27 Mayıs 2013 Pazartesi Saat 00:31
‘Dewlet neçar e kujerên Sara, Rojbîn û Ronahî bibîne’ – DÎHA
Bi sedan welatiyên di pêşengiya DOKH’ê de li ber Konê Çareseriya Demokrîk kom bûn, heta gora Sazumankara PKK’ê Sakine Cansiz meşiyan û xwestin kujerên 3 jinên kurd ên di 9’ê Çile de li Parisê hatin qetilkirin bêndîtin.
Di pêşengiya Tevgera Jina Azad û Demokratîk (DOKH) de bi sedan welatiyan heta gora Pêşeng û sazumankara PKK’ê Sakine Cansiz meşek pêk anî. Girseya li ber Konê Çareseriya Demokratîk ê ku ji aliyê jinan ve bi boneya çavdêriya pêvajoyê hatiye vedan, kom bûn, ji bo bîranîna Pêşenga PKK’ê Sakine Cansiz, Nûnera KNK’ê ya Parîsê Fidan Dogan û endama Meclisa Ciwanan Leyla Şaylemez ku di 9’ê Çile de li Parîsê hatin qetilkirin meşek pêk anîn. Girseya ku li Qada Seyit Riza civîyan, ji “Konê Çareseriya Rizgariya Demokratîk heta gora Sara (Sakine Cansiz) a li Gora Asrî meşiyan. Girsê di meşê de pankar û wêneyên ku 3 jinên kurd li ser heye a “Em komkujiya Parisê şermezar dikin” vekirin û meşiyan. Girsê bê navber siloganên “Şehîd namirin”, “Ey heval riya we riya me ye”, “Sara, Rojbîn, Ronahî, jin, jiyan, azadî”, “Sakine Cansiz nemir e” û “Bila qatil bên dîtin hesab bê pirsîn” berz kirin. Girseya ku heta ser gora Cansiz meşiya, li ser gorê find pêxistin. Girsê li ser gorê rêz girt. Bavê Cansiz Îsmet Cansiz, diyar kir ku gelê kurd tu carî zarokên xwe bi tenê nehiştine û spasiya xwe ji gelê kurd re anî ziman. Bav Cansiz, da zanîn ku Sakine ji aliyê kesên aştiya Tirkiyeyê nexwestin ve hatin qetilkirin.
Aktîvîsta Dayikên aştiyê Cemile Akgun jî xwest demek berî demekê kujerên 3 jinên kurd ên li Parîsê hatin qetilkirin bên dîtin. Akgun, da zanîn ku ew dê her tim di rêya Sara de bimeşin û rêça wê bişopînin. Akgun, da zanîn ku dewlet neçar e ku kujerê Sara, Rojbîn û Ronahî bibîne. Dayikan li ser gora Sakine zimêr lorandin û piştre dîsa heta çadirê meşiyan.
‘Çözüm süreci diye döndüğümüz köyde ilk kurbanımızı verdik’ – DİHA
Yüksekova’ya bağlı Dostki bölgesinde 19 yıl önce boşaltılan köyüne dönen 14 yaşındaki Muğdat Çavmak askerin döşediği mayınla canından oldu. Olaya tanıklık eden köylüler, “Evlerimizin 100 metre ilerisindeki Ramon tepesinin tamamı mayınlı. Çözüm süreci diye döndüğümüz köyde ilk kurbanımızı verdik” dedi.
Hakkari’nin Yüksekova ilçesine 30 kilometre uzakta bulunan Dostki bölgesindeki Bostancık (Gulort) köyü 1994 yılında askerler tarafından boşaltılmış, köyün evleri bu süre içinde yıkılmış ve yakılmıştı. Çeşitli dönemlerde savaş uçakları tarafından da bombalanan köye son yıllarda askerlerden alınan özel izinle gidebilen köylüler, bağ ve bahçelerindeki ürünleri topluyordu. 2012 yılında yine köy askerler tarafından taranmış ve top atışına tutulmuştu. Bu saldırılar yüzünden 300 küçükbaş hayvan yaşamını yitirmiş, bağ ve bahçeler yanmıştı. Yazın köydeki ihtiyaçlarını karşılayan ve sonbahar ile birlikte Yüksekova’ya dönen Bostancıklı yurttaşlar, çözüm süreciyle köylerine dönmeye başladı. Ancak köyün 100 metre karşısında bulunan Ramon tepesinde kurulan seyyar karakol etrafına döşenen mayınlardan dolayı köylülerin hayvanları mayınlara çarparak ölüyor. Köyün defalarca askerler tarafından taranmasını gösteren ağır silah mermileri halen köyde duruyor.
Askeri yetkililer: Patlayan cisim kimyasal içerikli bombadır
Çözüm süreciyle beraber köylerine dönen ve bağ bahçelerinde çalışmaya başlayan Çavmak ailesinin 14 yaşındaki çocukları Muğdat Çavmak, 24 Mayıs’ta mayın kurbanı oldu. Sabah evden çıkan ve evlerinin karşısındaki Ramon dağının eteklerinde pancar ve mantar toplamaya başlayan Çavmak, yerde bulduğu cismi yanına alarak eve gelir. Topladığı mantar ve pancarları evin kapısına bırakan Çavmak, toprak altında bulduğu cismin patlamasıyla ağır yaralandı. 19 yıldır boş olan köyde yurttaşların yol ve araç sorunu nedeniyle 14 yaşındaki genç, 5 kilometrelik yolu kendi çabaları ile kat ettikten sonra ana yolda sivil bir araca konularak hastaneye yetiştirmek amacıyla yola çıktı. Ancak ağır yaralı olan genç, hastaneye yetiştirilmeden yaşamını yitirdi. Görgü tanıkları patlamaya neden olan cismin mayın olduğunu belirtirken, patlamadan 15 saat sonra olay yerine gelen askeri yetkililerin cisme ait tüm parçaları topladıktan sonra köylülere, patlayan cismin kimyasal içerikli bomba olduğunu söylediği öğrenildi. Köyde kadastro çalışması yürüten görevlilere askerlerin Ramon ve çevresindeki çalışmalarında meydana gelecek herhangi bir patlamadan sorumlu olamayacaklarını belirtmeleri üzerine, kadastro çalışmalarına da ara verildiği kaydedildi.
‘Asker bize geçiş noktasına mayın döşediklerini söyledi’
Fahrettin Akın isimli yurttaş, mayınlı bölgeyi askerin inkar etmediğini söyleyerek, “Muğdat bulduğu mayını eve getirmiş. Yengesi bunu görünce ‘at’ demiş. Ama çocuk uğraşınca patlamış. Asker inceleme yaptıktan sonra ‘kimyasallı el bombasıdır’ dedi. Parçalarını askeriye topladı. Bu bölgede çok sayıda mayın var. Asker bize, ‘Bulduğunuz mayınların çevresini işaretleyerek bize haber verin’ dedi. Var olan mayınlara geçmişte olduğu gibi bugün de müdahale etmediler. 1994 yılında ‘buralarda PKK’liler barınıyor’ diye asker tarafından köyümüz boşaltıldı. Her yaz izinle bu mayınlı alana gelerek gerekli ihtiyaçlarımızı topluyoruz. Geçen sene biçtiğimiz 3 bin bağ otu, mayınlı alan diye dağdan indiremedik. Asker bizi uyararak ‘geçiş noktasına mayın döşemişiz’ dediler. Otlar, kar ve yağmurdan dolayı çürüdü. Bu sene komutana ‘barış sürecinde bu mayınlar nereden çıkıyor’ diye sorduk. Komutan da ‘ben bilmiyorum nerede var mayın. Karakolların her tarafı mayın’ diyerek bu bölgeye yaklaşmamamızı söyledi” dedi.
‘Devletin çözüm sürecine inanmıyoruz’
Fehima Kuriş adlı yurttaş ise, çözüm sürecinde devletin uygulamalarının inandırıcı olmadığını belirterek, “Muğdat kapısının önündeydi. Aniden bomba sesi geldi, dedim belki yine askerler attı. Köyden bir kız geldi ‘Kardeşimin altında bomba patladı’ dedi. Ben de gidemedim oraya, köylüleri çağırdım. Bu dağların hepsinde mayın var. Vallahi biz gidemiyoruz hiç bir yere. 19 yıldır bu köyü boşaltmak zorunda kaldık. Evlerimiz yakıldı, geçen sene bombalandık. Otlarımız, bağ ve bahçelerimiz yandı. Çok zarar gördük. Aldığım birkaç koyunu da gütmek için çobanlar köyden ayrılmaya korkuyor. Biz devletin çözüm sürecine inanmıyoruz” diye konuştu.
Köy sakinlerinden Zikri Çakto ise şunları dille getirdi: “Şimdi bulunduğumuz yer bombanın patladığı yerdir. Gulord köyündeyiz. Bu bir tarihtir. Bugün 14 yaşındaki çocuk bu topraklarda öldü. Eskiden beri çok mayın koymuşlardı. Kadastro ekipleri gelmişti buraya askeriye kendisi bile demiş ‘Burası güvenli değil’ diye. Çalışmalarınız risklidir diye geri çevirdiler. Bu şartlar altında, mayınlar içindeki, yıkık harabe köye dönmemiz mümkün değil. Çünkü süreçten umutlu değiliz. Köye dönmek için süreci takip edeceğiz” dedi.
‘Mayınların temizlenmesi için defalarca başvurduk’
Mayınlı arazilerin temizlenmesi için defalarca Kaymakamlığa müracaat ettiklerini belirten Hacı Danış isimli yurttaş, köylerinin üst taraflarının mayınlarla döşendiğini anlattı. Mayınların temizlenmesi için defalarca kaymakamlığa başvurduğunu belirten Danış, “Her seferinde beni askeri yetkililere yönlendirdiler ve konuyla ilgilenilmedi. Arazilerimiz mayınlarla dolu. Başka can kayıpları yaşanacak diye çok tedirginiz. Buradan Başbakan’a, Cumhurbaşkanı’na ve Hakkari Valisi’ne sesleniyorum artık başka çocuklar ölmesin. Başka can kayıpları olacak diye korkuyoruz. Köyün 2 kilometrelik alanı mayınlarla dolu. Eğer bu arazilerimiz mayınlardan temizlenmezse köyümüzü boşaltmak zorunda kalacağız” diye konuştu.
İzleme komisyonu köyde inceleme yaptı
Muğdat Çavmak’ın yaşamını yitirmesi üzerine Yüksekova’dan köye giden izleme komisyonu incelemelerde bulundu. İzleme komisyonu üyeleri BDP PM üyesi Abidin Eniş, Yüksekova Belediye Başkanı Ercan Bora, İl Genel Meclis Başkanı Ferzende Yılmaz, Yüksekova eski Belediye Başkanı Ruken Yetişkin, incelemelerden sonra kısa bir açıklama yaptı. Güvenlik politikalarının halen var olduğunu belirten Abidin Eniş, “Ne yazık ki 30 yıllık savaşın yarattığı tahribatlar devam ediyor. Bölge tamamen patlayıcıların gömülü olduğu yerler. Mayınların temizlenmesi gerekiyor. Ancak mayını temizlemesi gereken devlet yurttaşa ‘Sen bul ben geleyim’ diyor. Bu uygulamalar çözüm sürecini tehlikeye atacaktır. Biz çekilme sürecinin ve barış sürecinin bu hassasiyetle üzerinde durulması gerektiğini düşünüyoruz” dedi.
Konferansa Aştî û Demokrasiyê bi dawî bû – ANF
Konferansa Aştî û Demokrasiyê ya li Enqerê, piştî 2 rojan bi dawî bû.
Konferansa Aştî û Demokrasiyê, li Otêla Surmelî ya Enqerê bi beşdariya zêdeyî 500 akademîsyen, hunermend, nivîskar, siyasetmedar, rewşenbîr û saziyên civakî yên sivîl pêk hat. Di konferansa du rojan de, li dû xebatên atolye di roja duyemîn de bi pêşkêşiya (axaftina) beşdaran bi dawî bû.
Di mijarên “Komîsyona Heqîqet, Rûbirûbûn û Edaletê”, “Komîsyona Huqûq, Paqijiya Rê û Destûra Bingehîn” û “Komîsyona Civakîbûna Aştiyê di Pêvajoya Danûstandinan de û Siyaseta Demokratîk” de beşdaran nêrîn û pêşniyarên xwe anîn ziman. Li dû axaftinan, danezana encamê ya konferansê pêşkêşî nêrîna beşdaran hat kirin.
Danezana encamê ji aliyê serokê dîwanê Prof. Dr. Gençay Gursoy ve hat xwendin û ji ber ku li ser bi yek dengî lihevkirin çê nebû, hat ragihandin ku wê danezan sibê bê eşkerekirin.
Altıncı gerilla grubu geri çekildi – ANF
KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı’nın çağrısıyla 8 Mayıs’ta başlayan geri çekilme süreci kapsamında altıncı gerilla grubu da Güney Kürdistan’daki Medya Savunma Alanları’na (MSA) geçti.
Bugün saat 07.00 itibariyle “Botan dan 16 kişiden oluşan bir gerilla grubu, PKK’nin kontrolündeki Medya Savunma Alanları’na geçiş yaptı. 11 erkek ve 6 kadından oluşan grup, HPG komutanlarının katıldığı tarafından karşılandı.
Yapılan törene HPG Anakarargah komutanlarından ve aynı zamanda kadın ordusu YJA Star Anakarargah Komutanı Delal Amed ile, HPG komutanların Amed Malazgir, Gülistan Gelhat ve Welat Gever törene katıldı.
Törende konuşan Delal Amed, “Demokratik kurtuluş ve özgür yaşamın yaratılması adımının başarıya ulaşması için, büyük bir fedai katılımla, bütün engelleri aşarak grubumuz Medya Savunma Alanları’na ulaşmıştır dedi.
Amed, “İnanıyoruz ki HPG ve YJA Star güçlerimiz, bu duyarlılığı göstererek, önder Apo’nun başlattığı bu süreci, başarıyla sonuçlandıracaktır diye ekledi.
HPG Anakarargah Komutanlığı olarak bu sürecin başarıya ulaşacağına inandıklarının altını çizen Delal Amed, “Ve diyoruz ki Önder Apo’nun başlattığı bu adım, arkadaşlarımızın gösterdiği fedakârlık, kesinlikle başarıyı kendisiyle getirecektir vurgusunu yaptı.
Geri çekilişi tamamlayan grubun komutanı Agit Ziryan, “Önderliğimizin çağrısı ve hareketimizin kararı üzerine gerilla güçlerimiz Kuzey Kürdistan’dan Medya Savunma Alanlarına bir yürüyüş başlattı dedi.
Kendilerinden önceki gruplar gibi, geri çekilirken engellerle karşılaştıklarını ifade eden HPG komutanlarından Ziryan, bu engelleri şöyle sıraladı: Suların yükselmesi gibi doğa koşulları, askeri hareketlilik, gözetleme, keşif uçuşları ve küçük bir kontra birliğin faaliyetleri.
Ji KNK’ê Kongreya yekîtiyê – Yeni Özgür Politika
13’mîn Lijneya Giştî ya Kongreya Neteweyî ya Kurdistanê (KNK) bi beşdariya hemû hêz û rengên Kurdî û daxwaza hevbeş a sazkiriya yekîtiya neteweyî li paytexta Belçîka Brukselê pêk hat.
13’mîn Lijneya Giştî ya Kongreya Neteweyî ya Kurdistanê (KNK) li paytexta Belçîka Brukselê dawiya hefteyê pêk hat. Komcivîna ku pêr dest pê kir bi guftûgo û biryarên hatin girtin doh qediya.
13’emîn Lijneya Giştî ya Kongreya Neteweyî ya Kurdistanê (KNK) li Brukselê pêk û doh hate lidarxistin. Civîna ku axaftina vekirinê Endama Konseya Rêveber a KNK’ê Rojan Hazim kir, ji çar parçeyên Kurdistanê serok û nûnerên saziyan, endamên partiyên YNK, BDP, PJAK, PYD, Goran, PDK, PÇDK, YNDK û gelek partiyên din û nêzî du sedî delege û mêvan tevli civînê bûn.
Di komcivînê de ji endamên KNK’ê yê herî bi temen Mele Mihemed Ciwanroyî û ji endamên herî ciwan Ulkem Zeremya û Ferhat Patiyev di dîwanê de cihê xwe girtin.
Her wiha di lijneyê de peyamên nûnerên partiyan şandibûn jî hatin xwendin.
Bang li Fransayê hat kirin
13. Civata Giştî ya Kongreya Netewî ya Kurdistanê (KNK), li paytexta Belçîka Brukselê di roja duemîn de jî bi guftugo û xabatên girîng berdewam kir. Di destpêka rûniştina doh ji bo endamên nû, merasîma sondxwarinê hat kirin. Ji rêveberina rûniştinên doh ji bo dîwanê Nîlufer Koç, Sîror Kemanger û Sîma Abdullah hatin hilbijartin. Piştî merasîma sondxwarinê rapora salane ya KNK’ê hate xwendin. Rapor ji aliyê Endamê Konseya Rêveberiya KNK’ê Rojan Hazim ve hat xwedin û destpêkê endamên KNK’ê Sakîne Cansiz, Fîdan Dogan û endama Tevgera Ciwanan Leyla Şaylemez ên 9’ê Çileya sala 2013’an li paytexta Fransa Parîsê hatin kuştin, hatin bîranîn.
Di raporê de bang li Fransayê hat kirin, ku endamê KNK’ê Adem Uzun serbest berde û bûyerên li Rojhilata Navîn û gelemperiya Kurdistanê diqewimin hatin nirxandin. Di raporê de hat ragihandin, ku li her çar parçeyên Kurdistanê têkoşîna azadiyê ya gelê Kurd ketiye qonaxeke nû û di vê demê de hîn bêtir rol dikeve ser milê KNK’ê. Beşdarên kongreyê li ser raporê nêrînên xwe anîn ziman û der heqê xebatên dema pêş ên KNK’ê de pêşniyarên xwe kirin. Rûniştinên roja duemîn heta saetên êvarê berdewam kirin û tê payin encamnameya komcivîna KNK’ê ji raya giştî re were aşkere kirin.
