her
yönüyle enkaza dönüşmesi bu tablonun toplam sonucu oluyor.
Küresel sistemin oyun kurucu gücü durumundaki AB, kendi
içinde yükselen ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve bunların tetiklediği sorunlarla
boğuşmaktadır. Her geçen gün ABD gücünün Tanrısal olmadığı daha fazla
anlaşılmaktadır. Hem bu güçler, hem de Rusya, Çin vb. küresel merkezlerin
ekonomik, siyasi ve askeri güçlerine rağmen her istediklerini yapma kudretinde
olmadıkları daha fazla görülmektedir. Küresel düzeyde oluşan nükleer ve biyolojik
silahlara dayalı dehşet dengesi süren savaşların topyekûn düzeye gelmesini
engellemekte ve mutlak yenilgi ya da zaferi imkansız hale getirmektedir. Bu
nedenle çatışmalar, cephesi, sınırları, aktörleri belli olmayan iç-içe ve
karmaşık bir tarzda sürmektedir. Bu durum hem birçok ülkede ulusal sınırları,
örgütlenmeleri, kurumları param-parça hale getirmekte, eskiyi yıkmakta, hem de
karmaşık, kaotik bir tablo yaratmaktadır.
Başta ABD ve AB olmak üzere küresel güçlerin bu tabloyu
kendi lehlerine çevirmek ve yeniden dizayn çabaları ise henüz köklü bir sonuç
yaratmamıştır. Bu kapsamda ABD’nin Irak, Suriye savaşlarına daha fazla müdahil
olmasına, İran’a dönük baskıcı ve yeni yaptırımlar öngören yaklaşımları ile
Kuzey Kore hamlesi aracılığıyla Çini sınırlama hamlesi izlemektedir. Yeniden
şer odağı politikasına benzeyen bu yaklaşımla Kore üzerinden Çini, İran
üzerinden de Rusya’yı sınırlama, kendi alanlarına hapsetme ve darbeleme
amaçlanmaktadır. Bu nedenle İsrail aracılığıyla Lübnan ve Suriye’de İran’ı
darbelemeyi esas alırken, Arabistan eliyle de Yemen ve mümkünse içerde İran’ı
yıpratma, sınırlama ve darbeleme çabalarını yoğunlaşmaktadır.
Bu durum Irak’a daha fazla karmaşa biçiminde yansımaktadır.
Ülkede ekonomik ve siyasi krizler birbirini izlemektedir. Ülke ABD ve İran’ın
oluşturduğu iki uç arasında adeta her an kopacak bir ip gibi
gerilmektedir. Bir yanda son derecece
yıpratıcı DAİŞ savaşı-saldırıları, Şiilerin iç sorunları, Sunni-Şii çelişkisi,
Kürdistan bölgesel yönetimle olan sorunlar, Irak’ın mevcut bölünmüşlüğü, diğer
yanda ise alan üzerinde ABD’nin İranı sınırlama, İran’ın ise TC ve Arabistan’ın
etkinliğini önleme, kırma çabaları her geçen gün mevcut krizi derinleştirmekte,
yeni çelişki ve çatışmaları tetiklemektedir. Dış müdahaleler içteki çelişki ve
çatışmalarla birleşerek ülkeyi adeta üçüncü dünya savaşının odaklandığı bir
merkeze dönüştürmektedir. Bu tablo içinde Şii bloğunun mevcut hükümete karşı
eylemlere girişmesi, Kerkük özgülündeki gelişmeler, Barzani’nin Şengal’e dönük
girişimleri ve bağımsızlık söylemleri dikkat çekicidir. Tüm bu sorunlar Irak’ı
hızla daha derinleşmiş bir biçimde bölmekte ve bir arada kalmasını
imkânsızlaştırmaktadır. Musul’un kurtarılması ve ABD’nin İran’a dönük
yönelimleri sertleştikçe bu tablo daha dramatik bir hal alacaktır.
