02 Temmuz 2015 Perşembe Saat 05:42
DAİŞ çetelerinin Kobanê’ye yönelik gerçekleştirdikleri son
saldırılarda 200’ün üzerinde sivil halkımız katledilmiş, bir o kadarı da
yaralanmıştır. Soykırım amacını taşıyan bu katliamın Kürdistan, Türkiye ve
Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerden kopuk olmadığı ortadadır. Girê Spi-Til Ebyad
zaferi ve Türkiye’de HDP’nin elde ettiği tarihi başarı nedeniyle sıkışan
Anti-Kürt şer ittifakının mevcut mevzilerini koruma ve Kürdü statüsüz bırakarak
Lozan Antlaşması ile yürürlüğe konulan 100 yıllık inkar politikalarını sürdürme
çabalarının sonucudur bu katliam. Bir çok açıdan incelenmeye ve değerlendirmeye
tabi tutulması gereken bu katliamın bedeli çok ağırdır ve ortada büyük bir
politik, askeri ve taktik zaafiyetler silsilesi bulunmaktadır. Bu zaafiyetlerin
sonucunda yaşanan katliamda yaşamını yitiren çocuk, kadın, genç, yaşlı her
yaştan insanımızın yüreğimizde yarattığı yara ve acıyı tarif etmek elbette
zordur. Ancak bu katliama karşı devrimci
görev ve sorumluluklarımızı en üst düzeyde yüklenerek hesabını sormak, halklarımızın
eşitlik, adalet ve özgürlük amaçlarını geliştirmek, bir daha böylesi
katliamların yaşanmaması için gaflet anlamına gelen zaafiyetlere karşı mücadele
ederek örgütselliği yükseltmek ve zaafiyetleri ortadan kaldırmak geliştirilmesi
gereken öncelikli devrimci tutum ve görevdi
21. yüzyıl Kürdistan, bölge ve dünya gerçekliğinde Kobanê ve
Rojava devrimi çok önemli bir yere sahiptir. Lozan’da çizilen sınırlarla
Kürdistan parçalanmış, Kobanê de Suriye sınırları içerisinde kalmıştır.
Suruç’un hemen karşısında yer alan bu küçük şehir, 19 Temmuz Rojava devriminin
öncülüğünü yapmakla kalmamış, DAİŞ çeteciliği kılığında vücut bulmuş
uluslararası emperyalist güçler ile bölge statükoculuğunun merkezleri olan
işgalci-işbirlikçi devlet ve güçlerin saldırılarını tarihte eşine ender
rastlanan bir direnişle püskürtmeyi, yenilgiye uğratmayı başarmıştır. Ve bu
zaferle tarih yazmıştır. Kobanê’nin geldiği düzey, kazandığı anlam ve konum,
Kobanê’yi küçük bir şehir olmaktan çıkarmıştır. Kobanê Kürdistan’ın kendisidir.
Kobanê Ortadoğu’dur. Ve Kobanê aslında direnişin, umudun ve özgür yaşamın
sembolü olarak tüm dünya ve insanlığı temsil etmektedir. Yapılan saldırılar da
tüm bunlara yapılmıştır. Kobanê’ye yapılan saldırı ve ardından gelişenler bu
tespiti doğrulamaktadır. Zira Kobanê’nin hemen ardından Kuveyt, Fransa ve
Tunus’ta da benzer tarzdaki saldırılar gelişmiş, onlarca sivil insan
katledilmiştir.
Saldırıların hemen ardından yapılan tartışmalar gerçekten de
insanı hayrete düşürmektedir. Saldırının neden yapıldığı, kim tarafından
yapıldığı ve arkasında hangi güçlerin olduğu tartışması çok geri ve kafaları
karıştırmaktan öteye gitmeyen bir tartışmadır. Zira DAİŞ faşizmi ve vahşeti
yeni değildir ve yaşananlar gün gibi ortadadır. Kimin kiminle ittifak içinde
olduğu, kimin başta Kürtler olmak üzere tüm Ortadoğu halklarına karşı düşmanlık
geliştirdiği, hangi yöntemleri kullandığı ve neden yaptığı bilinen
gerçeklerdir. Bu nedenle Türkiye’nin bu katliamda parmağının olup olmadığı,
bomba yüklü araç ve çetelerin Türkiye’den Kobanê’ye girip girmediği
tartışmasını yürütenler, acaba neyi ispat etmeye çalışmaktadırlar? Türkiye’nin
Kürt düşmanlığı bilinmemekte midir? DAİŞ çetelerinin arkasında bulunan güçler
arasında Türkiye’nin ilk sırada geldiği halen görülmemekte midir? Tayyip
Erdoğan’ın DAİŞ’in Eşbaşkanı gibi hareket ederek, bu vahşet çetesini yönettiği,
halklarımıza karşı saldırttığı anlaşılamayacak kadar zor mudur? Bu somut
gerçekler defalarca kanıtlanmamış mıdır ki, halen bu yönlü geri tartışmalar
yürütülmektedir. Bu tartışmaları yürütmek aslında gösterilmesi gereken tutum,
tavır ve mücadeleden kaçışı, ertelemeyi ifade etmektedir. Türkiye devletine ve
AKP’ye “Bu katliamda senin parmağın var mı yok mu, çık açıkla bakalım diye
sormak veya çağrı yapmak gaflettir, saflıktır, balık hafızasına sahip olmaktır.