Deklerasyona 11 xalî
Di roja yekemîn ya 13’mîn kombûna Lijneya Giştî ya KNK’ê de deklarasyonekî 11 madeyî ji rayagiştî ya Kurdistan û cîhanê re hate pêşkêş kirin. Deklerasyona ku KNK’ê ji raya giştî re aşkere kir ji van xalan pêk tê:
l Kurdistan welatê Kurd û Kurdistaniyane û gelek xwezayî mafê wan heye ku çarenivîsa xwe bi xwe tayîn bikin.
l Kombûna me bi terkîba xwe ya bilind ya neteweyî û welatî ve destnîşan dike ku têkoşîna rizgariya Kurdistanê bi şuûreke bilind ya neteweyî û welatî heta serkeftina mezin dê bête domandin.
l Demokratîzasyona Rojhilatanavîn bi temamî bi qebûlkirin û naskirina statûya Kurd û Kurdistanê ve mumkun dibe. Lewma dewletên bi pirsa Kurdistanê ve dîrekt û îndîrekt peywendîdar divêt vê rastiyê bibînin û li gorî vê yêkê pozîsyona xwe aşkera bikin û daxwazên Kurd û Kurdistaniyan bi cih bînin. Herweha di serî da Kerkûk û hemû navçeyên li derveyî tixûbên Kurdistanê hatine hêlan divêt bêne vegerandin bo nav Kurdistanê û rêz li tixûbên Kurdistanê bête girtin.
l Kombûna me pêşhatinên li Rojavaya Kurdistanê giring dibîne û piştî destkefta başûr, rojavayê jî destkeftî dibîne û bangî Kurdistaniyan dike ku van herdu çeperan biparêzin.
l Li bakûr proseseke nû hatiye destpê kirin ku li ser daxwazên neteweyî û demokratîk digel dewleta Tirkiyeyê muzakere tê kirin. Em vê însiyatîfa nû ya bizava neteweyî li bakûr maqûl dibînin û piştevaniyê dikin û bangî hêz û kesên neteweyî û welatî dikin ku di nav xwe da yêkîtiyeke kamil pêkbînin ku ev hewildane serbikeve. Herweha em bangî dewleta
l Tirkiyeyê jî dikin ku daxwazên Kurdistaniyan yên maqûl û demokratîk bi cih bînin û di serî da birêz Ocalan û hemû girtiyên polîtîk serbest bikin.
l Kombûna me çar rêze konferansên Amed, Hewlêr, Enqere û Brukselê di plankirina prosesa Aştî û demokrasîyê ya li Tirkiye, Kurdistan û Rojhilatanavîn da platformên giring dibîne û piştevaniyê dike.
l Têkoşîna neteweyî ya li Rojhilata Kurdistanê hatiye merheleyeke nû ku divêt hêzên neteweyî û welatî li gorî pêşhatinên li Rojhilatanavîn xwe li ser zemînê yêkîtiya neteweyî û welatî organîze bikin û ji bo bi destxistina statûya neteweyî û demokratîk xwe amade bikin.
l Kombûna me bi dengekî bilind bangî Kurd û Kurdistaniyan dike ku tifaqa navxweyî di asteke herî bilind da vehûnin û mayînde bikin. Garantiya parastina destkeft û çeperên neteweyî û welatî ev yêkîtiya navxweyî ye.
l Kombûna me aşkera teyîd dike ku di çareseriya pirsa Kurdistanê da digel Kurdan kêmaniyên etnîk û dînî jî hevparin, xwedanên Kurdistanê ne û divêt di nav Kurdistanê da sîstemê demokratîk, azad, wekhev, dadyar û sekular bête ava kirin.
l Kombûna me çemka mêrşahî ya di nav civata Kurd û bi giştî Kurdistanê da ji bo demokratîzasyona navxweyî astengeke mezin dibîne û bangî hemû xelkên Kurdistanê dike ku li ser zemînê azadî û wekheviya cinsî civateke dadyar ya bi hemû bihayên mirovî ve tijî ava bikin.
l Kombûna me bangî Amerîka, Rûsya, YE, UN û dewletên din dike ku di pirsa bi giştî Kurd û Kurdistanê û bi taybetî di çareseriya pirsa Rojavaya Kurdistanê da dadyar bin û piştevaniya daxwazên rewa yên Kurd û Kurdistaniyan bikin.
Bayik: Pêvajo wê bandorê li tevahiya Kurdistanê bike
Endamê Konseya Rêveber a KCK’ê Cemîl Bayik di peyama xwe ya ji bo 13. Kongreya KNK’ê de bal kişand ser pêvajoya çareseriyê û got, “Ev pêvajo ne tenê li bakur, wê bandorê li tevahiya Kurdistanê bike.” Bayik bang li KNK’ê jî kir ku ji Konferansa Netewî ya Kurd re pêşengiyê bike.
Endamê KNK’ê Cemîl Bayik da xuyakirin, ku gelê Kurd ê bi salan êş û azar dîtiye ne mumkne ji vê pêvajoya herêmê sûdê wernegire û got, ” Wekî gelê herêmê yê herî qedîm û yê herî pir hatiye înkar kirin îro gelê Kurd jî van polîtîkayan re dibêje: “Êdî Bes e. Wekî Tevger li çar perçeyên Kurdistan stratejiya ku me meşandiye stratejiyek rast bû û ji bo gelê Kurd xwedî encambû. Di serî de hemleya 19’ê Tîrmaha 2012’an ve li Rojavayê Kurdistan pêngava şoreşê pêk hat û têkoşîna gelê Kurd gav bi gav mezin dibe. Li Rojhilatê Kurdistan gelê me xwe diparêzin û têkoşîna xwe didomînin. Her wiha di sala 2012’an de li Bakurê Kurdistan hemleya birêket polîtîkayên dewleta Tirk a înkar û îmhayê vala derxist. Ev pêşketinana stratejiya gelê Kurd xurt kir. “
Endamê Konsyeya Rêveber a KCK’ê û endamê KNK’ê Cemîl Bayik destnîşan kir, ku têkoşîna tevgera azadiyê ya gelê Kurd a sala 2012’an de hemû polîtîkayên îmhayê yên Tirkiyê pûç kiriye û ji lewra Tirkiye neçar maye bi Rêberê Gelê Kurd Abdullah Ocalan re rûnê û çareseriya siyasî qebûl bike.
Bayik bal kişand ser pêngava “Rizgariya Demokratî û Avakirina Jiyana Azad” û got, “Ev pêşnûma Rêber Apo ji bo çareseriya pirsgirêka Kurd û ji bo çareseriya pirsgirêkên Rojhilata Navîn pêvajoyek nû birêdixe. Ev pêvajoya nû ne tenê ji bo Bakurê Kurdistan, ji bo tevahî Kurdistan girîng e. Rêber Apo ji bo ev pêvajo pêş bikeve bangawaziya 4 konferansan dike. Ji nav van konferansana ya herî girîng di rêya avakarina yekîtiya gelê Kurd de konferansa netewî ya Kurd e. Tevgera Azadiya Gelê Kurdistan jî ji bo konferansa netewî ya Kurd hewldanên pêwîst nîşan dide. Ez hêvî dikim ku KNK jî li gorî misyon û rola xwe erkên xwe yê di mijara yekîtiya gelê Kurd û konferansa netewî de bicih bîne û bigihije serkeftinê.”
‘Peywirên girîng li ser milê KNK’ê ne’
Serokê Konseya Rêveber a KCK’ê Murat Karayilan, ji bo lijneya giştî ya KNK’ê peyamek şand. Karayilan destnîşan kir ku di pêvajoya nû de û di amadekariyên konferansa neteweyî de peywirên girîng dikeve ser milê KNK’ê û wiha got: “Demildest divê gelê Kurd stratejiya xwe diyar bike. We careke din, ez ji bo endamtiya KNK’ê layîq dîtime. Ji bo vê yekê ez ji civata we re spasiyên xwe pêşkeş dikim. Wekî endamekî KNK’ê erkên bikevin ser milê min ji bo ez bi cih bînim çi ji destê min bê ez ê bikim. Ji bo yekitiya gelê me, ji bo azadiya gelê me, ji bo serfiraziya gelê Kurdistanê û gelên herêmê her karî ez ê wekî karekî pîroz pêk bînim. Soz didim ku ji bo pêkanîna erkên di vê çarçove yê de ez amade me û ez ê hewl bidim bê kêmanî pêkbînim.
Karayilan wiha pê de çû: “Îro herêma Rojhilata Navîn û welatê me Kurdistan di qonaxeke girîng re derbas dibe. Pêşveçûnên li herêmê û li welatê me ji bo azadiya gelê Kurd derfetên dîrokî ava kirine. Bi taybet tevli destkeftiyên Başûr, li bakurê Kurdistan sala borî hemleya Tevgera me encamên girîng derxist holê. Têkoşîna Azadiya Kurdistanê bilind bû û dagirkeriya Tirkiyeyê xitimand û rê vekir ku serdema çareseriyê têkeve rojevê. Di heman demê li Rojava hemleya ku pêk hat gihîşt asta şoreşê. Îro pêvajoye ke şoreşî li Rojavayê Kurdistanê berdewam dike. Di heman demê de gelê me li rojhilatê Kurdista nê xwe diparêze û xwe amade dike. Ev pêşveçûnên li welatê me çêbûn di herêma Rojhilata Navîn de stratejiya Kurd xurt kir û di hevsengiya herêmê de gelê Kurd kir hêzekî li pêş.
Pêşketineke dîrokî ye
Karayilan wiha got: “Ev pêşketinên pir girîng û dîrokî ne. Ji bo van derfetan em neteweya Kurd amade ne derfetan bi kar bînin û pirsgirêka Kurd çareser bikin û gelê Kurd azad bikin. Di vê dema dîrokî de divê platformeke ku bi hemû aliyên Kurd ve pêş bikeve hebe. Pêwîstî bi konferanseke neteweyî heye. Hûn wekî KNK’ê platformeke neteweyî ne, lê divê hemû alî werin beşdar bibin.
Karayilan di dawiya axaftina xwe de wiha got: “Bêguman hewceyî heye ku bi beşdarbûna hemû aliyan komîteyeke amadekariya konferansa neteweyî amade bike. Ji bo vê yekê ger ku civata we biryar bigire û heyetek xebat bike wê di cihê xwe de be û em bawer dikin ku di vê dema dîrokî de wê karekî serkeftî pêş bixe. Ji bo we rêzdariya xwe pêşkeş dikim û di xebata we de ji bo we hemûyan û ji bo KNK’ê serkeftinê dixwazim.
Barzanî: Ji bo serkeftinê azadiya Ocalan
Peyama Serokê Herêma Federal a Kurdistanê Mesut Barzanî di 13’emîn Lijneya Giştî ya Kongreya Netewî ya Kurdistanê de hat xwendin. Barzanî diyar kir ku divê her çar parçeyên Kurdistanê stretejiya hevpar zelal bikin û got: “Ji bo ku Tirkiye bigihêje serkeftinê divê Birêz Ocalan azad bibe.
Barzanî di peyama xwe de kesên tevli lijneyê bûn silav kir û got: “Ez 13’emîn damezrandina KNK’ê pîroz dikim. Ji her kesî re serkeftinê dixwazim. Em niha piştî têkoşîneke mezin di demek nû de ne. Têkoşîna gelê Kurd ya rewa ket konaxeke nû. Hêviya me pêşerojeke roniye. Gelê Kurd pêvajoya înkarê li pey xwe hişt. Sedsala 21’ê dê bibe sedsala Kurdan. Di vê pevajoya krîtîk de pêwistî bi xebateke hevpar heye. Ji bo vê jî divê em navên ku xebatên civakî dimeşînin yên rojava re xebatê bimeşînin. Bi taybet jî divê em li Ewropayê dostan qezenc bikin.
Herêma me di nava geşedanên mezin de ye. Li dora Kurdistanê tirsa kurbûna naqokiyan heye. Divê em hemû li dijî vê tirsî amade bin. Rast Kurd ji her demê zêdetir bi şansin. Lê wek her tim li dijî Kurdan xetere hene. Ji ber vê jî divê em ji her demê zêdetir bibin yek.
Sratejiya ji şîdetê dûr…
Barzanî diyar kir ku divê stratejiyeke ji şîdetê dur ya Kurdan hebe û got: “Ya herî girîng divê em peyama yekitiyê bidin gelê herêmê. Divê em ji mafê rewa yê gelê xwe dest bernedin. Divê em li Başûrê Kurdistanê kongreyek ava bikin. Divê hemû hêzên Kurdistanê bi vê kongreyê li djî geşdanan têbikoşe.
Barzanî balkişand ser pêvajoya navbera PKK û hikûmeta Tirk û got: “Em bo vê pêvajoyê divê bixebitin. Ez bang dikim ku divê ev pêvajo bi aştiyê temam bibe. Ji berk u aştî, diyalog û têkoşînek bê şîdet hêviyên Kurd dikare pêk bîne. Ji ber vê divê Ocalan azad bibe û di makeqanûna Tirk de guherîn bêkirin.
Piştî krîza Sûriyeyê me hewl dan emhêzên Rojavayê Kurdistanê bînin ba hev. Peymana Hewlêrê qezenceke netewiye. Divê her kes li gorî peymana Hewlêrê tevbigere û ji hev re alîkar be. Divê li hemberî hev rêbazên şîdetê bikarneyne.
Em piştgiriyê didin hinek hewldanên hêzên Rojhilatê Kurdistanê jî. Hêviya me ev e ku li vir jî doza Kurd pêş bike.
Bextiyar: Hewceyî bi stratejiya hevpar heye
Piştî peyama Barzanî, Polîtburoyê YNK’ê Mele Bextiyar axivî. Endamê Polîtburoyê yê YNK’ê Mele Bextiyar jî wiha got: “Divê Kurd bi stratejiya hevpar tevbigere. Bextiyar diyar kir ku tovê aşiyê li Kurdistanê gihiştine ûgot: “Kurd pêvajoyek girîng dijîn. Yekitiya me ji her demê zêdetir girînge. Em Kurd divê bi stratejiyek hevpar têbikoşin. Dijminên Kurd êdî hêza wan nîne. Ocalan ev 14 sale di zindanan de ye. Divê azadiya Ocalan bê.
Muslim: Pêwîstiya konferansa netewî heye
Hevserokê PYD᾿ê Salih Muslim ku di 13’mîn Lijneya Giştî ya KNK’ê ya li Brukselê tê lidar xistin axivî û diyar kir ku, şoreşa li rojava efsaneyek nîşan da û da zanîn ku, pêwîstiya gelê Kurd bi konferansa netewî ku rêveberiya hemû Kurdistanê bike heye. Muslin da zanîn ku, Rêberê Gelê Kurd Abdulah Ocalan serkêşiya pêvajoyê kiriye û pêwîste hemû siyasetmedar û serokên partiyan jî di pêvajoyê de bi erkê xwe rabin.Muslim got ku, bi milyonan Kurd li pişta gelê rojavane.
Hevserokê PYD᾿ê Salih Muslim di 13’mîn Lijneya Giştî ya Kongreya Netewî ya Kurdistanê (KNK) axivî û diyar kir ku, gelê Kurd li Rojava bi berpirsyarî tevdigerin û da zanîn ku, pêvajoya li rojava erkekî dîrokiye li ser milê hemû Kurdistanê ye û wiha got: “Em îro li Rojavayê Kurdistanê bi berpirsyarî tevdigerin, bi milyonan mirov piştgirî didin me. 50 milyon Kurd li pey me ne, hêza li pişta me xurte. Ji ber vê yekê erkekî dîrokî ji gelê Kurd tê xwestin. Barê ku me rakiriye barê hemû gelê Kurde divê em layîqî vî barîbin.᾿̓
Muslim di derbarê kongreyên ku tên lidar xistin û pêvajoya ku Kurd tê re derbaz dibin jî ev tişt got: ᾿̓Bê gûman îro kombûna we li vê derê ji me re pêşgirtineke mezine. Em jî erkekî dîrokî rakin û pêwîste em pêşve bibin. Ji bo ku em karibin bi erkê xwe rabin. Îro ji gelê Kurd li rojava û deverên din jî tê xwestin ku layîqî vî barîbin û ji bo demokratiyê karbikin. Heger ku em ne layîqî pêvajoyê tevbigerin dîrok wê neletê li me bike. Kesayetên me yên li vê derê û kesayetên ku niha di zindana de mîna ᾿̓Serok APO᾿̓ ew baş rastiya dizanin û amadene ku pêşengiyê pêvajoya demokrasiyê bikin.
Muslim bang li siyasetmedarên Kurd kir ku, mala Kurd ji nû ve avabikin û amadekirina yekîtiyê bi hemû hêzê bikin û wiha dirêjî da gotinên xwe: “Pêwîste hemû rayedar û serokên partiya tev bi hev re pêşengiyê bikin û ev erk yê me tevane. Em pêwîste hundirê malên xwe çêbikin, hundirê malên me ne mîna berêne. Kongrên ku tên lidarxistin û konfransa li Hewlêrê başin, em dixwazin ku konferansa me ya netewî çêbibe, helal û heramê me ji me re bibêje û rê li ber nakokiyan bigrin. Em bi wê li hev rûnên û bi hev re pirsgirêkê xwe çareser bikin.
Muslim di derbarê şoreşa li rojava û qehremaniyê bê hempa ku gelê rojava dimeşîne ev tişt anî ziman: “Qehremaniya ku hatiye kirin, li Serêkaniyê afsane hatiye destnîşan kirin, dîrok îro tê guhertin ji ber vê yekê pêwîste em li vê derê û hemû welatiyên me yên li derve bi erkê xwe rabibin.
Di dawiya axaftina xwe de Muslim spasiya KNK᾿ê kir û soz da ku gelê Rojavayê Kurdistanê û PYD᾿ê dê ji bo demokratiyê bi hemû hêza xwe karbikin.
Barış tarihsel yöndür – Yeni Özgür Politika
Öcalan’ın önerdiği 4 konferanstan ilki olan Demokrasi ve Barış Konferansı Ankara’da yapıldı. Konferansta kalıcı barışın sağlanması için yapılması gerekenler tartışıldı. Sırrı Süreyya Önder, “Bu ‘Kalıcı Barış’ konferansı hepimiz için yön belirleyici bir pusula niteliğindedir dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın önerdiği dört konferanstan biri olan “Demokrasi ve Barış Konferansı” hafta sonu Ankara’da yapıldı. Konferansa demokrasi ve barış isteyen tüm kurumsal güçler ile bazı bağımsız şahsiyetler katıldı. Açılış konuşmasını yapan BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, “Sayın Öcalan’ın da yapılmasını önerdiği, aciliyeti ve gerekliliğini vurguladığı bu ‘Kalıcı Barış’ konferansı hem başındaki ‘kalıcı’ kelimesinin gerçekçiliği hem de ‘barış’ kelimesinin tarihsel anlamı gereği hepimiz için yön belirleyici bir pusula niteliğindedir” dedi.