Suriye’de Kimyasal saldırı ve sonrasında ABD’nin füze
misillemesi yeni bir dönemi başlatmıştı. Suriye rejimi ve müttefiklerinin
askeri zafer arayışlarını sonlandırmıştı. Rusya, ABD’nin bunu takip edecek yeni
hamlelerini beklemeden kendisi harekete geçti. TC ile Helep benzeri bir al-ver
süreci başlatarak, Suriye’nin fiilen parçalanmış durumunu resmileştirerek
rejimin hükümranlığını yok edecek güvenli bölgeler sürecini başlattı. Bu yolla
kontrolündeki alanları tahakküm etme, ABD’nin olası yeni hamlelerini daha güçlü
karşılama ve sahada Halep benzeri bir sonuç yaratmayı amaçlamaktadır. Fakat bu
antlaşma bağrında birçok çelişki barındırmaktadır. En başta ABD’nin İran’ın
garantörlüğüne çekince koyması, çetelerin anlaşmayı tanımayacaklarını ilan
etmeleri ve öngörülen güvenli bölgelerin geleceğinin ne olacağının muğlak
kalması antlaşmayı sorunlu kılmaktadır. Bu nedenle ABD’nin direk olmasa bile
İsrail vb. güçler aracılığıyla sürece müdahale etmesi ve işlemez kılması yüksek
olasılıktır.
Rojava ve Suriye’de
yeni süreç
Her geçen gün yeni aşamalar kat eden Rakka hamlesi devam
ederken, Rusya’nın öncülük ettiği Astana 4 görüşmeleri, 4 bölgede
çatışmasızlığın ilanı ile sonuçlanmıştır. Bunun anlamı çok parçalı Suriye
gerçeğinin daha fazla kalıcı hale geleceğidir.
Bu durumun esas nedeni ise Suriye’de taraflar arasındaki çatışmalarda
yaşanan pata durumudur. Sahada yenişememe bu sonucu kaçınılmaz kılmıştır. Buna
rağmen çatışmasızlık antlaşmasının nasıl sonuçlanacağı ve nereye evirileceği
henüz net değildir. Fakat esas olarak cephenin iki tarafı da savaşın daha fazla
derinleşmesini kendi çıkarlarına uygun görmedikleri açığa çıkmıştır. Zira
savaşın daha fazla derinleşmesi, başta ABD ve Rusya olmak üzere onlar etrafında
kümelenmiş güç ve devletlerin daha açık olarak karşı karşıya gelmesini
kaçınılmaz kılacaktır. Buda tüm güçler için bir çıkmaz sokaktır.
DAİŞ ile savaş Rakka ’da sürmektedir. Fakat daha sonraki
aşamada Deyr ez Zor bölgesi için hazırlıkların şimdiden yapıldığı
anlaşılmaktadır. Ürdün’de hazırlıkları yapılan ve öncülüğünü ABD’nin yapıp
Suudi Arabistan, İsrail, İngiltere vb. ülkelerin desteğini alan ‘‘ Yeni Suriye
Ordusu’’ ile Deyr ez Zor bölgenin alınması hedeflenmektedir. Buna karşı Suriye
rejimi erken davranarak bu oluşuma karşı hava saldırıları düzenlemiştir. Çünkü Deyr
ez Zor bölgesinin bu güç tarafında DAİŞ çetelerinden temizlenmesi, Suriye-Irak
sınırını tamamen rejim güçlerine kapatacaktır. Bu nedenle rejim ve
destekçilerinin tek umudu Deyr ez Zor merkezinde bulunan ikiye bölünmüş gücünü
korumak ve olası DAİŞ saldırısında etkin bir rol oynayarak o bölgenin
denetimini elinde tutmaktır. Bu plan daha çok İran tarafından devrede
tutulmaktadır. Çünkü esasta İran bu aradaki bağlantıyı koruma gayretindedir.
Fakat mevcut durumda boş çöl arazileri dışında bulunan ve sivil nüfusun
yerleşik olduğu tüm Suriye sınırı (Deyr ez Zor vilayetine bağlı olan) zaten
DAİŞ’in denetimindedir. Rejim sadece şehir merkezinde bulunan havaalanında ve
şehrin birkaç mahallesinde varlığını sürdürebilmektedir. Karadan hiçbir yerle
bağlantısı bulunmayan bu alanların tüm ihtiyaçları da havadan yapılan
yardımlarla karşılanmaktadır. Dolayısıyla Deyr ez Zor vilayeti üzerine
geliştirilecek savaşta Suriye rejimi ve İran’ın kendi başlarına sonuç
alabilmeleri oldukça zordur.