Kendini kandırmaktır ve toplumu kandırmaya çalışanlara zemin sunmaktır. AKP ve
Türkiye devletinin yalanlarını bir kez daha dile getirmesi ve manipüle
yapabilmesi için pas vermektir. Artık bu gafletten kurtulmak gerekir.
Bizler açısından böyle bir tartışma gereksiz ve geçersizdir.
Saldırıyı kimin yaptığı, neden yaptığı ve arkasında kimlerin olduğuna ilişkin
hiç bir şüphe ve muğlaklık içinde değiliz. Bizler beynimizi ve ruhumuzu
kapitalist modernite sistemine ve onun liberal düşünce saldırılarına rehin
vermedik ki böyle bir sorunumuz olsun. Ortada böyle bir sorun, açıklığa
kavuşturulması ve cevaplandırılması gereken bir soru yoktur. Ortada gün gibi
açık olan bu gerçekliğe karşı kimin nasıl bir tavır ve tutum alacağı sorunu ve
sorusu vardır. Bunun hesabının nasıl sorulacağı sorusu vardır. Kobanê’de
şehitler kervanına katılan 200’ün üzerindeki çocuk, kadın, genç-yaşlı
insanımızın intikamını alma sorunu vardır. Sorulması gereken ve herkesin
kendisini sorgulaması gereken hususlar bunlardır. Hz. Ali’nin çok değerli bir
sözü vardır: Zulüm ve haksızlığa karşı çıkmayan, başkaldırmayanlar sadece
haklarını değil, onunla birlikte onurlarını da kaybeder. Bu çerçevede yaşanan
bu katliama karşı öfke duymayan, kin ve nefretle yüreği dolmayan, intikam duygularıyla
sarsılmayan her kim olursa olsun imanından, inancından, namusundan, onurundan
ve insanlığından şüphe duymalıdır. Bu duyguları örgütleyip harekete geçmeyen en
azından kendinden utanmalıdır.
Sayın Abdullah Öcalan utanmanın devrimci bir duygu olduğunu
söyler. Çünkü utanan insan mevcut pratik ve duruşunu sorgulamıştır ve bu
durumun kabullenilememesinin bir sonucu olarak utanma duygusuna kapılmıştır.
Utanma duygusu eğer güçlü gelişirse kişide radikal değişimler yaratabilir ve
kişiyi utanılası durumdan çıkarmaya sevk eder. Ancak maalesef kapitalist
modernite ve liberalizm, insanın bu sigorta sibopunu da gevşeterek, insanları
utanma ve ar duygusundan muaf hale getirmeye çalışmaktadır. Ve ne yazık ki bunu
büyük oranda da başarmaktadır. Ancak devrimin ve devrimcilerin tek sermayesi
insan ve onun kolektif, bilinçli emeğidir. Bu nedenle insana olan güven ve
beklenti büyüktür, asla tükenmeyecektir. İnsana güven duymayan hiç bir devrim
ve devrimci yürüyemez, başarılı ve kalıcı olamaz. Onun için büyük insanlık
ailesinin bu vahşet ve katliamlara karşı gerekli tutum ve duruşunu sergileyerek
harekete geçeceğine inanıyoruz.
Bu saldırıların sadece bir intikam saldırısı olmadığı,
aslında büyük bir stratejik ve taktik sürecin bir parçası olduğu görülmelidir.
DAİŞ ve arkasında olan şer ittifakının can havliyle geliştirdiği son bir hamle
olarak görülmemelidir. Zira katliamın öncesi ve sonrasında basına yansıyanlar,
daha büyük saldırıların bu şer ittifakı tarafından planlanıp uygulamaya
konulacağını göstermektedir. Girê Spi-Til Ebyad zaferinin ardından ve Kobanê
katliamı esnasında Ankara’daki toplantılarda yapılan değerlendirmeler,
hazırlanan planlar ve alınan kararlar DAİŞ’in eşbaşkanı olan Recep Tayyip
Erdoğan tarafından ifşa edilmiştir. Erdoğan bedeli ne olursa olsun sözleriyle aslında
bu bedeli halklarımıza ödetmeye çalışacaklarını itiraf etmiştir. Bununla soykırım kararlarının alındığı ortaya
çıkmaktadır. Nasıl ki 24 Nisan 1915, Ermenilere uygulanan soykırımın sembolü ve
başlangıç tarihi ise, Kobanê’ye yapılan bu saldırı da başta Kürt halkı olmak
üzere tüm halklarımızın soykırım fermanının ilanı ve başlangıcıdır. Buna karşı
tedbir almak, insanlık dışı bu şer ittifakının soykırım planlarını boşa
çıkarmak ve halklarımızın varlığını koruyup özgürlüğünü gerçekleştirmek için
yürek ve beynimizi ayağa kaldırmalı, tüm gücümüzü seferber etmeliyiz. Çok
disiplinli, bilinçli olarak savaş mevzilerindeki yerimizi almalı, özgürlük
savaşının bir neferi olmalıyız. Bu bir seferberlik çağrısıdır ve çağrımız
yüreğinde halen utanma duygusunu taşıyan tüm insanlaradır.
ALÎŞÊR PÎRAN
Kürdistan Stratejik
Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com –
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info – www.navendalekolin.com
0
21
TR
:” ”
:””
mso-para-margin-bottom:0cm
mso-para-margin-left:14.2pt
mso-line-height-alt:0pt
” “,” ”
:” ”