Demokrasi ve Barış Konferansı hafta sonu Ankara Sürmeli Otel’de yapıldı. Yaşar Kemal, Tarık Ziya Ekinci, Vedat Türkali, Orhan Pamuk, Murathan Mungan, Rakel Dink, Prof. Dr. Yakın Ertürk, Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ve Arif Sağ’ın çağrıcısı olduğu “Demokrasi ve Barış Konferansı”na 400’e yakın akademisyen, siyasetçi, aydın, yazar, sendikacı, sanatçı, kadın örgütü temsilcisi katıldı. Şebnem Korur Fincancı, Murathan Mungan, Arif Sağ, Gencay Gürsoy, Yakın Ertürk dışındaki diğer çağrıcıların bulunmadığı konferansta ayrıca BDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak, DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk, HDP Eşbaşkanları Fatma Gök ve Yavuz Önen, ÖDP Eşbaşkanları, EMEP Genel Başkanı, SDP Genel Başkanı, KADEP Genel Başkan Yardımcısı başta olmak üzere çok sayıda siyasetçi katıldı. Yine yazar Berat Günçıkan, Nuray Mert, gazeteci Ertuğrul Mavioğlu, Celal Başlangıç, Prof. Dr. Ahmet Özer, sanatçı Suavi, Avukat Eşber Yağmurdereli başta olmak üzere hemen hemen bütün davetlilerin konferansa katıldığı görüldü.
‘Kalıcı bir barış’ için
Konferansın açılış konuşması BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder tarafından yapıldı. Daha iyi bir dünya fikrine inanan ve bunu kendine dert edinenler olarak burada bulunduklarını ifade eden Önder, büyük bir sürecin temellerini çizmek mutlak olmalı başlıklarını belirlemek için toplandıklarını ifade etti. Önder “Kalıcı barış” ismiyle yaptığı konuşmasında, “Tarihe siyaseten baktığımızda, bu konferansı oluşturanların ortak paydası sayılabilecek düşüncelerin, uzun vadede daima doğrulandığı gerçeği ile karşılaşırız. Ne yazık ki uzun vadede gelen haklılık, bu vadede maruz kalınan zulmü ve kötülüğü engellemeye yetmemektedir. Ortak paydadan bahsetmiştim. Bu nedir diye baktığımızda birçok şey saymak mümkün ama en temel ve tartışmasız olanlara indirgediğimizde, havaya, suya, dile, kimliğe ve onura mülk olarak değil en temel ve vazgeçilmez bir hak olarak bakanlar diyebiliriz. Daha iyi, daha eşitlikçi ve daha adil bir dünya mümkün fikrine inananlar ve bunu dert edinenler diyebiliriz. İşte bizler burada tarihsel önemi büyük bir sürecin temellerini güçlendirmek, çerçevesini çizmek, ‘asla olamaz’larıyla ‘mutlaka olmalı’ başlıklarını belirlemek ve bu süreci izleyip kolaylaştırmak, gözleyip denetlemek üzere toplandık” dedi.
‘Pusula niteliğindedir’
Bu çağrıyı yapan, emek veren, katılım gösteren bütün dostlara, partilere, örgüt ve kurumlara teşekkür ettiklerini ifade eden Önder, şöyle devam etti: “Sayın Öcalan’ın da yapılmasını önerdiği, aciliyeti ve gerekliliğini vurguladığı bu ‘Kalıcı Barış’ konferansı hem başındaki ‘kalıcı’ kelimesinin gerçekçiliği hem de ‘barış’ kelimesinin tarihsel anlamı gereği hepimiz için yön belirleyici bir pusula niteliğindedir.”
Önder, yeni ve tam demokratik bir cumhuriyet talebi için bu konferansın Ankara’da toplanmasının ayrı bir simgesel öneme sahip olduğuna dikkat çekerek, “Herkesin birilerinin hassasiyetlerinden bahsettiği dönemde Kürtler, sosyalistler ve demokratlar barışa el uzatıyor, hassasiyetlerin ardına sığınmış kan oyunlarına inat bir haysiyet gösterisi sergiliyorlar” dedi. Önder, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kürt Halkı ve dostları kendi kaderlerinin Orta Doğu’nun ve dünyanın kaderinden ayrı gayrı bir kader olamayacağını, tüm mücadele biçimleriyle devlete ve dünyaya kanıtlamış durumda. Bizler, tarihsel olarak kendimize biçtiğimiz rol gereği, hep en ileriye gideceğimizin bilinciyle, arkaya bakıp acılara sığınmaktansa yeni acılara engel olmak, acıları ortaya çıkaran manzaraya sebep olanları insanlara işaret etmek gayretinde olduk.”
İşaret etmekle kalmadıklarını toplumun her alanında emek alanından yerel yönetimlere oradan meclise, tezkerelerden başlamak üzere birçok akıldışı durumda ses çıkararak, savaşın barış için bir yöntem olmayacağını, halkına ateş açanların değil ancak halkına kucak açanların olumlu bir karşılık görebileceğini, barışın inşasında işlev sahibi olabileceklerini belirttiklerini dile getirdi.
‘Barış demokrasinin anahtarı’
“Barış” kelimesine yükledikleri anlamın bu denli büyük olmasının kimseyi korkutmaması gerektiğini ifade eden Önder, şunları söyledi: “Kürt halkının barışa olan inancının artması, hiçbir şekilde mücadelenin ve kazanımların kutsallığına olan inancın azalması anlamına gelmemektedir. Barış herkesçe sıkça dile getirildiği üzere demokrasinin anahtarı olabilir ama barışın tek anahtarı demokrasi değildir. Adalet, eşitlik ve demokrasi bir arada kalırsa barışın kalıcı bir biçimde tesisi mümkün olacaktır. Barışa, gerillanın sınır dışına silahlarıyla çekilmesine dahi direnenler, barış için sokağa çıkanları protesto edenler ne bu halkın iradesini ne de bu halkın mücadelesini tanıyamamıştır. Elbette bugün bu kadar muhteşem bir ideal için, kalıcı barış için burada bulunmayı içine sindiremeyenler varsa, bu onların ideolojik ve vicdani bakımdan barış gibi bir dertlerinin olmayışından kaynaklanmaktadır.”
Barış inşasının önemi
Kürtlerin, kendi coğrafyalarını demokratikleştirmekle, dönüştürmekle ve özgürleştirmekle kalmayıp, Türkiye Cumhuriyeti’nin dar kalıplara sıkışmış siyasi iradesini de dönüştürmeyi başardıklarını dile getiren Önder, “Ağzından kan damlayanlar bile bugün barış karşısında susmak durumunda kalmıştır. Bu, bugün bu salonda olanların barışı geçici bir strateji değil, tarihsel bir yön olarak görmesinden ve savaşlarla yazılan tarihi barışla yeniden inşaa etmenin gerekliliğinden kaynaklanmaktadır” dedi.
Önder, “Sayın Öcalan’ın kapitalist moderniteye dair eleştirilerine baktığımızda, tarihini zulme ve savaşa borçlu bir uygarlık yerine tarihini diyaloğa, eşitliğe ve örgütlü siyasete borçlu yeni bir toplumu görüyoruz. Bizim tarihsel mirasımız, kardeşlik olduğu kadar eşitlik ve özgürlük üstüne de kuruludur. Görüldüğü gibi, burada bulunanların bu değerler üstünden kendilerini var etmeleri, bugün aramızda olmayan ama aynı gökyüzünün altında daima omuz omuza mücadele ettiğimiz, Almanya’da, Fransa’da, Irak’ta, İran’da, Suriye’de yaşayanlarla ortaklaşmalarıyla mümkün olmuştur” diye konuştu.
‘Ölüme dur demek’
Barışın iki taraflı bir süreç olduğunun altını çizen Önder, şu değerlendirmeyi yaptı: “Ölüme dur demek yalnızca mücadele güçlerinin değil, devletin ve tüm yurttaşların da elindedir. ‘Kalıcı’ kavramının altına çizeceğimiz çizgi de işte tam burada önem kazanmaktadır. Bugün başta basın kuruluşları olmak üzere birçok insan hükümetin stratejilerini tam olarak sindirememiş olsalar bile barışa destek vermek zorunda hissediyorlar, egemeni ikna etmek gibi bir zorunluluğumuz olmasa da kitle iletişimini aksatmamalı, barışı gönülsüz destekleyen yahut barışın içine sinmediği kitleleri de bu konferans ve paralelindeki tüm çalışmalarla ikna etmek gerekmektedir.”
‘Direnenlere selam olsun’
Önder, konuşmasını şöyle bitirdi: “Barış için sokaklara yüz binlerle dökülmüş Kürt halkı olmak üzere halklar, emekçiler, sosyalistler, kadınlar, inançlar, kültürler ve her anlamda ötekileştirilenler, bugün her bir ferdiyle sürecin esas aklıdır ve böyle olmak zorundadır. Bir arada yaşamın, sınırlarla bölünmemiş kültürel birlikteliğin ancak haklar çerçevesinde mümkün olduğunu bilenler olarak bugün asıl yapmamız gereken, barışla birlikte gelecek hayatın demokratik bir biçimde şekillenmesine ve sürmesine katkıda bulunmaktır. Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin artık topla tüfekle yahut zindanla yenilemeyecek olduğu görüldüğünden, bugün elimizde olan şey tüm silahlardan güçlü olan bir barış halidir. En yalın ve en onurlu haliyle bu barış için canlarını feda eden, her alanda mücadele eden dostlara, bu konferansın ve ebedi barışın gerçek sahipleri olacakları için şükran duyuyoruz. Zafer, hapishanelerden dağlara, akademilerden, fabrikalara, bulunduğu tüm alanları birer eğitim, eşitlik, barış ve özgürlük yuvası haline getirenlerindir. Zafer, barış ve demokrasi uğruna binlercesini yitirdiğimiz kardeşlerimizindir. Zafer, barışındır!”
Önder’in konuşmasının ardından divan seçildi. Divan başkanlığına Prof. Dr. Gencay Gürsoy divan üyeliklerine de Bircan Yorulmaz, Garo Paylan, İbrahim Sinemillioğlu, Prof. Dr. Sevilay Çelenk, Prof. Dr. Necla Kurul, Avukat Mehmet Emin Aktar seçildi.
Çok dilli divan
Divan Başkanı Prof. Gençay Gürsoy, yakın tarihe bütün ağırlığıyla damgasını vuran 10 binlerce genç insanın kaybı yanında Kürt coğrafyasını, örselenmiş doğasını, yakılmış ormanları, boşaltılmış yakıp yıkılmış köyleri, göçe zorlanmış halkıyla savaş alanına çeviren, onulmaz acılarla dolu 30 yıllık kanlı bir dönemin sona ermekte olduğunu, heyecan dolu günler yaşadıklarını söyledi. Kalıcı barışın inşası ve Kürt sorununun çözümü için çoğulcu, eşitlikçi, katılımcı, özgürlükçü, adem-i merkeziyetçi bir toplumsal düzeni mümkün kılan yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğunu kaydeden Gürsoy, “Yine hepimiz biliyoruz ki, bu hedefe ancak, olabilecek en geniş toplumsal mütabakatla, yakın tarihin acı izlerini olabildiğince silen dürüst bir yüzleşme ve sabırlı ikna süreciyle varabileceğiz dedi.
Av. Mehmet Emin Aktar ise Kürtçe konuşmasında, 30 yıldır büyük acılar yaşandığını ifade ederek, ilk önce herkesin birbirini iyi anlaması gerektiğini söyledi. Garo Paylan ise katılanlara anadili olan Ermenice hitap etti.
Şebnem Korur Fincancı’nın konuşmasının ardından konferansın çağrıcılarından olan ve konferansa katılmayan Vedat Türkali, Orhan Pamuk, Yaşar Kemal, Rakel Dink, Tarık Ziya Ekinci ve İoanna Kuçuradi’nin mesajları okundu.
‘Hadi barışı tartışalım’
Çağıcılardan Arif Sağ ise, uzun zamanlar gülmelerine izin verilmediğini ifade ederek, 20 yıl önce de barış ve demokrasiden bahsettiklerini söyledi. Sağ, barış ve demokrasiden korkulmaması gerektiğini belirterek, “Çok fazla laf etmeye, gevelemeye gerek yok. Eğer demokrasi ve barışı algılamıyorsak, biz bütün bu acıları demokrasi ve barışı algılayabilmek için tartışmamız gerekiyor. Bu işi bu barış sevdasını ancak tartışarak kalıcılaştırabiliriz. Bizim elimize verilen barış bir gün tekrar alınabilinir. Biz kendimiz barışı yaratacağız. Bu tartışma kültürüne çağıranlara şunu diyorum hadi barışı tartışalım diye konuştu.
Çağrıcılardan Murathan Mungan, kendilerinden sonraki kuşakların bu konuşulanları konuşmamasını umduğunu kaydederek, toplantıda daha çok barışın konuşulacağını, bu yüzden barış samimiyeti üzerine konuşmasını ayırdığını aktardı.
‘Birlikte geleceği kuralım’
BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, çağrıcılara teşekkür ederek konuşmasına başladı. Hep beraber bu çözüm yoluna sahip çıkacaklarını dile getiren Kışanak, kritik bir aşamaya gelindiğini söyledi. Egemenlerle müzakerelerden daha önemli olan esas konunun salonda bulunan ve bulunmayan herkesin birliği olduğunu dile getiren Kışanak, “Büyük bedeller ödenerek bugünlere geldik. Bundan sonraki yolculukta tarihsel geçmiş gelecek için bir referanstır. Başka bir şeye de gerek yoktur dedi.
Kışanak’ın konuşmasının ardından Orhan Pamuk ve Rakel Dink’in gönderdiği mesajlar okundu.
Barış İçin Kadın Girişimi adına konuşan Prof. Dr. Nükhet Sirman, kadınların barış müzakerelerinin her alanında olmasını düşündüklerini belirtti.
“Hakikat, Yüzleşme ve Adalet , “Hukuk, Yol Temizliği ve Yeni Anayasa” ve “Barışın Toplumsallaşması ve Demokratik Mücadele” isimli toplantı başlıkları belirlendikten sonra komisyonlar ile ilgili konuşmalar yapıldı.
‘Geçmişle yüzleşmek şart’
“Hakikat, Yüzleşme ve Adalet” konusunda konuşan Akademisyen Murat Paker, konu hakkında sunumunu yaptı. Paker, “Yüzleşme dediğimiz mesele ise, iki temel unsuru var. Bir hakikatin ortaya çıkartılması, ikincisi bu hakikatla birlikte yeni bir ilişkinin tesis edilmesidir. Bu ikisi yapılabilirse yeni bir uzlaşmanın olması mümkün. Yüzleşme dediğimiz şey, suçlarımızla kabahatlerimizle yüzleşmek. Yüzleşme kendimizle yüzleşmektir. Kendimizle yüzleşmesek, kalıcı barışı sağlayamayacağız” dedi. Paker, daha sonra “Hakikat, Yüzleşme ve Adalet konuları hakkında yapılması gerekenleri maddeler halinde sıraladı.
Prof. Dr. Turgut Tarhanlı da atölye çalışmalarında dikkate alınacak olan üç başlığın birbiriyle çok bağlantılı olduğunu dile getirdi.
“Müzakere sürecinde barışın toplumsallaşması ve demokrasi süreci” adlı atölye çalışması grubunun konuşmasını Necmiye Alpay yaptı. Demokratikleşme ve barışın sivil bir mücadele alanı olduğuna dikkat çeken Alpay, barış ve demokrasi mücadelesinde muhatapların herkes olduğunu dile getirdi.
Konuşmaların ardından “Hakikat, Yüzleşme ve Adalet , “Hukuk, Yol Temizliği ve Yeni Anayasa” ve “Barışın Toplumsallaşması ve Demokratik Mücadele” konulu atölye çalışmalarına geçildi. Atölye çalışmalarının ardından “Hakikat, Yüzleşme ve Adalet Komisyonu , “Hukuk, Yol Temizliği ve Yeni Anayasa Komisyonu ve “Müzakere Sürecinde Barışın Toplumsallaşması ve Demokratik Siyaset Komisyonu konulu 3 ayrı komisyon kurulmasıyla ilk günkü oturumlar sona erdi.
Barışın yol haritası
DTK Eşbaşkanları Aysel Tuğluk ve Ahmet Türk’ün de ikinci gün katıldığı konferansta, atölye çalışmalarının sonuçları aktarıldı. “Müzakere sürecinde barışın toplumsallaşması ve demokratik mücadele” konulu yapılan atölye çalışmasının sunumu Ender İmrek tarafından yapıldı. Tartışmalarda çıkan sonuçları paylaşmak istediklerini ifade eden İmrek, “Müzakere süreci şeffaf olmak zorundadır. Masanın bir tarafında devlet diğer tarafında sadece Kürtler söylemi doğru değil. Bütün ezilenlerin ortak duruşunu sağlamak konferansımızın ortak referansıdır” dedi. İlk aşamada çalışmaların koordine edilmesi konusunda bir komisyon kurulmasına karar verdiklerini dile getiren İmrek, “Bu komisyon sürecin izlenmesini ve taraflarla buluşmayı hedefliyor. Yerellerde benzeri çalışmaları sürdürmeyi önüne hedef olarak koymuştur” diye kaydetti.
‘Samimi ve sahici’
Hakikat Yüzleşme ve Adalet Komisyonu adına konuşan Erdoğan Aydın da devletin yıllardır sürdürdüğü ayrımcılığa dikkat çekerek, bunun devlet asimilasyonu olduğunu belirtti. Bunları dört başlık altında topladıklarını belirten Aydın, “Osmanlı’dan bu yana Kürtler baskı ve asimilasyona bağlı olarak Türkleştirildi. Aleviler sünnileştirildi. Sünniler laikleştirildi. Ve Ermeni, Süryani, Keldani halkları soykırıma uğradı” dedi. Bir siyasi dönüşüm için mücadele etmenin çok önemli olduğuna dikkat çeken Aydın, “Kapsamlı ve adil bir barışa ulaşmak için en önemli olan yüzleşmedir” dedi. Aydın, “Güven önemli. Buna uygun bir barış dili, bir bilgi ve hafıza çalışması olmalı. Bu konuda bir Hakikat Komisyonu’nun oluşturulmasına karar verildi. Bu savaşın yarattığı her alanda yaşananlara dair bir çalışma yürütecek. Sivil toplum örgütleriyle bağlantı kurmak ve bu konuda bilgi ve belgeler bir araya getirilmeli. Faillerin envanterinin ortaya çıkarılması farklı kesimlerin birbiriyle yüzleşmesinin yolunu açacaktır. Bu konuda yöntem ve araçlar geliştirilmeli. Meclis yeni bir yasal düzenleme ile resmi hakikat komisyonlarının oluşturulması ısrarla talep edilmelidir. Mevcut konjoktür gereği adalet ve Türkiye tarihinde olan diğer kara sayfalarla yüzleşmek esas alınmalı. Ermeni katliamı, Pontus Rum soykırımı, Dersim katlimı ile yüzleşme bu anlamda önemlidir. Bütün sanat çalışmaları desteklenmeli. Kadınların katılımı esas alınmalı. Samimi bir özür dilenmeli” diye konuştu.