Irak’ta olası
gelişmeler ve KDP’nin durumu
Irak’ta bir taraftan Musul operasyonu sürmekte, diğer
taraftan da Hawice operasyonunun hazırlıkları son hızla devam etmektedir. ABD
ve ırak hükümeti bir süredir bu operasyonun hazırlıklarını başlatmış
bulunmaktalar. Bu operasyon ile DAİŞ’in Kerkük üzerindeki tehditleri ortadan
kaldırılmak istenmektedir. Bu operasyona hangi güçlerin katılacağı ise henüz
tam olarak netleşmiş değildir. Bu husus önümüzdeki süreçte daha fazla
gündemleşecektir.
Güneyde Barzani hanedanlığı iktidarını güvenceye almak için
her çareye başvurmaktadır. Seçime dayalı oluşturulan tüm kurumlar
işlevsizleştirilmiştir. Parlamento göstermelik hale getirilmiştir. Barzani
hanedanlığı İktidarı kaybetme korkusu ile daha fazla TC milisi haline
gelmemektedir. Bunu bataklık haline gelen, tüm toplumsal değerleri çürüten
rüşvet-yolsuzluk ve adaletsizliği kitlelerden gizlemek için daha fazla
Bağımsızlığın dilendirilmesi tamamlamaktadır. KDP son derece zayıflamış
pozisyonunu ekonomik ve askeri olarak TC’ye, istihbarı olarak ise İsrail’e dayanarak
güçlendirmeye çalışmaktadır. Fakat KDP yaşadığı kronikleşmiş iç sorunlarını
çözmeden, YNK, Goran ve diğer grupları yanına çekmeden özgürlük güçlerine karşı
daha fazla saldırganlaşması, saldırılarını daha ileriye taşıması olası
görülmemektedir. Güneyin genelinde mevcut partiler hızla aşılmaktadırlar. Başta
KDP olmak üzere tüm partiler içte klik kavgaları ile boğuşmaktadır. Sadece
çıkara dayalı birer koalisyon biçiminde bir arada kalmaktadırlar. KDP’deki
sorunlar iç infaz düzeyini alırken, diğer güçlerde ise irade olamama, çözüm
üretememe ve toplum nezdinde itibar kaybetme tarzında bir seyir izlemektedir.
TC’nin Qereçox ve Şengal’e dönük operasyonunda KDP’nin rolü
belirgindir. Mesut ve Neçirvan’ın Ankara temaslarının ana konusunu buralara
dönük planlar oluşturmuştur. Bu alanlar darbelenerek ‘Roj Peşmergeleri’ denilen
paramilliter güce yol açılmak istenmiştir. KDP ne olursa olsun Şengal alanını
yeniden denetimine almak istemektedir. Bu TC’nin anti Kürt stratejisi ile
örtüşmektedir. Bu nedenle Şengal özgülünde iki gücün ortaklaşması daha da
belirgin hale gelmektedir. Buna rağmen Tayip Erdoğan’ın saldırıdan önce
bölgesel hükümete haber verdiklerini açıklaması ve Dr. Aydın isimli
gerillaya yönelik haberlerin basına
yansıtılması oldukça dikkat çekicidir. Bu iki durum özel bir şüphe ile
yaklaşmayı gerektirmektedir. Bu durum TC ile KDP ilişkilerinde uç veren
sorunlara işaret olabilir. Bu nedenle TC bir yanda KDP’yi ekonomik ilişkilerle
kendisine bağımlı hale getirirken, diğer yanda sürekli Özgürlük hareketinin KDP’ye
saldıracağı, her yeri ele geçireceği yönünde manipülasyon yapmaktadır. Bu yolla
KDP’yi özgürlük hareketi ile çatıştırarak daha fazla bağımlı hale getirmek ve
milis gücüne dönüştürmek istiyor.
TC’nin faşizan
politikaları
Bu tablo içinde TC ise denklem dışına çıkmama çabasındadır.
Bu amaçla bir yandan kayıtsız-şartsız ABD’nin politikalarının uygulayıcısı
olacağını ilan ederken, en etkili bürokratlarını göndererek Kürtleri denklem
dışına çıkarıp, kendisi rol çalmaya çalışırken, diğer yandan da Kürt karşıtlığı
temelinde Rusya ile görüşmekte, anlaşmaya çalışmaktadır. Son anlaşma ile İdlib
ve çevresindeki varlığını güvenceye almaya uğraşmaktadır. Bunun karşılığında
ise birçok bölgeyi rejime terk etmekte, âdeta Rusya’nın emir-komutasına
girmektedir. Mevcut antlaşmanın yeni bir El Bab, Halep diyalektiği yaratma
şansı yoktur. Hatta anlaşma TC için yeni sorunlar, çelişkiler yaratacaktır. TC
ilişkilerinin İran ve Suriye ile, Rusya ve ABD ile daha sorunlu hale gelmesine
neden olacaktır.