Barışın hukukunu oluşturma
“Hukuk yol temizliği ve yeni anayasa” komisyonunda yapılan tartışmaları ana başlıklar halinde dile getiren Filiz Kerestecioğlu ise barışın hukukunu oluşturmayı esas aldıklarını dile getirdi. Kerestecioğlu, “Çoğulcu demokrasiyi bütün kurumlarıyla oluşturmak ve işlev kazandırmak önemlidir. Karşılıklı güven açısından yürünmesi, hukukun üstünlüğü ve adalet zaafiyeti, güven arttırıcı adımların tek taraflı olması, yargı sisteminin yeterli bir güvence sağlamaması engelleri var. Bu engellerin kaldırılmaları aciliyet arz ediyor” dedi. Güven tesisi yolunda ileri adımların atılmasının sağlanacağını ifade eden Kerestecioğlu, “Yasal değişiklikler, içerde olan binlerce siyasi tutuklu, ifade özgürlüğü başta olmak üzere her konuda adım atılabilmesi için yargı sistemine hakim olan anlayışın değişmesi hayati önemdedir. Türkiye’nin taraf olduğu hak ve özgürlüklere ilişkin çekinceler kaldırılmalıdır. Eşit ve demokratik bir ortamda yaşamayı reddeden bir durumdur. Yerel yönetimler özerklik şartı ve çocuk hakları sözleşmesindeki çekinceler kaldırılmalıdır. Çoğunluğun hukukla kurulması konusunda önemli bir mesaj verilmiş olacaktır. Yanlışlığın giderilmesi için yerelden ve yeniden yönetim anlayışı geliştirilmelidir. Kuvvetler ayrılığı ilkesine yeni anayasada yer verilmelidir. Türkiye yurttaşların buluşacağı bu yeni anayasa herkesin kendi anadiliyle yaşadığı eşit, cinsiyet kimliğinin tanındığı, vicdani red olayını tanıyan bir anayasa olmalıdır. Barışın hukukunu hep birlikte kurmak ve uygulanmasını takip etmek zorundayız” diye konuştu.
Komisyonların tartışmalarının aktarılmasından sonra katılımcıların konuşmalarına geçildi.
Türk: Zihniyet endişelendiriyor
Konferansta söz alan Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu, akademisyen Betül Yarar, İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Emekçi Harekat Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun, gazeteci Cemal Uşşak, Eğitim Sen Kadın Sekreteri Esen Yılmaz, Halkevleri Başkanı Oya Ersoy, Prof. Dr. Ahmet Özer’in ardından DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk konuştu. “Devletin zihniyetinde bir değişimin olmaması bizi endişelendiren bir durumdur” diyen Türk, bu sürecin yeniden devlete bırakılırsa kaybedileceğini kaydetti. Türkiye halklarını kazanmanın önemli olduğunun altını çizen Türk, “Türkiye’nin hassasiyetleri denerek Kürt halkınınn hakları kurban edilemez. Bu hassasiyet asla gözardı edilmemelidir. Adalet ve hukuk mücadelesi olduğunu bütün kimliklerin inançların mücadelesi olduğunu ortaya koymamız lazım. Kürt sorunu sadece Türkiye’nin sorunu değil. Ortadoğu da Kürtler hem istikrarın hem de istikrarsızlığın nedenidir. Yeni bir dünya yeni bir yaklaşım yeni bir bakış ile başlamamız lazım. Endişeli olabiliriz ama bugün önümüzde olan fırsatları görmememiz anlamına gelmiyor” dedi.
Hakların pazarlığı olmaz
Konferansta söz alan BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, konferansın hükümete taleplerini iletme, bunların gerçekleşmesinde ısrar etme gibi bir sorumluluğunun olduğunu belirterek, “Kürtlerin hakları pazarlık konusu yapılamaz. Eşit koşullarda müzakere olur. Şimdi eşit koşullarda değiliz. Sayın Öcalan çok dar koşullarda bir sürece yön vermeye çalışıyor. Bunu kabul etmemeliyiz. Eşit koşullarda müzakere için gereken neyse bunları yerine getirmeliyiz” dedi. Devlet ile Türkiye’de yaşayan halklar arasında bir hukuk oluşturmak için bu konferansı düzenlediklerini dile getiren Tuncel, “Bunun için demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir hukuk oluşturabilir miyiz? Bu sorunun cevabını hep birlikte vereceğiz. AKP’yi iktidardan indirecek olan bizim ortak mücadelemizdir. Demokratik Özerk Kürdistan, Demokratik Cumhuriyet bizim temel taleplerimizdir. O zaman bunun mücadelesini vereceğiz. Bundan sonraki süreci örgütlemek bizim açımızdan önemli. Herkes bu konferanslara katılım sağlamalı. Barışın toplumsallaşması için bunu yapmalıyız. İşimiz çok, zamanımız yok. Bu ülkede yaşayacaksak o zaman istediğimiz gibi bir ülkede yaşayacağız” dedi.
‘Ben halkım, beni dinleyeceksiniz’
Van Kent Konseyi Kadın Meclisi üyesi Diba Keskin salonda başörtülü olarak bir tek kendisinin olduğunu ifade ederek, “Ben halkım, siz de beni dinlemek zorundasınız. HDK bir çatıdır diye biliyorum. O çatının altında bize yer yok mu? Bence dindarlar eksik temsil ediliyor. Biz halkız, bize gelin. Ben dindarım. Dindar bir yerden geliyorum. Bizim inancımız iktidarın inancı gibi değildir. Kesinlikle Süryanilere, Alevilere karşı değiliz. Siz alanı bilmiyorsunuz. Biz sokaklarda adım atmıyoruz. Bir hafta oldu bir ay oldu şimdi üç ay oldu. Dedim ki ben konuşacağım. Üç aydır Kutlu Doğum kermeslerinden dolayı biz adım atamıyoruz. Dönüp bize diyorsunuz ki ‘Yozlaşmış bir İslam yaşıyorsunuz.’ Siz bizden uzaklaştıkça biz giderek yozlaşacağız. Bize bir İslam getiriyorlar. Seçimlerde sonucunu farklı yaşarsınız. Siz Büyük Ortadoğu Projesi diyorsunuz. İşte şuymuş, buymuş bu halk nasıl birbirine düşman ediliyor, kendi özünden nasıl uzaklaştırılıyor, onu yakalamaya çalışın. Buradaki mihenk taşı nedir. Onu birlikte bulalım. Bizi dışlamayın. Ankara’da oturup konuşmak kolaydır. Önemli olan herkesi kapsayacak bir şekilde hareket etmektir” diye konuştu.
MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal, 1925 Şeyh Sait isyanı ve İstiklal Mahkemeleri ile mutlaka yüzleşmek gerektiğini ifade etti. Halkların yaşadığı acıların kaynağının Kemalizm olduğuna işaret eden Ünsal, siyasi partilerin sandalye sayısına uygun yapılan komisyonların genişletilmesinin önemine işaret etti.
GELECEĞİ BİRLİKTE İNŞA EDİYORUZ – Özgür Gündem
PKK Lideri Öcalan’ın önerdiği dört konferanstan biri olan ‘Demokrasi ve Barış Konferansı’ Ankara’da yapıldı. Demokrasi güçleri, barışın ve demokrasinin inşası için somut bir yol haritasıyla sokağa inecek, barışı örgütleyecek
BARIŞI ÖRGÜTLEMEK İÇİN SOKAĞA
Ankara’da 500’ün üzerinde aydının, parti temsilcisinin, STK üyesinin ve kadın örgütü mensubunun katıldığı tarihi konferansta, barış sürecinin toplumsallaşması konusunda fikir birliği oluştu. Demokrasi güçleri, barışı ve demokrasiyi örgütlemek için yola çıktı.
ÇÖZÜM İÇİN İKİ KOMİSYON KURULDU
Konferansın ilk somut adımı, kalıcı barış komisyonu ve yüzleşme komisyonu kurulması kararı oldu. Kalıcı barış vurgusunun öne çıktığı konferansta, çözüm sürecine demokrasi güçlerinin öncülük etmesi için yerellerde barışı örgütleme tutumu benimsendi.
DEMOKRATİK CUMHURİYETİ HEP BİRLİKTE İNŞA EDİYORUZ
PKK Lideri Öcalan’ın önerdiği dört konferanstan biri olan ‘Demokrasi ve Barış Konferansı’ Ankara’da yapıldı. Demokrasi güçleri, barışın ve demokrasinin inşası için somut bir yol haritasıyla sokağa inecek
Konferansın ilk somut adımı, kalıcı barış komisyonu ve yüzleşme komisyonu kurulması kararı oldu. Kalıcı barış vurgusunun öne çıktığı konferansta, yerellerde de barışı örgütleme tutumu alındı
PKK Lideri Öcalan’ın önerdiği dört konferanstan biri olan “Demokrasi ve Barış Konferansı Ankara’da yapıldı. Dün sona eren konferansta kalıcı barışın yol haritası çizildi. Konferansa DTK Eşbaşkanları Aysel Tuğluk ile Ahmet Türk’le birlikte 500 aydın, sanatçı, akademisyen, kadın örgütü temsilcileri katıldı. Konferansın dünkü bölümünde önceki gün yapılan “Hakikat, Yüzleşme ve Adalet , “Hukuk, Yol Temizliği ve Yeni Anayasa ve “Barışın Toplumsallaşması ve Demokratik Mücadele isimli atölye çalışmalarının sonuçları aktarıldı. “Müzakere sürecinde barışın toplumsallaşması ve demokratik mücadele konulu yapılan atölye çalışmasının sunumunu yapan EMEP Genel Başkanı Ender İmrek, “Barış mücadelesini yükseltmek müzakere sürecini yakından takip etmek ve Kürt halkının yanında yer almak gerekmektedir. Bütün ezilenlerin ortak duruşunu sağlamak konferansımızın ortak referansıdır dedi. İlk aşamada çalışmaların koordine edilmesi konusunda bir komisyon kurulmasına karar verdiklerini dile getiren İmrek, “Bu komisyon sürecin izlenmesini ve taraflarla buluşmayı hedefliyor. Yerellerde benzeri çalışmaları sürdürmeyi önüne hedef olarak koymuştur. Komisyonun içinde 9 kişinin yer almasını esas alıyoruz. Bu komisyonda yer alacak isimlerin de bu genel toplantıda belirlenmesini uygun bulduk ifadesini kullandı.
‘Samimi bir yüzleşme’
Hakikat Yüzleşme ve Adalet Komisyonu adına konuşan Erdoğan Aydın da, “Osmanlı’dan bu yana Kürtler baskı ve asimilasyona bağlı olarak Türkleştirildi. Aleviler sünnileştirildi. Sünniler laikleştirildi. Ve Ermeni, Süryani, Keldani halkları soykırıma uğradı dedi. Mücadelenin önemine dikkat çeken Aydın, “Sürecin sağlıklı ilerlemesi için gerçek bir barışa ihtiyaç var. Öteki sayılan halkların yaşadıkları, yine bu savaş sürecinde yaşanan travmalar ve acılarla yüzleşilmeli. Samimi ve sahici bir yüzleşme süreci geliştirici olacaktır dedi.
Hakikat komisyonu ısrarı
Hakikat Komisyonu’nun oluşturulmasına karar verildiğini ifade eden Aydın “Bu savaşın yarattığı her alanda yaşananlara dair bir çalışma yürütecek. Sivil toplum örgütleriyle bağlantı kurmak ve bu konuda bilgi ve belgeler bir araya getirilmeli. Faillerin envanterinin ortaya çıkarılması farklı kesimlerin birbiriyle yüzleşmesinin yolunu açacaktır. Bu konuda yöntem ve araçlar geliştirilmeli. Meclis yeni bir yasal düzenleme ile resmi hakikat komisyonlarının oluşturulması ısrarla talep edilmelidir dedi.
Barışın hukukunu oluşturacak
“Hukuk yol temizliği ve yeni anayasa komisyonunda yapılan tartışmaları ana başlıklar halinde dile getiren Filiz Kerestecioğlu ise barışın hukukunu oluşturmayı esas aldıklarını dile getirdi. Kerestecioğlu, “Yasal değişiklikler, içerde olan binlerce siyasi tutuklu, ifade özgürlüğü başta olmak üzere her konuda adım atılabilmesi için yargı sistemine hakim olan anlayışın değişmesi hayati önemdedir. Her kesimi kapsayan yeni bir anayasa ile birlikte barışın hukukunu hep birlikte kurmak ve uygulanmasını takip etmek zorundayız dedi. Konferansa katılan yüzlerce aydın da görşlerini dile getirdi.
3 kişilik heyet Öcalan’la görüşmeli
Konferansta konuşan BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, “Buradan çıkan sonuç bildirgesini hükümete, ana muhalefete, Meclis başkanlığına, Çözüm Komisyonu’na ve Öcalan’a birer nüsha gönderilmesini öneriyorum. Bu çözüm sürecinde en temel insani hakların dil ve kültür, hiçbir müzakere hiçbir pazarlığa tabi getirilmesini sonuç bildirgesinde vurgulamayı, bunların pazarlıksız şartsız verilmesi gerektiğini, bu komisyon kayda alması gerekiyor dedi. Önder, konferanstan 3 kişinin Öcalan ile görüşmesini talep ettiğini kaydederek, CHP’ye ise eleştiri yapılmasını istedi. Önder, Meclis’teki çözüm komisyonunda CHP’nin BDP’yi yalnız bırakmaması gerektiğini kaydederek, AKP’nin 10 üyesine karşılık BDP’nin 1 üyesinin yanında yer almasını talep etti. Önder, CHP’nin “Teröristlerle masaya oturdular söylemine de tepki göstererek “Öcalan bir halkın önderidir. Dilimize dikkat etmemiz gerekir diye konuştu.
Müthiş bir enerji var
Konferansta söz alan Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu, “Barış nasıl olacak, Türkiye’de barışın hukukunu nasıl yapacağız gibi endişelerin önüne set koymamak gerekiyor. Ne oldu da barış konuşulmaya başlandı diye soruyorlar. İnsanlar çok yoruldu, bu yüzden insanlar barış istiyor. Hakkari’de bir anne bana şunu dedi: ‘Uzun yıllardır haber alamadığım oğlumun 3 ay önce yaşadığını öğrendim. Ne zaman gelecek’ diye sordu. Aşağıda barışın alt yapısını oluşturan müthiş bir enerji var. Bu dinamizmi ve enerji barışı sağlayacaktır dedi.
Arşive ihtiyaç var
Akademisyen Betül Yarar ise, Türkiye solunda bir toplumsallaşma sorunu olduğunu ifade ederek, “30 yıllık deneyimimizin sığ düşüncesiyle yüzleşmek zorundayız. HDK’nin yarattığı bu zemine boş bırakmadan aynı anda kendi örgütlü mücadelemizi güçlendirerek, sıçratmak zorundayız. Türkiye solunun ve muhalefetinin de durumu çok zor. Buradan umuyorum ki daha somut öneriler ortaya çıkar. Ne tür faaliyetler yürüteceğimiz somut sonuçlar çıkar. Barış sürecinin bir arşive ihtiyacı var dedi.
‘Yeni bir dünya, yeni bir yaklaşım şart’
DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk ise, acılı ve sancılı bir süreçten sonra barışı bile tartışmanın çok önemli olduğuna dikkat çekti. Meseleye sadece devlet ve PKK olayı olarak bakmamak gerektiğini ifade eden Türk, halkların ortaya koyduğu demokrasi mücadelesinden diğer halkların da çok derinden etkilendiğinin altını çizdi. Kürtlerin önemli bir aktör olduğunu dile getiren Türk, meselenin bir Ortadoğu meselesine dönüştüğünü ifade etti. Bu konuda endişeleri olduğunu ve devletin yaklaşımının kaygı yarattığını belirten Türk, bir yerde Kürtlerle buluşma döneminin geldiğini Türkiye’nin buna mecbur kaldığını ifade etti. Bu gelişmelerin önünü Türkiye’deki demokrasi güçlerinin açacağını ifade eden Türk, bu süreç yeniden devlete bırakılırsa kaybedileceğini kaydetti. Türk, “Eğer biz bu barışı hükümete teslim edersek o zaman büyük bir yanlış yapmış oluruz. Bunun mücadelesini verenlerin bugün barış masasında olması gerekmektedir. Barış için emek harcayanlar bu masada olmazsa bunun adı barış olmayacaktır. Bu masanın bu şekilde kurulması konusunda bizim çaba sarf etmemiz gerekmektedir. Toplumsal hassasiyetleri değerlendirerek buna uygun bir rol var. Bu anlamda katılımcıların sürece katacakları çok şey var dedi.
30 yıllık şovenizm sorunu var
Halkevleri Başkanı Oya Ersoy ise, Kürt sorunun adının artık konulması gerektiğine işaret ederek, “Bugün süreç adı altında yürütülen mücadele Kürt halkının engellenemeyen mücadelesidir. AKP’nin bu süreçte barış gibi bir planı yok. AKP’nin bir çözümü yok. Biz bu süreci dinamik bir süreç olarak görüyoruz. Bu süreçte en tehlikeli şey 30 yılda biriken şovenizimdir. Önümüzdeki süreçte ciddi bir tehlike oluşturacaktır. Demokratik kanalların açılması gerekiyor dedi.
‘Ben halkım, beni dinleyin’
Van Kent Konseyi Kadın Meclisi üyesi Diba Keskin salonda başörtülü olarak bir tek kendisinin olduğunu ifade ederek, “Ben halkım, siz de beni dinlemek zorundasınız. HDK bir çatıdır diye biliyorum. O çatının altında bize yer yok mu? Bence dindarlar eksik temsil ediliyor. Biz halkız, bize gelin. Bizim inancımız iktidarın inancı gibi değildir. Kesinlikle Süryanilere, Alevilere karşı değiliz. Siz alanı bilmiyorsunuz. Biz sokaklarda adım atmıyoruz. Burada ki mihenk taşı nedir. Onu birlikte bulalım diye konuştu.
Ortak mücadele edelim
BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, konferansın hükümete taleplerini iletme, bunların gerçekleşmesinde ısrar etme gibi bir sorumluluğunun olduğunu belirterek, “Hükümete taleplerimizi söylemeliyiz. Kürtlerin hakları pazarlık konusu yapılamaz. Eşit koşullarda müzakere olur. Şimdi eşit koşullarda değiliz. Sayın Öcalan çok dar koşullarda bir sürece yön vermeye çalışıyor. Bunu kabul etmemeliyiz. Eşit koşullarda müzakere için gereken neyse bunları yerine getirmeliyiz. AKP’yi iktidardan indirecek olan bizim ortak mücadelemizdir. Demokratik Özerk Kürdistan, Özerk Marmara, Demokratik Cumhuriyet bizim temel taleplerimizdir. O zaman bunun mücadelesini vereceğiz. Bundan sonraki süreci örgütlemek bizim açımızdan önemli. Barışın toplumsallaşması için bunu yapmalıyız dedi.
Hizbullah’a da yüzleşme çağrısı
MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal, toplumun geri kalanının PKK gerçeğini görmesi gerektiğini belirten Ünsal, PKK’nin de kendi içinde yüzleşmesi gerektiğine dikkat çekti. Hizbullah hareketine de kendisiyle yüzleşmesi çağrısında bulunmaları gerektiğini belirten Ünsal, “Siyasi rehin operasyonuna dönmüş olan bu yargılamalara bir an önce son verilsin dedi. Hasta tutsakların durumuna da değinen Ünsal, bunun da bir an önce halledilmesinin önemine işaret etti.
Talepler yerine getirilsin
İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan ise, “Taraflar arasındaki müzakerelerin sürmesi gerekiyor. İmralı ile görüşmeler devam etmeli. Türkiye devrimci sol hareketlerin, Alevilerin dışarıda bırakılanların bu sürece aktif bir şekilde katılması, barış içerisinde onurlu bir şekilde yaşamak için mücadele verilmesi gerekiyor. Barış kültürünü yaşatmamız lazım. Hapishanelerde ağır mahpuslar var. Listesini Adalet Bakanlığı’na ilettik. İnsanlarımız cezaevlerinde ölmeye devam ediyor. Bu konuda daha fazla pratik içerisine girmek gerekiyor diye konuştu.
Kürtler yalnız değil
Emekçi Harekat Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun ise, ortaklaştıkları en yegane konunun müzakere sürecinin kalıcılaşması olduğunu söyleyerek, bu tutumun devam etmesi için ortaklığın sağlanması gerektiğine işaret etti. Uzun, Kürtlerin acıları en yüksek seviyede yaşayan bir halk olduğunu kaydederek, “Emperyalizmle mücadele sadece Kürtlere bırakılmamalı. Bizlerin de kapitalizm ve emperyalizme karşı tutum almamız gerekiyor. Kürtleri asla yalnız bırakmaması gerekiyor. Bu süreci birlikte örmemiz lazım diye kaydetti.
Yıllarca yalan söylediler
Yazar ve gazeteci Cemal Uşak ise, “Bu topluma çok yalanlar söylendi. Bu yalanların önemli kısmı Kürt sorunu ile ilgili olan oldu. Ve bu yalanların inşa ettiği bir zihin var. Ve bir zihin dünyası var. Kamuoyunu ikna etmeyen hiçbir projenin başarıya ulaşması zordur. En azından bu topluma söylenen kimi sorunları izole etmeye çalıştık. Bu söylenen yalanlar zihinlerde, kalplerde tahribatlar yarattı. Asıl muzdarip olanlar Kürtlerdir. Bunu da üslubu ile söylemek zorundayız. Söylemediğimiz zaman yanlış bir yöntem seçersek aksi yöne gideriz dedi. Eğitim Sen Kadın Sekreteri Esen Yılmaz ise, mutlaka herkesin bu sürecin içinde olması gerektiğine dikkat çekerek, Kürtlerin şimdiye kadar onurlu bir barış için mücadele verdiklerini söyledi.
‘Katliamlarla yüzleşilmeli’
Prof. Dr. Ahmet Özer de, “Bir yüzleşme yapılacaksa bu ideolojik araçlardan, yalan yanlış ırkçı çarpıtmaların ortaya çıkması ve bununla ilgili alt komisyonun kurulmasını öneriyorum diyerek, Dersim Katliamı başta olmak üzere Türkiye’de yaşanan katliamlarla yüzleşilmesi gerektiğini aktardı.
Azadiya Ocalan û makeqanûna nû divê – Azadiya Welat
Konferansa ku Rêberê Gelê Kurd pêşniyar kir yek ji wan li Enqereyê pêk hat nîqaşên girîng hatin kirin. Di konferansê de hat gotin ku divê Rêberê Gelê Kurd azad bibe û makeqanûna ku hemû gelan temsîl bike were çêkirin
Hevserokê KCD’ê Ahmet Turk ku di Konferansa Aştî û Demokrasiyê de axivî got ku ji ber zîhniyeta dewletê nehatiye guhertin me dixe nav fikaran û diyar kir ku divê wek ku meseleya dewlet û PKK’ê ye lê neyê nêrandin.
Di konferansa Aştî û Demokrasiyê de ku nêzî 500 delege tevli bûn pêk hat. Di konferansê de Prof. Dr. Mehmet Bekargolu axivî û diyar kir ku bi destpêkirina pêvajoyê û heya niha tu kêmanî û pirsgirêk nehatiye jiyîn ev yek baş e û wiha got: “Divê ku li ser Aştî dê çawa pêk bê, em ê li Tirkiyeyê hiqûqek çawa çêbikin bê rawestandin. Dibêjin çi bû ku em behsa aştiyê dikin. Mirov pir westiyan ji bo wê aştiyê dixwazin êdî. Li Colemêrgê dayikekê wiha ji min re got, ‘ev bi salan e min agahî ji kurê xwe nedigirt beriya niha 3 mehan ez hîn bûm ku kurê min dijî. Ji min re got dê kengî were. Niha ji bo ku aştî pêk were enerjiyek pir xurt heye. Ev enerjî dê aştiyê pêk bîne.
PÊVAJOYA AŞTIYÊ
Akademîsyen Betul Yarar jî axivî û da zanîn ku pirsgirêkên Tirkiyeyê pirsgirêkên civakî bûnê ne û wiha axivî: “Ez bawer dikim ku civakeke heye ku were îknakirin. Divê ku em têkoşîna xwe jî bixin li ber lêpirsînê. Divê em bi têkoşîna 30 salan re rû bi rû bibin. Pêwîstiya pêvajoya aştiyê bi arşîvkirinê heye.
HEVDÎTIN DIDOMIN
Serokê Giştî yê ÎHD’ê Ozturk Tukdogan jî di konferansê de axivî û wiha got: “Ji destpêka sala 2012’an ji tasfiyekirinê ber bi çareseriyê ve pêvajoyek ku hatiye destpêkirin heye. Divê ku teqez di pêvajoyek wiha de muzakere bên domandin. Divê ku hevdîtinên li Îmraliyê berdewam bikin. Divê xebatên di navbera AKP, BDP yan partiyên din ên siyasî de jî bidomin. Ji bo ku ev pêvajo ber di serkeftinê ve bimeşe xebat bê xurtkirin. Mirovên me li girtîgehê hêj jiyana xwe ji dest didin. Divê ji bo vê yekê bikevin nava pratîkê.
Seroka Giştî ya Tevgera Kedkaran Sîbel Uzun jî axivî û got ku tekane mijara ku li ser li hev kirin pêvajoya muzkereyê ye, ji bo ku ev yek berdewam bike divê ku hevpariyek hebe. Uzun diyar kir ku gelek heye ev bi salan e êşê dikişîne û wiha anî ziman: “Divê li hemberî emperyalîzmê têkoşîn tenê li ser milê kurdan neyê hiştin. Divê ku teqez kurd bi tenê neyên hiştin. Divê em hemû bi hev re vê pêvajoyê bihûnin.
DEREWÊN KU HATIN GOTIN
Nivîskar û rojnameger Cemal Uşak jî anî ziman ku bi salan e aştî tê xwestin, lê heta niha neketiye meriyetê û wiha got: “Niha dîsa fersendek dîrokî ketiye dest. Divê ne tenê çek bên rawestandin. Divê bi hemû alî aştiyek mayînde pêk bê. Divê em aştiyek çawa û ji bo çi dixwazin. Heta niha gelek derew li civakê hatin kirin. Piraniya van derewan li ser mijara pirsgirêka kurd hatin kirin. Hişek hat avakirin. Ji bo înkarkirina gel ev zehmet e lê divê xebatek bê beşandin. Yên esil mexdûr bûn kurd in. Divê em vê rastiyê bînin ziman.
Sekretera Jinan a Egîtîm Sen’ê Esen Yilmaz jî anî ziman ku teqez divê her kes di nava vê projeyê de cih bigire û wiha got: “Gelê kurd heta niha her tim ji bo aştiyek bi rûmet têkoşîn da.
PIRSGIRÊKA ŞOVENÎZMÊ
Zaroka Mala Gel Oya Ersoy jî xwest êdî navê pirsgireka kurd rast bê lêkirin û wiha got: “Ev têkoşîna ku di vê pevajoyê de tê meşandin têkoşîna gelê kurd a nayê astengkirin e. Tu plana AKP’ê ya aştiyê tune bû. Tu çareseriya AKP’ê tune bû. Em vê pêvajoyê zindî û çalak dibînin. Barîkata 30 salan a herî mezin a şovenîzmê ye. Ger ku ev barîkat ranebe dê di pêşerojê de talûkeyek mezintir çêke. Divê projeyên aştiyê û razemeniyê bên avakirin. Divê tenê çek bêdeng nebin. Divê di heman demê de rê li pêşiya demokratîkbûnê jî vebe. Divê bi lezgîn siyasetmedarên kurd serbest bên berdan. Di serî de AKP’e hemû îqtîdaran şer sor kirin. Kuştina 3 jinên kurd li Parîsê û Komkujiya Roboskê divê bi lezgîn bên ronîkirin û hesab bê pirsîn. Divê rê li pêş lîstik û kemînan neyê vekirin.
Prof. Dr. Ahmet Ozer jî diyar kir ku heke rûqalîbûneke pêk were divê ku ew ji amûrên îdeolojîk û ji berojavîkirinên nijadperset dûr be û wiha got: “Ji bo vê yekê jî ez avakirina jêrkomîsyoneke dikim. Divê ku Tirkiye di serî de bi Komkujiya Dêrsimê û hemû komkujiyan re hevrû bibe. Ozer anî ziman ku divê makeqanûna nû ya ku ew ê were çêkirin ji rûmeta mirovan re rêzdar be.
MAFÊN GELÊ KURD
Hevserokê KCD’ê Ahmet Turk jî bi lêv kir ku piştî pêvajoyeke bi êş û azar helbet gelek girîng e ku behsa aştiyê tê kirin û axaftina xwe wiha domand: “veneguherîna zîhniyeta dewletê fikarên me zêde dike. Lê dema ku em li berxwedana gelan û rewşa konjukturel dinêrin aştî pêkan e Turk bal kişand ser ku divê wekî bûyera PKK û dewletê li pirsgirêkê neyê nêritin. Turk di dewam axaftina xwe de anî ziman ku têkoşîna demokrasiyê ya gelan, gelên din jî gelek bi bandor kiriye. Turk destnîşan kir ku gelê kurd aktorê bingehîne û pirsgirêk jî veguheriye bûye pirsgirêka Rojhilata Navîn. ê jî fikarên wan zêdetir dike.
Turk anî ziman ku di vê pêvajoyê de qezenckirina gelên Tirkiyeyê gelek girîng e û axaftina xwe wiha domand: “Bi gotina hesasiyetên Tirkiyeyê mafên gelê kurd nikarin werin qurbankirin. Belê divê ku ev hesasiyet li ber çavan werin girtin. Divê ku em baş bînin ziman ku ev têkoşîna edalet û hiqûqê ye. Divê ku em deynin holê ku ev têkoşîn têkoşîna hemû civak û bîr û baweriyên li Tirkiyeyê dijîne.
HEYET DIVÊ BIÇE ÎMRALIYÊ
Parlamenterê BDP’ê yê Stenbolê Sirri Sureyya Onder di axaftina xwe ya li Konferansa Aştî û Demokrasiyê de xwest, di danezana encamê de were destnîşan kir ku hemû mafên bingehîn ên mirovane bêyî li ser bazarî were kirin, bên dayîn. Onder her wiha xwest, heyet ji 3 kesan were ava kirin û ev heyet biçe Îmraliyê encamên konferansê ji Ocalan re ragihîne.
OCALAN SEROK E
Onder xwest ku CHP ji ber gotina “Bi terorîstan re li ser maseyê rûniştin” jî bê hişyarkirin û wiha axivî: “Ji kesê terorîst dibêjin birêz Ocalan serokê gelekî ye.
Li Efrînê Pevçûn didomin: 15 çekdar hatin kuştin, şervanekî jiyana xwe jidest da – ANHA
Li Efrînê pevçûn di navber şervanên YPG̓᾿ê û Komên çekdar hîn didomin. Di pevçûnên îro de şervanekî YPG᾿ê jiyana xwe jidest da û 15 çekdar hatin kuştin.
Çavkaniyekî ji YPG’ê li Herêma Şêrewa ya Efrînê ji ajansa ANHA’yê re ragihand ku şervanekî YPG’ê di pevçûnên di navbera YPG᾿ê û komên çekdar de jiyana xwe ji dest da. Her wiha di pevçûnan de ji 15 çekdarên ku êrîşî gundêl Basilê kirine zêdetir hatine kuştin.
Hate destnîşan kirin ku pevçûn ji saetên sibê de di navber komên çekdar ên ku êrîşî gundê Basilê kirin de û şervanên YPG᾿ê ku bi erkê parastina herêmê radibin de rû dan. pevçûn piştî reva komên çekdar ji gundên Burc Ebdalo û Dêr Mişmiş li gudnê Basilê dijwar bûn.Çekdarên Artêşa Azad ên xwe li derdora gundê Basilê ya nêzî Aqînê xwe bi cih kiribûn û êrîş dikirin rastî berxwedana şervanên YPG᾿ê hatin û di encamê de şervanên YPG᾿ê hinek çek destser kirin. Her wiha şervanekî YPG᾿ê jiyana xwe ji dest da.
Her wiha çavkaniyên herêmê diyar kirin ku komên çekdar ên ku neçar man ku ji hin herêman vekşînin agir bi zeviyên welatiyan xistin. Di êrîşa xwe de komên de tang, doşka û hewan bikaranîn. Pevçûn hîn li ser riya di navbera gundên Ziyarat û Aqîbê ku ji duh êvarê de destpê kirine heta neha jî didomin. Hate ragihandin ku şêniyên herêmê bi yek destî li kêleka şervanên YPG᾿ê sekinîn û alîkariya wan kirin.
Liceli kadınlar süreci konuştu – JINHA
Amed’in Lice ilçesinde kadınlar süreci değerlendirmek için bir araya geldi. Kadın toplantısında konuşan Lice Belediye Başkanı Fikriye Aytin, Lice BDP Kadın Kolları tarafından düzenlenen bir toplantıda kadınlar süreci değerlendirildi. Yeşil Burç Mahallesi’nde bulunan yas evinde toplanan aralarında Lice Belediye Başkanı Fikriye Aytin, Lice Belediyesi Kadın Meclis Üyeleri, BDP Kadın Meclisi Üyesi Zekiye Güler ve BDP ilçe örgütünün kadın üyelerinin de yer aldığı yaklaşık 60 dolayında kadın tartışma yürüttü.
Toplantı, özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenlerin anısına bir dakikalık saygı duruşu ile başladı. Daha sonra söz alan Lice Belediye Başkanı Fikriye Aytin, Zazaki olarak yaptığı konuşmasında süreci başından itibaren özetledikten sonra gelinen noktada, olanların AKP tarafından kendi başarısı olarak nitelendirilmek istendiğini vurguladı. Fikriye, gelinen çözüm sürecinin Kürt halkının vermiş olduğu büyük mücadele ve direnişin bir sonucu olduğunu söyledi.
Daha sonra söz alan BDP Kadın Meclisi üyesi Zekiye Güler ise, Kürt Ulusal Mücadelesinde kadının üstlenmiş olduğu rolün önemine vurgu yaptı. Zekiye, 30-35 yıldır verilen mücadelede yüzlerce kadın kahramanın ortaya çıktığını dile getirerek, “Bunlardan birisi de yakın zamanda Paris’te iki kadın yoldaşıyla katledilen Sakine Cansız’dır dedi.
Toplantı yapılan soru cevap ve görüş alış verişi ile sone erdi.
‘Terörist dedikleri bir halkın önderi’ – Etkin Haber Ajansı
BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “Teröristlerle masaya oturdular” sözleri nedeniyle uyarılmasını isteyerek, “Terörist dedikleri Sayın Öcalan bir halkın önderidir. Dilimize dikkat etmemiz gerekir. Dilimize dikkat etmek, dilimize aynadan bakmak değildir. Herhalde müzakere Bahçeli ile olmayacak, Sayın Öcalan ile masada oturulup konuşulacaktır. Sayın Öcalan en önemli aktörüdür” dedi.
Demokrasi ve Barış Konferansı’nın ikinci gününde konuşmalar tamamlandı. İkinci oturumda söz alan BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, bu sürece herkesin katılması gerektiğini söyledi.
Demokratikleşme ve barış süreci tamamlanana kadar komisyonların çalışmalarını devam ettirmesi gerektiğine işaret eden Önder, konferansta kurulacak üç komisyonunun kendi aralarında bir izleme komisyonu oluşturması ve genel izleme komisyonu kurmasını ve bu komisyonların da bölgelerde toplantılar yapmasını önerdi.
Süreci, “Sadece barışın değil yeni demokratik bir cumhuriyetin inşası” olarak tanımlayan Önder, “Buradan çıkan sonuç bildirgesinin hükümete, ana muhalefete, Meclis Başkanlığı’na, Meclis çözüm komisyonuna ve Sayın Öcalan’a birer nüsha gönderilmesini öneriyorum” dedi. Önder, en temel insani haklar olan dil ve kültürün pazarlığa tabi tutulamayacağını ifade etti.
‘SAYIN ÖCALAN EN ÖNEMLİ AKTÖRDÜR’
Önder, CHP’yi de eleştirdi, Meclis’teki çözüm komisyonunda CHP’nin BDP’yi yalnız bırakmaması gerektiğini söyledi. Önder, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “Teröristlerle masaya oturdular” sözlerinin uyarılmasını isteyerek, “Terörist dedikleri Sayın Öcalan bir halkın önderidir. Dilimize dikkat etmemiz gerekir. Dilimize dikkat etmek, dilimize aynadan bakmak değildir. Herhalde müzakere Bahçeli ile olmayacak, Sayın Öcalan ile masada oturulup konuşulacaktır. Sayın Öcalan en önemli aktörüdür” dedi.
Mazlum-Der Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal, 1925 Şeyh Sait isyanı ve İstiklal Mahkemeleri ile mutlaka yüzleşmek gerektiğini ifade etti. Halkların yaşadığı acıların kaynağının Kemalizm olduğunu söyleyen Ünsal, toplumun geri kalanının PKK gerçeğini görmesi gerektiğini belirtti. Ünsal, PKK’nin de kendi içinde yüzleşmesi gerektiğine dikkat çekti. Ünsal, Hizbullah’a da yüzleşme çağrısı yapılması gerektiğini belirtti.