TC’nin AB ile ilişikleri ise kötüleşme trendini
sürdürmektedir. T. Erdoğan seçim öncesi AB’ye dönük söylemlerinde çark edip,
müzakereleri ilerletmek istediğini ifade etse de bunun karşılık bulma olasılığı
zayıftır. Mevcut durumda AB ile ilişkileri Papa’nın insanlık dışı olarak tanımladığı
göçmen ve iade anlaşmasına dayanmaktadır. Bunu aşabilecek bir kapasite ve irade
yoktur. Bu nedenle dışta daha fazla yalnızlaşma, tecrit durumuna gelme, içte
ise her geçen gün katmerleşen faşizan baskılar kaçınılmazdır. Şengal ve Qereçox
saldırıları bu gerçeklikten bağımsız değildir. Bu alanlara saldırıların birçok
hedefi bulunmaktadır. TSK resmi açıklamasında Amed eylemine vurgu yaparak
misillemeyi ima etmiştir. Tayip meşru hak biçiminde değerlendirmiştir. Fakat
tüm veriler bu saldırının Barzani-TC ortaklığına dayandığını göstermektedir. Bu
saldırılarla Uluslararası alanda Ermeni soykırımından dolayı yaşananlar ve
referandum sonrası içte oluşan meşruiyet sorunu gölgelemek amaçlanmıştır.
Ayrıca saldırdığı alanlarda bir korku-panik, bozgun yaratarak ’Roj
Peşmergelerinin’ alana geçişini sağlamak ve kendi güçlerinin kara
operasyonu-işgali için zemin hazırlamaya çalışılmıştır. Fakat TC ve KDP,
Qereçox kayıplarına rağmen kaybettiler. Saldırı KDP’yi daha fazla teşhir edip
zayıflatırken, TC’nin, DA İş’i kurtarmaya çalışan güç olduğunu
alenileştirmiştir. Bu nedenle kendisine karşı güçlü bir bölgesel-küresel tepki oluşmuştur.
Bu saldırıda açığa çıkan başarısızlık TC’nin iç dengelerine de yansımıştır.
AKP-MHP faşist kliği çatırdamaya başlamış, ayakta kalmak için baskı, yasak,
tutuklama ve yaygın operasyonlara dayalı faşizan uygulamaları
boyutlandırmışlardır. Klik çatışmaları her geçen gün kartopu misali büyüyen
operasyonlara dönüşmüştür. Bu durum başta ordu ve polis teşkilatı olmak üzere
tüm bürokrasiyi tırpan gibi biçip, devleti felç etmiştir. Bunu AKP, MHP ve CHP
içi kaynama, hizipleşme, kavga ve bunların bir-birini alt etmeye dönük acımasız
çatışmaları izlemektedir. Sistemin dayanağı tüm partiler ve silahlı-sivil
bürokrasi kendi içinde bir-birleriyle, rakip gördükleri ile acımasız bir kavga
ve tasfiye halini yaşamaktadır. Buna karşı faşist kliğin tek çözümü baskıları
daha da arttırmaktır. Bu durum ise her geçen gün muhalif cepheye daha yeni
kitleleri katmaktadır. Muhalefeti büyütmekte ve başarma şansını arttırmaktadır.
Özgürlük güçleri, azgınlaşan faşist saldırılar karşısında
mevzilerini korumuştur. Bakur ’da 8 Mart, Newroz ve referandumda açığa çıkan
güçlü irade yeni mevzilerin kazanıldığını göstermiştir. Bu durumu Rojava zemininde ki kazanımlar
tamamlamıştır. TC’nin en çılgın
saldırılarına rağmen gelişmenin durmaması, sekteye uğramaması son derece
önemlidir. Bu nedenle direniş güçlerinin yaratığı sinerjiyi daha fazla
ortaklaştırmak, diyalektik bir bütünlük haline getirmek ve faşizme karşı
birleşik direniş cephesini güncelleyerek daha güçlü hamlesel çıkışlara
dönüştürmek gerekmektedir.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html- http://kursam.net/index.html