ŞENOĞLU: BU SORUN DEVRİM SORUNUDUR
ESP adına katılan Sedat Şenoğlu, “Bu sorun devrim sorunudur. Politik hedef olarak devrim diye dillendirilmedi ama aslında burada yapmaya çalıştığımız şey ulaşmak istediğimiz politik hedefler, kazanımlar devrim mücadelesinin parçalarıdır” dedi. AKP’nin yeni bir anayasa yapma derdi olmadığını ve yapılacak anayasanın yeni olamayacağını söyleyen Şenoğlu, yeni anayasanın halkların demokratik cumhuriyetini tanımlayan bir anayasa olması gerektiğini ifade etti. Şenoğlu, bunun da halkların devrimci iktidarıyla kazanılabileceğine vurgu yaptı.
Avrupa’da yapılacak olan Demokrasi ve Barış Konferansı’nın hazırlık komitesinde yer alan AvEG-Kon Eşbaşkanı Baki Selçuk, ırkçı, inkarcı, asimilasyoncu politikaların yol açtığı göç olgusuna dikkat çekerek, Almanya’da 1 milyon civarında Kürt göçmen olduğunu, ama bunların Türk olarak görüldüklerini söyledi. 17-31 Mayıs Kayıplar Haftası’nı hatırlatan Selçuk, toplu mezarların açılması, kayıpların ve yargısız infazların faillerinin yargılanmasının sonuç bildirgesinde yer almasını önerdi.
Konuşmaların tamamlandığı konferans, “Demokrasi ve Barış Deklerasyonu”nun açıklanmasıyla sona erecek.
Barış Örgütlenmektir – Bianet
Demokrasi ve Barış Konferansı’nın muradını Murathan Mungan şöyle ifade etti: “Ece Ayhan’ın ‘Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler’ şiirini şöyle değiştirmek istiyorum: Barış örgütlenmektir bir düşünün abiler, ablalar, gençler.”
AKP hükümeti ile Abdullah Öcalan arasında yapılan görüşmelerin kamuoyu tarafından bilinir olmasından ve 21 Mart Amed Newroz’undan beri Türkiye’de en çok konuşulan mesele ¨Barış¨. Herkesin barışa dair bir sözü var ya da barışa dair bir talebi var.
Beğenelim veya beğenmeyelim Başbakan her basın toplantısında, her mitingde, her grup toplantısında çözüm sürecine dair olumlu veya olumsuz söz söylüyor. BDP hem barış ortamı için hem de barışın teminatı olan demokratikleşme için önemli bir çaba sarf ediyor. MHP her yerde sürecin akamete uğraması için çalışıyor. CHP’de bir kesim barış olmasın diye çaba sarf ederken diğer bir kesim ise çözüm sürecine dahil olmanın yollarını arıyor. Sol, sosyalist örgütler, emek ve meslek örgütleri barışın tesis edilmesi için, hem desteklerini hem de çekincelerini belirtiyorlar.
21 Mart Amed Newroz’undan sonra sürecin aktörleri dışında barış için üç girişimde daha bulunuldu. Birincisi içinde CHP milletvekillerinin de yer aldığı 115 imzalı ¨Barış İçin Özgürlükçü Demokrasi¨ metniydi. İkincisi ÖDP ve Halkevleri’nin öncülüğünde emek ve meslek örgütlerinden isimlerinde yer aldığı ¨Toplumsal ve Demokratik Barış İnisiyatifi¨ idi. Son girişim sürecin dolaylı aktörlerinden olan HDK tarafından hafta sonu Ankara’da ¨Demokrasi ve Barış Konferansı¨ adı altında gerçekleştirildi.
HDK’nin konferansı diğer iki girişimden farklıydı. Sürecin aktörlerinden BDP’nin HDK bileşeni olması ve konferans önerisinin sürecin en önemli aktörü olan Abdullah Öcalan tarafından yapılması konferansın önemini ve konferansa olan ilgiyi epeyce arttırmıştı. Siyasi partilerden, demokratik kitle örgütlerinden, öğretim üyelerinden ve birçok çevreden insanın davetli olduğu konferans 500’ün üzerinde insanın katılımıyla, iki gün boyunca tartışmalarla ilerledi. Konferansın sonuç metni sürecin ve beklentilerin, ödev ve sorumlukların özeti oldu diyebiliriz.
Konferansın bir diğer önemli tarafıysa BDP temsilcilerinin bugüne kadar basın aracılığıyla her fırsatta sürece dair verdiği bilgilerin bu kez konferans gibi bir zeminde dile getirilmesiydi. Sürece dair eleştirilerin dile getirildiği konferansta BDP temsilcileri sık sık bu eleştirilere cevap verdi. Bu cevapların bir kısmı sonuç metnine de yansıdı.
Konferansta kamuoyunda çözüm sürecine dair yanlış bilinen bazı noktalara dikkat çekildi: sürece barış süreci demek erken bir teşhistir, sağlanan sadece çatışmasızlıktır, cenazelerin gelmemesi, çatışmaların olmadığı ortamda barışın konuşulması önemlidir, ayrıca çatışmasızlık bile hassasiyetle korunması gereken bir aşamadır.
Konferansta BDP’nin Suriye’ye ilşkin görüşlerinin kimi yerlerde çarpıtıldığı, maniple edildiği bugünlerde Ahmet Türk’ün, ¨Suriye’de El Kaide ve El-Nusra’nın desteklediği bir muhalefet Suriye’ye ve Suriye Kürtlerine barış ve özgürlük getirmez¨ sözleri BDP’nin Suriye politikasını herhangi bir manipülasyona mahal vermeyecek bir biçimde ortaya koydu. BDP, selefi gruplarla Suriye muhalefeti’ne bakışlarının aynı olmadığının altını çizdi.
Konuşma yapan tüm BDP milletvekillerinin vurguladığı bazı konuları Ahmet Türk konuşmasında daha sarih bir şekilde ifade etti, ¨Kürtler bu ülkede 90 yıldır inkar ve imha politikalarına direniyor. Bugün gelinen süreç Kürt halkının mücadelesi sonucunda gerçekleşmiştir. Kürtler bundan sonra Türklerin hassasiyetleri uğruna haklarından ve özgürlüklerinden vazgeçemez¨
Konferans BDP temsilcilerinin sürece dair kendilerini anlattıkları diğer halkların, inanç gruplarının, sosyalistlerin, kadın hareketinin, lgbt’lerin, ekoloji hareketinin, köylülerin, işçilerin, üniversitenin sürece dair destek ve çekincelerini birbirine aktardığı bir platforma dönüştü.
Konferansta Türk’ün hassasiyeti için Kürt’ün, Erkek hassasiyeti için kadının, heteroseksüel hassasiyeti için LGBT’lerin, Sünni hassasiyeti için Alevi’nin hak ve özgürlüklerinden vazgeçmemesi gereken demokratik bir zeminin kurulmasında tüm katılımcılar ortaklaştı.
Konferans bir kez daha gösterdi ki sadece Kürtlerle Türklerin barıştığı bir süreçte bahsetmiyoruz. Toplumun bütün ezilenleriyle devlet arasında yeni bir hukukun tesis edildiği-edileceği bir süreçten geçiyoruz. O sebeple BDP’yi AKP’nin karşısında yalnız bırakmak yerine bütün ezilenlerin ve demokrasi güçlerinin sürece müdahil olması büyük önem taşıyor.
Barış talebiyle ortaya çıkan üç girişimin ortak yanları şöyle özetlenebilir barışı herkes istiyor, AKP’ye güvenilmiyor, barışın teminatının demokrasi olduğunu herkes kabul ediyor. Eleştirilerin çoğu AKP’nin mevcut süreci kendi politikaları lehine çevirme çabalarına dönük gerçekleşiyor.
İki gün süren Demokrasi ve Barış Konferansı’nın bütün muradını ve özetini daha açılışında Konferans çağrıcılarından Murathan Mungan şöyle ifade etmişti, ¨Çok sevdiğim şair Ece Ayhan’ın ‘Aşk örgütlenmektir. Bir düşünün abiler’ şiirini şöyle değiştirmek istiyorum: Barış örgütlenmektir bir düşünün abiler, ablalar, gençler.¨
Biz de barışa olan umudumuzu Murathan Mungan’ın bir şiiriyle büyütelim, “Ne geçmiş tükendi / Ne yarınlar / Hayat yeniler bizleri / Geçse de yolumuz bozkırlardan / Denizlere çıkar sokaklar.”
Roja Sêşemê 6.şanda BDP’ê diçe Îmraliyê – Xendan
Biryare roja Sêşema dahat’, şandeya Şeşemîn ya Partiya Aştî û Demokrasiyê (BDP’ê) bi serokatiya Gultan Kişanak biçe serdana Ocalan li Greva Îmraliyê.
Hevserokê Partiya Aştî û Demokrasiyê (BDP’ê Selahedîn Demîrtaş di çarçova beşdarîkirinê di Konfera Demokrasî û Aştiyê de li bajarê Enqerê, ragihand, piştî ku wan daxwaza çûna şandeya Şeşemîn bo Greva Îmraliyê pêşkêşî wezareta Dadê ya Turkiyê kir, niha bersiva wê vegeriyaye û biryare roja Sêşemiya bê şandeke Partiya Aştî û Demokrasiyê (BDP’ê wan serdana rêberê Partiya Karkerên Kurdistan`ê Ebdula Ocalan bikin.
Demîrtaş her diyar kir ku, şandeya Şeşemîn ji hevseroka wan Gultan Kişanak û her du parlamenterê wan, Sirrî Sureya Onder û Perwîn Buldan pêk tê.
Bayık: Süreç bütün Kürdistan’ı etkileyecek – Rizgarî Online
Belçika’nın başkenti Brüksel’de devam eden KNK 13. Genel Kurulu’na KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık yazılı bir mesaj gönderdi.Abdullah Öcalan’ın başlattığı sürece dikkat çeken Bayık “Bu yeni süreç sadece kuzeyi değil Kürdistan’ın tamamı için önemli bir süreçtir dedi. Bayık, KNK’ye ise “Kürt ulusal konferansına öncülük edin çağrısı yaptı.ANF´nin haberinde şunlar kaydedildi: Belçika’nın başkenti Brüksel’de dün sabah başlayan Kongreya Netewî ya Kurdistan (Kürdistan Ulusal Kongresi-KNK)’nin 13. Genel Kurulu sürüyor. Kürdistan’ın dört parçasından parti ve örgütü temsilen iki yüze yakın delege ve misafirin katıldığı kurulun dün öğleden sonraki bölümünde parti temsilcileri kısa değerlendirmelerde bulundu. KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık kurula yazılı bir mesaj gönderdi. Aynı zamanda KNK üyesi olan Bayık’ın mesajını KNK Yürütme Konseyi üyesi Nilüfer Koç okudu.
“KNK’NİN VERECEĞİ GÖREVLERİ YAPMAYA HAZIRIM
KNK Genel Kurulu’na başarılar dileyerek sözlerine başlayan Bayık “Bir KNK üyesi olarak bana düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmeye hazırım. Halkımızın özgürlüğü yolunda kongrenin çalışmalarını gerçekleştirmeye söz veriyorum diye belirtti.
Ortadoğu’nun tarihi bir dönemden geçtiğine dikkat çeken Bayık’ın mesajı şöyle:
“Son 200 yılda Kürt halkına dayatılan imha ve inkar politikaları şimdi yaşanan sorunlara neden oldu. Bu yaklaşım miladını doldurmuş durumda. Halklar bu yaklaşıma karşı bir uyanış ve direniş içindedir. Her ne kadar dış müdahaleler olsa da bölge halkı bu hegomenik sisteme karşı özgürlük için bir direniş veriyor. Bölge halkının özgürlük için umut ve arayışları her zamankinden daha fazladır.
Yüzlerce yıl baskı gören Kürt halkının bu sürecin kazanımlarından yararlanmaması mümkün değil. Bölgenin kadim ve en çok baskı gören halkı olarak Kürtler bu politikalar karşısında ‘êdî bes e’ (Artık yeter) diyor. Hareketimizin Kürdistan’ın dört parçasında yürüttüğü strateji doğru bir stratejiydi. En başta 19 Temmuz 2012’de Batı Kürdistan’da başlayan hamle devrim atılımına dönüştü. Doğu Kürdistan’da halkımız kendini koruyor ve mücadelesini sürdürüyor. Ayrıca 2012’de Kuzey Kürdistan’da gerçekleştirilen hamleler inkar ve imhayı boşa çıkarttı. Tüm bunlar Kürt halkının stratejisini güçlendirdi.
‘KÜRT ULUSAL KONFERANSI BİRLİK İÇİN ÖNEMLİ
Türkiye yaşadığı tıkanmalar karşısında Rêber Apo ile müzakere ve siyasi çözüm sürecini başlatmak zorunda kaldı. Bu temelde Rêber Apo Amed Newroz’unda ‘Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı Yaratma Hamlesi başlattı. Bu yeni süreç sadece kuzeyi değil Kürdistan’ın tamamı için önemli bir süreçtir. Rêber Apo sürecin ilerlemesi için 4 konferans çağrısı yaptı. Bunlardan en önemlisi Kürt birliğini gerçekleştirecek Kürt ulusal birlik konferansıdır.
Kürdistan özgürlük hareketi Kürt ulusal konferansı için gerekli girişimlerde bulunduğuna dikkat çeken Bayık KNK için ise şu önerilerde bulundu: “KNK misyonu ve görevleri çerçevesinde Kürt birliğini ve ulusal konferans için rolünü oynamalı, başarıya götürmeli. Bu inanç ve umutla hepinize başarı dileklerimi gönderiyorum.
Serok Barzanî: Pêş Rapirsîyê û Bêyî Biryara Gel Kes Nikare Projeya Destûra Kurdistanê Hemwar Bike – Peyamner
Serokê Herêma Kurdistanê ragihand ku desthilata tu kesî tune ye projeya desturê bo hemwarkirinê vegerîne, berîya ku gel axaftinê li ser bike û her lihevhatinek û hemwarkirinek piştî rapirsiyê tê kirin. Barzanî ragiahnd, ku hindek kes mîzaca siyasî û ravekirina kesane kirine pîwana hilsengandin û qise kirina li ser babeteke giringa weke destûrê, lê niha projeya destûrê hemû qonaxên qanûnî tewaw kiriye û desthilata ti kes û alîyekê nîne ku pêş dengê gel, qise li ser hemwarkirinê bike.
Îro Serokê Herêma Kurdistanê Mesûd Barzanî di ahenga salvegera şoreşa gulanê ku li parka Şanedera Hewlêrê birêve çû gotarek pêşkêş kir.
Di gotara xwe de Serokê herêma Kurdistanê Mesûd Barzanî ragihand ku gelê Kurd zindiye û wê her serbikeve û qonaxên zehmet temam bûn û dema wêye berve lûtkeyê ve biçin û careka din paşva venakşê û berve dawiyê ve naçê.
Mesûd Barzanî got: “Ez bi derfet dizanim behsa destura Kurdistanê bikin ku bûye babeta rojane nava navendên siyasî û rojnamevanî û hindek kes li gor zihniyeta siyasî û dîtina xwe ya şexsî wê projeyê şîrove dikin.”
Barzanî amaje bi wê yekê kir ku: “Ew projeye 7 salan kar li ser hatiye kirin û ji aliyê lijneyekî pispor ve hatiye amade kirin û bi dengên giştî yên siyasî hatiye erê kirin û 36 partiyên siysî îmze li ser kirine û di wê projeyê de mislimanbûna piraniya xelkê Kurd naskiriye û mafê kêmîneyan jî berçav re hatiye derbas kirin.”
Serokê herêma Kurdistanê herwisa diyar kir, ku di wê projeyê de mîkanîzmên hemwarkirinê bi ronî hatiye diyar kirin û li gor projeyê her demekê 1/3 endamên parlemanê yan Serokê Herêmê û Hikûmetê bi xwe daxwaziyekê pêşkêş bikin û li parlemanê 2/3 endamên parlemanê deng li ser dan, wê demê destur tê hemwar kirin.
Mesûd Barzanî tekez li ser ewê yekê jî kir ku: “Desthilata ti kesekî yan aliyekî nîne ku berîya milet gotina xwe li ser bike, projeya desturê vegerê bo hemwarkirinê , ji bilî vê nivîsîna reşnivîsa desturê ne karê parlemanê bû ku ji bo hemwarkirinê vegerê wê, belku lijneya pispor nivîsandiye.”
Barzanî got: “Ewên ku daxwaza vegeriyana projeya desturê bo parlemanê dikin daxwaza wan ne yasayî ye.”
Sebaret bi hilbijartinên Serokê Herêmê ji aliyê parlemanê ve serok Mesûd Barzanî diyar kir ku: “Serokê Herêmê ne nûnertiya partiyekê belku nûneratiya hemû xelkê dike. Giring nîne kî serok bê belku tişta giring eweye ku serok rasterast ji aliyê xelk ve bê hilbijartin.”
Serok Barzanî got: “Li Kurdistanê gelek gelek zarruzêçên bi şiyan hene ku dikarin wê erkê bi cî bînin û pêşmergeyatiya min ji hemû pile û postêk bilindtire.”
Herweha serok Barzanî got: “Li gor projeya destura herêmê, sîstema siyasî parlemaniye û hindek alî dijayetî dikin ew jî mebesta siyasî li dûve.
Serokê Herêmê got: “Ne raste rapirsî li ser desturê bê bidawî xistin û çiqas bidawî bikeve pirsgirêk dê zêdetir bibin û lihevhatin kêmtir dibe. Li 25/7/2009`an de me hewl da rapirsî li ser bê kirin, lê belê komisyonê nekarî encam bide û rewşa Êraqê û navçeyên derveyî rêveberiya herêmê weha kir ku dijayetiya projeya desturê bê kirin.
Serokê Herêma Kurdistanê tekez kir û got: “Ew pirse divê gel çareser bike neku kesek yan aliyek. Eger destur xirape bila xelk red bike eger bi baş jî dizanin bila pesend bike.
Yaşar Kemal: Kesê ji min re ne got tû Kurdî – Rûdaw
Nivîskarê navdar ê bi eslê xwe kurd, diyar kir ku ji ber ew kurde nehatiye dûrxistin û wiha got: “Carekê jî ji min re ne gotin, tû kurdî.
Nivîskar Yaşar Kemal li memleketê xwe gundê Gokçedam (Hemite) yê girêdayî bajarê Osmaniyê merasîma vekirina ‘Mala Çandê ya Yaşar Kemal’ û ‘Parka Yaşar Kemal’ kir.
Piştre Yaşar Kemal axivî û wiha got: “Ger hinek ji min re dibêjin, ‘Hemîte yanî bapîr Hamît çiye? Ji wan re dibêjim. Bapîr Hamid dibêje, ‘Ez li vî memleketî li gundekî kurdan ji dayîk bûm û li gundê tirkan mezin bûm. Ev hezar sale em bi hev re dijîn. Ez dixwazim behsa vî memleketî yanî Osmaniyê bikim. Pir ciwan çêkiribûn. Ez zarokekî kurd bûm, lê dema me leyîstok dileyîst hevalên me şer di kirin û li her kesê didan. Lê li min ne didan. Carekê tenê jî gotin ji min re nekirin û ne gotin, Tû Kurdî.
Kemal destnîşan kir ku ji gundê xwe pir hez dike û ji mirovan jî ti xirabiyek nedîtiye. Kemal wiha pêdeçû: “Ti gundiyekê ji ber ez kurdim, ez dûr nexistim. Em li biheştê mezin bûn. Min ti xirabî ne dît, ji bav, dayîk û bapîr. Niha ez dikim qêr û bila Tirkiye vê bibihîse, bila Tirkiye bizane. Bila hemû Tirkiyê bêjin ‘Bila hemû Tirkiye wekî gundê Yaşar Kemal lê bê!’ Ez jî vê binivîsim. Karê min nivîsandine, ne axivtin. Ez jî wê vê binivîsim.
Piştî axaftinan, Yaşar Kemal û rêveberên bajarê vekirina ‘Mala Çandê ya Yaşar Kemal’ û ‘Parka Yaşar Kemal’ kirin.
Hevpeyvînek ligel Murat Karayilan – AvestaKurd
Serokê Konseya Serokatiya Koma Civakên Kurdistanê (KCK) Murad Karayilan roja 25.04.2013ê, piştî ragihandina nehemîn agirbesta yekalî û biryara li ser vekişandina gerîlla ji Bakurê Kurdistanê ber bi Başûrê Kurdistanê ve, ligel Rûdawê axivî.
Niha jî baweriya me bi hêza me heye
Rûdaw: Hinek rexne li biryara vekişandina gerîlla ji Bakurê Kurdistanê tê kirin. Nêrîna we çi ye?
Karayilan: Dema em behsa aştiyê dikin, ji ber ku baweriya me bi aştî û biratiya gelan heye. Eger na, wek tevgera azadiyê em dikarin şer bikin û gelê xwe bigihînin azadiyê. Ew hêza me jî heye. Ji wê rojê heta îro baweriya me bi me hebû. Niha jî baweriya me bi hêza me heye. Ev jî di qonaxa siberojê de eşkere dibe. Me çareserî divê. Lê çareseriyeke bi rûmet. Dema em ji bo çareseriyê gavê davêjin, pêwîst e hûn pişta me bigirin û piştgiriya me bikin. Lewma em bang li her kesekî dikin ku piştgiriya xebata azadiyê bikin.
Daxwaza me ya sereke ew e ku pirsa kurdî bi awayekî demokratîk bê çareserkirin
Vekişandin gerîlla ya niha çi cudahiya wê ji vekişandina gerîlla ya 1999ê heye?
Niha di vî warî de ezmûneke baş ya gerîlla heye. Rewş û qonax jî cuda ye. Vekişandina me ya niha di demekê de ye ku xebata me bihêz e. Lewma ev vekişandin ne wek qonaxa 1999ê ye, ku yekalî bû. Baweriya me bi rêberatiya me û baweriya me bi me ye ku em dikarin vê qonaxê ber bi pêş ve bibin. Daxwaza me ya sereke ew e ku pirsa kurdî bi awayekî demokratîk bê çareserkirin. Ev e helwesta me ya sereke, ji vî alî ve em gellekî bi coş in. Lê em nabêjin ku her tişt baş e û hemû tişt çareser bûye, na hemû tişt çareser nebûye. Ev jî ji me re babeteke bingehîn e. Bê guman biryar ewqasî ne hêsan bû, lê bi hemû awayan baweriya me bi serokatiya me heye û em jê piştrast in. Lê di egera derketina her êriş û operasyonekê de jî, bê guman berxwedana gelê kurd û gerîlla divê. Bila ti kes û alî di vî warî de ti gumanên wan nebin. Di dema vekişandina gerîllayan ji Bakurê Kurdistanê ber bi Başûrê Kurdistanê ve, di wê demê de êrişa artêşa Tirkiyeyê bi wateya ragirtina vekişandinê tê. Hêzên me jî mafê wan ê bersiva parastin û bervedêriyê heye.
Gelo çi gavek piştî qonaxa vekişandinê tê?
Ev gavên ku pêwîst in di vê qonaxê de birêve herin, pêk tên ji agirbest, vekişandin, piştî vekişandinê guhertina yasayî. Herwiha li ser bingeha wan guhertinan çareserî û gava asayî. Rakirina berbesta mezin a li pêşiya demokratîzebûna Tirkiyeyê, çareseriya pirsa kurdî ye. Bi wê gavê jî ne ku tenê li Tirkiyeyê lê belê li Sûriyê û Îranê jî rê li ber çareseriya pirsa kurdî vedibe. Bandora wê li qezencên Başûrê Kurdistanê jî dibe. Herwiha demokratîzebûna Tirkiyeyê dibe nimûne ji bo demokratîzebûna Rojhilata Navîn.
Ew nayê wateya çekdanînê?
Na. Gerîlla çekan danaynin. Tenê vekişandin û bêdengkirina çekan e, ne ku çekdanîn e. Gerîlla jî ku vedikişin çekên xwe tînin. Em bi awayê dirust kar dikin.
Tê gotin ku Îran ji danûstandina di navbera PKKê û Tirkiyeyê de dilgiran e?
Ev qonax sûda wê li seranserê herêmê û Îranê jî heye. Em hêvîdar in ku ew jî piştgiriya vê proseyê bikin.
Bendewariya we ji Başûrê Kurdistanê, bi taybetî ji serokatiya Herêma Kurdistanê û hikûmeta Herêma Kurdistanê, di vê qonaxê de çi ye?
Bê guman bendewariyeke me ya mezin ji berpirsên Başûr heye, bi taybetî di vê qonaxa hestyar de. Serokatiya Herêma Kurdistanê û kak Mesûd Barzanî her wek çawa berê piştgiriya prose û pêvajoyê kirin, niha jî em heman bendewariyê ji wan dikin. Ji aliyekî din ve jî piştgiriya hikûmeta Herêma Başûrê Kurdistanê û birêz Nêçîrvan girîng e. Me roleke kak Nêçîrvan Barzanî ya erênî di dema çûyî de dît. Em wiha hizr dikin ku ji bo vê qonaxê jî kak Nêçîrvan her alîkar û piştgir be. Herwiha bendewariya me jî heye, wek berê jî me ragihandibû, ku devera bicihkirina gerîlla dibe Başûrê Kurdistanê. Em doz jî dikin ku bi awayekî erênî û fermî kar bi mana hêza me li Başûrê Kurdistanê bê kirin. Di heman demê de çavên me li piştgiriya tevaya qadên gelê me ye.
Vekişandina gerîlla bi çi awayî pêk tê?
Murad Karayilan: Vekişandin bi vî awayî dibe.
Yekem: Hêzên gerîlla bê ku rê bi her awayî bidin pevçûnekê, bi destpêşxeriya xwe û bi bikaranîna wê rêyê û cihên ku berê hatine bikaranîn, bi sîstem û rêxistin dest bi vekişandinê dike.
Duyem: Di çarçoveya van amadekariyan ku tên kirin û berdewam in, vekişandina hêzên me di 08.05.2013ê de destpêdike. Vekişandin bi awayekî grûp grûp û bi plan tê kirin, gav bi gav dibe, bi liberçavgirtina awayê tevgera gerîlla û sîstem û veşartî. Em hewl didin ku ev prose di kêmtirîn dem de bê bidawîkirin.
Sêyem: Piştî vekişandinê, devera bicihbûna hêzên me dibe Başûrê Kurdistanê. Bendewariya me ji tevaya hêzên pêwendîdar, nemaze hikûmeta Herêma Kurdistanê, ew e ku bi awayekî erênî û fermî kar bi mana hêzên me li Başûrê Kurdistanê bikin.
Çarem: Di proseya vekişandinê de pêwîst e artêşa Tirkiyeyê bi heman hişyariyê û ji dil tevbigerê. Eger di dema vekişandinê de her awayê êriş, operasyon û bombebaranê li dijî hêzên me pêk bên, vekişandin her di wê demê de tê rawestandin û hêzên me li ser bingeha parastin û berevaniya rewa mafê xwe yê bersivdana bikartînin.
Pêncem: Dema ku hêzên gerîlla vedikişin, pêwîst e hêzên dewleta Tirkiyeyê jî rê nedin tevgerên xapînok û kesên keysbaz. Yan jî rê nede tevgera leşkerî ku karibe şer û pevçûnê pêk bîne. Da ku qonaxa vekişandinê bi aramî û serkeftin birêve here, pêwîst e ew babetên ku herî zêde bi rêya nameyên me rêberatiya me jê agahdar bû û dewlet jî jê agahdar e, li ber çav bên girtin.
Şeşem: Çavdêriya vê qonaxê ji aliyê şandeke serbixwe ve giring e, ji bo rawestandina li ser şaştî yan astengiyên ku ji herdu aliyan derkevin, ji bo aramî û pêşketina qonaxê.
Di qonaxa sêyem de azadiya serokê me û çekdanîn tên pêş
Ev qonax ji sê gavan pêk tê. Proseya çareseriya demokratîk jî ji sê qonaxan pêk tê. Bi wê agirbesta ku birêve diçe û vekişandina hêzên gerîlla bi awayekî serkeftî, qonaxa yekem bi dawî tê. Qonaxa duyem jî destpêdike. Qonaxa duyem qonaxeke ku ji bo çareseriya herdemî ya wê kêşeyê ye, pêwîst e dewlet û hikûmet berpirsyariyên xwe cîbicî bikin. Bi wan reformên ku di çarçoveya destûrê de bên kirin, şert û mercên bi wateya rasteqîne ji bo demokratîzebûna Tirkiyeyê û çareseriya kêşeya kurdî dirust dibin. Pêwîst e sîstema caşîtiyê, tîmên taybet û hwd., bi tevayî dezgehên şerê taybet bên rawestin. Herwiha jî civak li gor hişmendiya demokrasiyê û civaka sivîl bê avakirin. Bi taybetî danîna destûra nû ya demokratîk ku Tirkiyeyê demokratîze bike û dawiyê li înkarkirina gelê kurd bîne. Hebûn û azadiyê teqez bike. Maf, wekhevî û azadiya hemû nasname, bawerî û mezheban garantî bike, ew tiştekî jiyanî ye.
Bi bicihkirina wan gavan, qonaxa sêyem ku “qonaxa asayîbûnê” ye destpêdike. Qonaxa asayîbûnê qonaxa herdemiya aştiyê ye, dad jî civaka wekhevî û azadiyê ye. Yekrêya birêveçûna wê qonaxê, bi azadiya rêberê me jî, her kes azad dibe. Wê demê bikaranîna çekan û bêçekkirina gerîlla jî dikeve rojevê.
Murad Karayilan:
Di nav PKKê de wek heval Cemal tê naskirin.
Sala 1957ê li Rihayê (Urfa) ji dayik bû.
Kolêja Endezyariyê ya zanîngeha Dîlokê qedandiye.
Ji sala 1979ê ve bi PKKê re kete nava pêwendiyan.
Di navbera salên 1980-1988ê li Libnan û Rojavayê Kurdistanê karê rêxistinî kiriye.
Ji 1989ê heta 1991ê li Ewropayê maye.
Sala 1991ê vegeriya Rojavayê Kurdistanê.
Di sala 1992ê de Ocalan berpirsyariya fermandeyî ya şerê Botanê sparte wî.
Wek diyartirîn fermandeyê şerê gerîllayî tê dîtin.
Sala 1998êan di operasyoneke leşkerî ya artêşaTirkiyeyê de bi giranî birîndar bû.
Li ser pêşniyaza Ocalan sala 2004ê wek serokê Konseya Rêveber a KCKê hat hilbijartin.
Devlet, suçlar için özür dilemeli – Milliyet
Ankara’da iki gündür süren Demokrasi ve Barış Konferansı’nda üç başlıkta yayımlanan sonuç bildirgesinde, yüzleşme, yeni bir sivil anayasa istendi sürece destek çağrısı yapıldı.
İmralı’da bulunan Abdullah Öcalan’ın ‘Çözüm süreci’ kapsamında düzenlenmesini önerdiği Demokrasi ve Barış Konferansı’nda, barış sürecinin kalıcı olması için üç ayrı sonuç bildirgesi yayımlandı.
Ankara Sürmeli Otel’de yapılan ve dün sona eren konferansta Demokratik Toplum kongresi (DTK) Eşbaşkanı, Mardin milletvekili Ahmet Türk ile BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel konuşma yaptı. Ahmet Türk, “Devlet de hükümet de biliyor ki Ortadoğu’da önemli bir aktör olan Kürtler, eşit-adil bir anlayışla kucaklanmazsa Türkiye’ye barış gelmeyecektir dedi. Dönemin, “Kürtlerle konuşmanın ve Kürtlerle susmanın dönemi olduğunu dile getiren Ahmet Türk, “Bu süreci hükümete bırakırsak yine hayal kırıklığı yaşamış oluruz diyerek kalıcı barış için bir yol haritası çıkarılması gerektiğini söyledi. Konferansta söz alan Tuncel ise sadece Kürtler için ‘özerklik’ istemediklerini vurgulayarak “Özerk Marmara da talebimizdir diye konuştu.
‘Yüzleşme yapılmalı’
Konferans sonunda “Müzakere Sürecinde Barışın Toplumsallaşması ve Demokratik Siyaset , “Hakikat, Yüzleşme ve Adalet ve “Hukuk, Yol Temizliği ve Anayasa başlıklı oturumların sonuç bildirileri yayınlandı.
“Hakikat, Yüzleşme ve Adalet oturumunun bildirgesinde sivil Hakikat ve Adalet Komisyonu’nun kurulması istendi ve şöyle dendi:
“Diyarbakır 5 nolu Askeri Cezaevi ve Dersim’de halen insan kemikleri barındıran mağaralar müzeye dönüştürülmeli Roboski gibi yaşanan diğer zulümleri simgeleyen anıtlar oluşturulmalıdır. ‘Gözaltında kaybetme’ sözleşmesine Türkiye’nin imza koyması gerekmektedir. 1915’te Ermeniler, Pontus Rumları ve Süryanilere, 1938’de Dersim Alevilerine uygulanan soykırımlarla yüzleşilmelidir.
Yüzleşme süreci ilerledikten ve bu süreçte toplum hazırlandıktan sonra en yetkili merciinin ağzından işlenen suçlar için mağdurlar ve yakınlarından açıkça ve samimi bir özür dilenmeli ve bağışlanma talep edilmelidir.
‘Yeni anayasa ertelenemez’
“Hukuk, Yol Temizliği ve Yeni Anayasa oturumunun sonuç bildirgesinde ise, yeni bir sivil anayasanın yapılması istenerek, “Yeni anayasa, herkesin anadiliyle eğitim gördüğü ve hayatın her alanında anadiliyle yaşadığı, farklı dil, kültür ve inançların, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimlerin eşitlik hukuku çerçevesinde tanındığı ve korunduğu, toplumsal cinsiyete duyarlı, vicdani red hakkını tanıyan, siyasi katılım, çevre ve iklim adaletini esas alan bir anayasa olmalıdır dendi.
“Müzakere Sürecinde Barışın Toplumsallaşması ve Demokratik Siyaset bildirgesinde ise barış müzakerelerinin toplumsallaşması için için kurulan komisyonun süreci gözlemlemesi gerektiğine vurgu yapıldı.
Kimlikleri yakalım
Demokrasi ve Barış Konferansı’nın çağrıcıları arasında bulunan yazar Murathan Mungan, konferansın ilk gününde yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Edirne’den Ardahan’a bölünmez denilen vatan, dün Şemdinli’den Susurluk’a, bugünse Reyhanlı’dan Roboski’ye bölündü. Kinden arınarak ama unutmadan yaşananları, barışı sağlamalıyız. Hepimizin kimliklerinin faizini yakma zamanı. Türkiye’de sadece Türkler ve Kürtler yaşamıyor. Bu yüzden tarihimize ve toprağımıza sahip çıkacaksak, 2015 ile ilgili borcumuzu ödememiz gerekiyor. Kürt kimliği, dili, mücadelesi gözetilirken sınıf gerçeği asla unutulmamalıdır. İnananların, kitaplı dinlerin haklarını savunurken inanmayanların haklarını da savunmamız gerekiyor. Biz ütopyalarla bugüne kadar geldik, bundan sonra da gideriz.
Bildiride ‘Önder’ krizi
Konferansın sonuç bildirisinde “Öcalan lider mi halk önderi mi? krizi yaşandı. BDP’li Ayla Akat Ata bildiride Öcalan’dan “PKK Lideri diye sözedildiğini belirterek, bunun “Kürt Halk Önderi olarak değiştirilmesini istedi. SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan ise bildirinin ayaklarının havada kaldığı eleştirisinde bulunurken, BDP Genel Başkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş da yeni anayasaya ilişkin yer alan önerilerin eksik olduğunu söyledi. Bazı katılımcılar ise “Dil, Kültür ve kimlik hakları evrenseldir ifadelerine “inanç ın da eklenmesini istedi. Eleştirilerin artması üzerine, düzeltmeler yapılması için bildiri geri çekildi. Gerekli düzeltmelerin ardından bildiri bugün yeniden açıklanacak.
DTK bildirgesine Öcalan rötarı! – Vatan
ABDULLAH Öcalan’ın yapılmasını istediği ve Halkların Demokratik Kongresi (HDK) tarafından organize edilen Demokrasi ve Barış Konferansı’nın sonuç bildirgesinin açıklanması, bildirgeyi ‘soyut’ bulan ve Abdullah Öcalan’a ‘PKK lideri’ yerine ‘Kürt halk önderi’ denilmesini isteyen bazı katılımcıların itirazları üzerine ertelendi. Ankara’da akademisyen, sanatçı, yazar, politikacı, aydın ve kurum temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşen konferans dün tamamlandı. Oluşturulan komisyonlarda sunumlarını yapan ve öneriler sunan katılımcıların konuşmalarının tamamlanmasından sonra konferansın sonuç bildirgesi konferansa katılanlara sunuldu.
‘Kürt halk önderi’ itirazı
Bildirgeye BDP milletvekili Ayla Akat’tan, “PKK lideri olarak geçen Öcalan’dan “Kürt halk önderi diye bahsedilmesine yönelik itiraz geldi. Öcalan’ı siyasi iradeleri olarak gördüklerini belirten 3 milyon dilekçenin Meclis’te beklediğini belirten Akat, “PKK lideri ifadesinin Öcalan’ın konumunu karşılamadığını savundu. Bazı katılımcılar da bildirgenin “ayaklarının yere basmadığını ve soyut kaldığını ifade ederken yeni Anayasa konusunda da somut taleplerin dile getirilmesi gerektiği itirazlarını yöneltti. Bunun üzerine Divan Başkanı Gençay Gürsoy’un okuduğu bildirgenin, uzlaşma sağlanamaması üzerine, bugün açıklanacağı belirtildi. Konferans sonuçlarının Cumhurbaşkanı, TBMM, Çözüm Komisyonu, parlamentodaki partiler, akil insanlar, Abdullah Öcalan ve kamuoyuna gönderileceği belirtildi. Katılımcılara okunan bildirge özetle şöyle:
DEMOKRASİ ŞART: “Kalıcı barış için, çoğulcu demokrasiyi oluşturmak kaçınılmazdır.
ÖCALAN : Müzakereyi büyük kısıtlar altında yürüten PKK lideri Abdullah Öcalan’ın özgürlük, sağlık ve güvenlik koşullarının yaratılması sağlanmalıdır.
SİYASİ TUTUKLULAR: Nefret dili değil barış dili, karşılıklı anlayış ve saygı sürecin selameti açısından yaşamsaldır. İfade, örgütlenme, toplantı ve gösteri özgürlükleri hiçbir şekilde kısıtlanmamalıdır. Hasta ve çocuklar başta olmak üzere siyasi tutukluların bırakılmasını sağlayacak yasal düzenlemeler geciktirilmeden ele alınmalı.
SOYKIRIMLARLA YÜZLEŞİLSİN: Barış için geçmişteki tüm soykırım, katliamlarla yüzleşmek vazgeçilmezdir.
PARTİLERE ÇAĞRI: Meclis’teki partiler yasal reform adımlarını hızlandırmalı, anayasayı sonuçlandırılmalıdır.
Özerk Marmara talebimizdir – Akşam
BAŞKENT’TEKİ Demokrasi ve Barış Konferansı’ndaki ikinci gününde konuşan BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel Özerk Marmara talepleri olduğunu söyledi.
KÜRTLERİN haklarının pazarlık yapılamayacağını söyleyen Tuncel, şöyle konuştu: Eşit koşullarda müzakere olur. Şimdi eşit koşullarda değiliz. Sayın Öcalan çok dar koşullarda bir sürece yön vermeye çalışıyor. Bunu kabul etmemeliyiz. Devlet ile Türkiye’de yaşayan halklar arasında bir hukuk oluşturmak için bu konferansı düzenledik. AKP hep iktidarda kalacakmış gibi düşünüyor. İşin garip tarafı biz de öyle düşünüyoruz. Hayır öyle olmayacak. AKP’yi iktidardan indirecek olan bizim ortak mücadelemizdir. Demokratik Özerk Kürdistan, Özerk Marmara, Demokratik Cumhuriyet bizim temel taleplerimizdir. O zaman bunun mücadelesini vereceğiz. Bundan sonraki süreci örgütlemek bizim açımızdan önemli. Bu ülkede yaşayacaksak o zaman istediğimiz gibi bir ülkede yaşayacağız.
KURBAN EDİLEMEZ
DTK Eş Başkanı Ahmet Türk ise konuşmasında Kürt halkının hakları kurban edilemeyeceğini söyledi. Türk şu mesajları verdi:
ADİL VE EŞİT KUCAKLAMA: Devletin zihniyetinde bir değişiklik olmaması bizleri kaygılandıran bir durum. Ama halklarımızın mücadelesine baktığımızda artık barışın kaçınılmaz olduğunu biliyoruz. Ortadoğu’da önemli bir aktör olan Kürtler, adil eşit bir anlayışla kucaklanmadığında Türkiye’ye barış gelmeyeceği gibi, Ortadoğu’ya da barışın gelmez.
SÜRECİ HÜKÜMETE BIRAKAMAYIZ: Bu süreci hükümete bırakırsak yeniden hayal kırıklığı yaşamış oluruz. Barışı birilerinin iradesine teslim edersek halklarımıza haksızlık yapmış oluruz. Türkiye halkını kucaklamak lazım. Ama Türkiye’nin hassasiyetleri veya Türk halkının hassasiyetleri denilerek Kürt halkının hakları kurban edilemez.
Ahmet Türk: çözüm sürecine ABD bile şaşırmış – Radikal
ABD temaslarını ‘Amerika’nın Sesi’ne değerlendiren Ahmet Türk, ABD’li yetkililerin çözüm sürecinin bu kadar kısa sürede başlamasına şaşırdıklarını söyledi.
DİYARBAKIR – ABD’de Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı, hem de Kongre üyeleri ile görüşmelerde bulunan Ahmet Türk, ABD’nin Sesi Radyosu’nun Kürtçe bölümüne temaslarını değerlendirdi.
Başlatılan çözüm sürecinin çok önemli olduğunu anlatan Türk, “Hem Ortadoğu, hem Kürt ve Türk halkları için onurlu bir yaşam ve özgür ve demokratik bir birliktelik için çok önemlidir. Sürecin amacı da halkların kardeşliği için yeni bir siyasetin artık gündeme gelmesi ve yaşama geçirilmesidir” dedi.
“ABD’LİLER DE ŞAŞKIN
Yaptıkları görüşmelerde Amerikalı yetkililerin bu süreçten hoşnut ve mutlu olduklarını belirten Türk, “Amerikalılar da sürecin çok acele ve hızlı gündeme gelmesinden ve adımlar atılmasına şaşırdıklarını söylediler” diye konuştu.
DTK Başkanı Ahmet Türk, görüşmelerde Amerikalılar’ın da, Kürt sorunu çözülmeden, Kürtler’in hakları verilmeden Ortadoğu’da istikrarın sağlanamayacağını ve demokrasinin gelemeyeceğinin farkında olduklarını söylediklerini anlattı.
ÇEKİLME BİTİNCWE TOP MECLİSTE
Türk, şöyle konuştu:
“21’inci Yüzyıl Kürtlerin haklarının alacağı bir dönemdir. ABD dE bunu biliyor ve Türkiye ‘de bunu gördü ki Kürtlerin inkarı, Kürtlerin yok sayılması ve Kürt düşmanlığı siyaseti ile Ortadoğu’da yeni bir yol alamayacağını ve önemli bir rol oynamayacağını gördüğü için çözüm sürecini başlattı.”
Abdullah Öcalan’ın Nevruz’da dile getirdiği bütün konularda Kürt tarafı gerekenleri yerine getirdiğini söyleyen Ahmet Türk, “Önce PKK , elindeki askerleri serbest bıraktı, ateşkes ilan etti ve silahlı güçlerini sınır dışına çekmeye başladı. Bugün top devlet ve hükümettedir. Hükümetin Kürtlerin hakları için projeleri hayata geçirmesini istiyoruz. Bugüne kadar gözle görülür bir şey yapıldığını söylemek mümkün değil. Ama, çekilmenin tamamlanması ile Hükümetin bu süreç kapsamında yapacaklarını görmek istiyoruz. Halkların kardeşliği için adımlar atılırsa sorun çıkmaz. Ama, bir daha Kürt halkını kandırırlarsa ki hep kandırmışlar onlar zarar görür” diye konuştu.
“KİMİN BARIŞ İSTEMEDİĞİ ORTAYA ÇIKACAK
Türk, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“100 yıldır Türk devleti, Kürtleri kandırmak üzerinde siyaset yapmıştır. Bu hakikat nedeniyle Kürtlerin devletin siyasetine inancı azalmıştır. Ama, bugün artık Kürt siyaseti olarak biz kendimize güveniyoruz. Eğer adımlar atılmaz ise, mücadelemiz ile direnişimiz ile mücadelemizi vereceğiz. Biz kendimize güveniyoruz. Eğer sorunun barışçıl yollarla çözümüne devlet hazır ise buna hazır olduğumuzu söylüyoruz. Şimdiye kadar ‘Kürtler teröristtir’, ‘Barış istemiyor’, ‘Silahlı mücadele veriyorlar’ diyorlardı. Biz şimdi buyurun diyoruz Kürtlerin mi yoksa devletin mi çözümü ve barışı isteyip istemediğini bütün dünyanın görmesini istiyoruz. Devlet, şimdiye kadar dünyaya Amerika’ya herkese ‘Biz terörle mücadele ediyoruz’ diyordu. Kürtlerin haklarını dile getirmiyorlardı. Biz buyurun Kürtlerin haklarını gündeme getirirseniz ve dile getirirseniz Kürt halkının barış için adım atıp atmayacağını görün diyoruz. Bu süreçte bütün dünya Kürtlerin mi yoksa devletin mi barış için sorun çıkardığını görecektir. Biz dünyanın bu süreçte devlet ve Kürtler arasında hakemlik rolü oynamalarını ve yapılanları görmelerini istiyoruz.”
“ÖCALAN DA MANDELA GİBİ KONUŞABİLMELİ
DTK Başkanı Ahmet Türk, İmralı’da Abdullah Öcalan ile ilk görüşen heyette yer aldığını hatırlattı. Öcalan’ın dünya ve Türkiye’deki gelişmelerden kopuk olmadığını ifade eden Ahmet Türk, şöyle dedi:
“Daha önce sadece yanındaki 4 kişinin televizyonları var. Onlar hangi programda neler olduğunu ona hep anlatmışlar. Ama bugünkü şartları Kürtler ve barış için mücadele etmesi için müsait değil. Biz bu nedenle Kürt siyasetçiler ve hatta PKK’lı yetkililerle görüşmesini istiyoruz. Güney Afrika’da Mandela barış görüşmelerinde özgür bir ortamda partisi ve arkadaşları ile görüşmüş. Biz de eğer onurlu bir barış olacaksa sayın Öcalan’ın önünün açılmasını istiyoruz. Öcalan, ‘Kürt halkı, haklarını almadan ve özgürleşmeden barış olamaz’ dedi. Öcalan silahlı mücadele yaptıklarında, Kürtlerin siyaset yapamadığını, legal anlamda siyasi çalışma yürütemediklerini, dertlerini ve taleplerini dile getiremediklerini söyledi. Bugün Kürtlerin siyaset yapabildiklerini ve dertlerini dile getirdiklerini söyledi. Bu nedene barış yolunu açmak gerektiğini söyledi ve yeni bir süreç olduğunu söyledi.”
“BAŞKANLIK SİSTEMİ SADECE ERDOĞAN İÇİN İSTENİYORSA DESTEKLEMEYİZ
Türk, gündeme gelen Başkanlık sistemi ile ilgili soruya ise, “Biz demokrasi istiyoruz. Eğer Başbakan Erdoğan ‘ın dediği başkanlık sistemi, demokrasiyi getirecekse, halkların haklarını verip kimliklerini koruma altına alacaksa, onurlu barışı sağlayacaksa, Valileri halkın kendisi seçecekse bunu görüşürüz. Ama, bu sadece bir kişinin Başbakan’ın gücünü artıracak bir sistem ise biz bunu kabul etmeyiz” dedi.
Ahmet Türk son olarak diğer Kürt partileri ile ilişkilerinin iyi olduğunu ve daha iyi olacağını ifade ederek, düzenleyecekleri bütün konferanslara bütün Kürt partileri çağıracaklarını söyledi.
Hiçbir köylü Kürt’üm diye beni dışlamadı – Hürriyet
Hiçbir köylü beni Kürt’üm diye dışlamadı. Biz cennette büyüdük. Hiçbir kötülük görmedim, anadan, babadan, dededen. Şimdi bağırıyorum yine buradan ve Türkiye bunu dinlesin, Türkiye bilsin, bütün Türkiye desin ki ‘Bütün Türkiye Yaşar Kemal’in köyü gibi olsun!
YAZAR Yaşar Kemal, memleketi Osmaniye’nin Gökçedam (Hemite) köyünde yeniden düzenlenen ‘Yaşar Kemal Parkı’ ve yeni yapılan ‘Yaşar Kemal Kültür Evi’nin açılışını yaptı. Alkışlarla kürsüye gelen Yaşar Kemal, çocukluk yıllarına dair anılarını paylaştı. Yaşar Kemal, “Bana bazı insanlar ‘Hemite, yani Hamit dede nedir?’ diye sorduklarında anlatırım. Hamit dede der ki ‘Ben bu memlekette bir Kürt köyünde doğdum, Türk köyünde büyüdüm. Yalnız bu Hemite’de en sevgili çocuk bendim’ derdi. Bu denilecek, söylenecek bir şeydir. Şimdi biz bin senedir beraberiz. Bu memleketi yani Osmanlı memleketini demek istiyorum. Çok müthiş yapmışlardır. Ben Kürt çocuğuydum, ama oyun oynarken arkadaşlarımız kavga ederdi, herkesi döverlerdi. Ama beni dövmezlerdi. Bir kez bile bana ‘Sen Kürt’sün’ diye laf söylemediler diye konuştu.
KÖTÜLÜK GÖRMEDİM
Konuşmasında köyünü çok sevdiğini ve insanlarından hiçbir kötülük görmediğini vurgulayan Yaşar Kemal, şöyle devam etti: “Hiçbir köylü ben Kürt’üm diye dışlamadı. Biz cennette büyüdük. Hiçbir kötülük görmedim, anadan, babadan, dededen. Şimdi bağırıyorum yine buradan ve Türkiye bunu dinlesin, Türkiye bilsin, bütün Türkiye desin ki ‘Bütün Türkiye Yaşar Kemal’in köyü gibi olsun!’ Ben de bunu yazayım. Benim işim yazmaktır, konuşmak değildir. Bunu yazacağım ben de.
AKİL OLMADIM
Konuşmaların ardından Yaşar Kemal ve kent yöneticileri Yaşar Kemal Parkı ve Yaşar Kemal Kültür Evi’nin açılışını gerçekleştirdi. Adını taşıyan kültür evini gezen Yaşar Kemal, gazetecilerin, “Akil İnsanlar heyetini nasıl yorumluyorsunuz? sorusunu, “Ben kabul edemezdim, etmedim zaten diye kısa yanıt verdi.
Diyarbakır’da yeni trend – Hürriyet
Diyarbakır’da ‘çözüm süreci’ ile birlikte bazı işyerlerinde ‘Kürdistan’ yazan tişörtler ve formalar satılmaya başlandı.
Tişörtlerde, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi tarafından kullanılan yeşil, kırmızı, beyaz renkli ve ortasında güneş bulunan Kürt bayrağı yer alıyor. ‘Kürdistan’ yazılı Kürt bayraklı tişörtler işyerlerinde Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe ve diğer kulüp formalarıyla birlikte de sergileniyor. Bu tişörtlere daha çok 15-20 yaş grubundakiler rağbet ediyor. Bir süre öncesine kadar sadece Kuzey Irak’tan Diyarbakır’a getirilerek satılan tişörtlerin, artık Gaziantep ve İstanbul’daki bazı firmalar tarafından da üretilip bölgeye gönderildiği ifade edildi. Kürt bayraklı ve ‘Kürdistan’ yazılı tişörtler kalitesine göre ortalama 10 liradan satılıyor. Diyarbakır’da ‘Kürdistan’ yazılı Kürt bayraklı tişörtlerin yanı sıra, Türkiye ve Irak’taki Kürt isyanlarına öncülük edenlerin posterleri de satılıyor. 1925 yılındaki Kürt isyanının öncüsü Şeyh Sait, Dersim ayaklanmasının önde gelen ismi Seyit Rıza başta olmak üzere, Kuzey Irak’ın Kürt liderleri Molla Mustafa Barzani, Mesud Barzani ve Celal Talabani’nin posterleri her tarafta sergileniyor.
Beyrut’ta Hizbullah’ın kalbine roket saldırısı – Milliyet
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın Beşar Esad rejimi için savaştıklarını ilk kez açıklamasından saatler sonra örgütün Lübnan’ın başkenti Beyrut’taki kaleleri olan mahalleler roketle vuruldu
Suriye’de rejimi devirmek isteyen isyancılara karşı Devlet Başkanı Beşar Esad’ın verdiği mücadeleye silahlı militan desteği sağlayan Şii örgüt Hizbullah hedef alındı. Lübnan merkezli örgütün kalbini oluşturan Beyrut’un güneyindeki dış mahallelere dün sabah erken saatlerde iki roket atıldı. Fransız haber ajansı AFP’ye konuşan Lübnanlı bir güvenlik yetkilisi “Grad cinsi iki roket vurdu.
Roketlerden biri bir araba galerisine düşerek dört kişiyi yaraladı dedi. El Seyyah bölgesini vuran roketlerin yaraladığı dört kişinin de Suriyeli olduğu açıklandı. İkinci roket ise bir apartmana isabet etse de yaralanan ya da ölen olmadı.
Lübnan ordusu roketlerin düştüğü alanın 13 kilometre uzağında bir koruda terk edilmiş iki roket fırlatma mekanizması bulundu.
İlk kez Beyrut’a sıçradı
Roketlerin atılmasıyla birlikte Suriye’de iki yıldır devam eden çatışma benzer mezhepsel ve etnik yapıya sahip Lübnan’ın başkenti Beyrut’u ilk kez doğrudan etkilemiş oldu. Suriye’deki savaşın bölgeye yayılmasında yeni bir eşiğe işaret eden saldırıların Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın konuşmasından saatler sonra gelmesi dikkat çekti.
‘Zafer vaat ediyorum’
Önceki gece İsrail’in Lübnan’dan çekilmesinin 13. yıldönümünü kutlama konuşması sırasında Nasrallah “Bütün onurlu insanlara, mücahidlere, kahramanlara diyorum ki: Ben size her zaman zafer sözü verdim ve şimdi de yeni bir zaferi vaat ediyorum… Bu mücadele bizimdir sözleriyle ilk kez Suriye’deki savaşta Hizbullah güçlerinin savaştığını açıkça kabul etmişti. Örgütün televizyon kanalı El Manar’a konuşan Hizbullah milletvekili Ali Ammar “İnsanlar direnişi (Hizbullah) savunmaya kararlı, yılmayacağız. Bütün mezhepsel anlaşmazlıklara üstün geleceğiz dedi.
Cenevre’ye yeşil ışık
Öte yandan, ABD ve Rusya’nın krizin çözümü için diplomatik yöntemlere ağırlık verme kararıyla düzenlenecek Cenevre görüşmelerine katılmayı Esad rejimi resmen kabul etti. Dışişleri Bakanı Velid Muallim hükümetin ‘prensip olarak’ görüşmelere katılacağını ve uluslararası konferansın çatışmayı çözme yolunda bir fırsat yaratacağını umut ettiğini açıkladı.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info