İsrail’in ABD ve batının desteği ile İran’a karşı yürüttüğü ve sonrasında da ABD’nin de fiili olarak buna katıldığı 3. Dünya savaşı devletlerin varlığının iktidar ve egemenliğine dayalı olduğunu açıkça ortaya koydu. Devletler toplum üzerinde hakimiyet kurmak kadar dünyada var olan maddi imkânlar üzerinde de kontrol kurarak varlıklarını sürdürürler çünkü maddi gücü olmayan bir devlet siyasi olarak güçlü hale gelemez ve kendi varlığını sürdüremez. Bundan dolayı devlete ait olan hiçbir şeyin halklara faydası olmaz. İktidarın devletin özellikle ulus devletinin yaratmış olduğu milliyetçiliğin etkisi altında kalanlar karşı devlet kötüdür benim devletim iyidir gibi bir düşünceye sahipler. Oysaki bütün zehirler kötüdür zehrin iyisi olmaz dolayısıyla devlet demek zehir demektir ve devletin iyisi hiçbir zaman olmaz. İran devleti özelde Amerika genelde de NATO ve büyük global emperyalist güçler karşısında tabii ki birçok bakımdan zayıftır ama sonuç itibariyle İran’da bir devlettir bölge üzerinde kurmak istediği bir egemenlik var. İran’ın imparatorluk geçmişinden kaynaklı olarak bölge üzerinde hakimiyet kurma emelleri var.
Geçmişten süregelen güçlü devlet büyük imparatorluk hayalleri geleneksel İran devletinin hala bölgede güç olmak istediğinin sinyalleridir. Sosyalistlerin, demokratların, ilerici insanlığın yapması gerekenler herhangi bir devletin yanında yer almak değil ezilenlerin temsilciliğini yapıp devletler arası çıkan egemenlik savaşlarını halklar için bir devrim atmosferine dönüştürebilmektir. Bilindiği gibi devletler toplumlar üzerinde güçle egemenlik kurarlar gücün ve otoritenin zayıfladığı durumlarda devletin varlığı tehlikeye düşer. Toplumlar ezildiklerini bilseler de bazen güçsüz olduklarını düşünüp devlete karşı savaşamayacaklarını düşünürler. İşte böylesi emperyalist savaşlarda devlet otoritesi askeri, fiziki ve teknik olarak her bakımdan zayıflar. Devlet otoritesinin her bakımından zayıfladığı koşullarda örgütlü olan halklar harekete geçip kendi hakimiyetlerini kurabilirler. İran’da başta Kürtler olmak üzere belli bir entelektüel aydın kesim var dolayısıyla Kürt halkı ve entelektüel aydın kesimin örgütlenip bu vahşi molla rejimine karşı yönetimi yıkmaları ve halkların demokratik yaşamını kurmaları mümkündür. İran’da Kürtlerin ve kadınların belli bir mücadele deneyimleri ve bir örgütlükleri var.
Son birkaç yıldır Jin Jiyan Azadî deyip sokaklara çıkıp bu baskıcı rejime büyük bir korku salıyorlar. Bu emperyalist savaşlara kesinlikle karşı çıkmak gerekiyor. Yapılması gereken halkların her türlü milliyet, ve iktidarcı zihniyetten uzak durup kendi geleceklerini demokratik geleceklerini kurmak için mücadele etmeleri ve kendi demokratik yaşamlarını kurmalarıdır. Devletten iktidardan özgürlük beklemek kölelerin efendilerinden özgürlük beklemeleri anlamına gelir. Sorunların çözümünü devletten bekleyenler özgür olamazlar, kendi sorunlarını kendi kendileri çözenler ancak özgür olabilirler, kendi kendini yönetmek aynı zamanda özgür olmaktır. Özgür olmak aynı zamanda kendi kendini yönetmeyi öğrenebilmektir.
Kendilerini solcu diyen bazıları Amerikan emperyalizmine karşı çıkıp İran’dan yana tavır alıyorlar ve bunu da devrimci bir görev olarak görüyorlar oysa ki Amerika emperyalizmi kadar İran’daki devlet rejimi de halklara düşmandır ve oldukça da çağdaşı ve İlkel bir rejimdir. Amerika’nın emperyallerine karşı çıkılmalıdır tamam ama İran’da yıllardır halklar üzerinde baskı kuran bu sakallı şalvarlı İslam maskeli bölgesel emperyalist devlete de karşı çıkmak gerekiyor. İran da neticede bir devlettir ve bölge üzerinde hakimiyet kurma gibi emelleri var. Yani Amerika ve İsrail emperyalistler doğru ama İran da sosyalist bir devlet değil.
Her devlet karakteri gereği, yapısı gereği egemenlikçidir iktidarcıdır ve her devlet kendi içinde emperyalist tohumlar taşır. Kürt halkının Kürdistan’ın 4 parçasında Önder Apo’nun geliştirmiş olduğu demokratik komünal yaşamın yaşanılır hale gelebilmesi için büyük bir mücadele yürütmektedir. Sosyalist devrimci ve aydın kesimleri İsrail, Amerika ile İran arasındaki çekişmede bu iki devlet arasındaki savaşa karşı çıkıp zamanlarını harcayacaklarına bölgede gerçekten de büyük bir değişime ihtiyaç duyan halkları bir an önce örgütlemeleri ve harekete geçirmeleri gerekmektedir. İran ile batılı emperyalist devletlerin kendi aralarındaki egemenlik savaşlarını seyretmek ve Amerikan empirizmine karşı çıkmak bir yana tavır almak solculuk ve devrimcilik değildir. Solculuk ve devrimcilik kesinlikle halkların yanında yer alıp halkların demokratik sosyalist yaşamını kurmaktır. Solculuk geleneksel bir şekilde sadece Amerikan emperyalizmine karşı çıkmak, kahrolsun Amerikan emperyalizmine demek değildir, sadece Amerika emperyalist değildir 100 yıldır Kürtler üzerinde egemenlik kurup Kürt halkını inkâr eden Türkiye, İran, Irak ve Suriye de küçük çapta bölgesel emperyalist ülkelerdir ve Kürt halkının yokluğu üzerine varlıklarını sürdürüyorlar önce buna karşı çıkmak gerekmektedir.
Bazı çakma solcular ya da eksik solcular yani ideolojik olarak beyinlerini eksik bırakmış solcular Kürt halkının mücadelesini milliyetçilik olarak görüyorlar oysa ki Kürt halkı millet olarak, ulus olarak var olmaya çalışıyor. Ulus olarak, millet olarak, kimlik olarak var olmak ne zamandan beri milliyetçilik oldu? Dünyada milliyetçilik yapacak en son halk Kürtlerdir çünkü Kürt halkının yaşam tarzında, devlete, halklara yaklaşımında ulusal değerlere yaklaşımında bunu görüyoruz. Devlet egemenliğine iktidara sınırlara sömürüye savaşlara sınıflara karşı olan bir halk hiç milliyetçi olur mu buna imkan yoktur. Kürt halkı geleneksel olarak Ulus devlettin etkisinden kalsaydı ve Ulus devlete sahip olma gibi bir talepleri olsaydı şimdiye kadar çoktan Ulus devlet sahibi olmuşlardı. Kürt halkı kendisinden çok başkalarını hep düşündü. İktidarcı ve egemenlikçi çağda kendisinden çok başkalarını düşünmek kendini kaybetmeye yol açar. İşte Kürt halkının ulus olarak yok olmakla yüz yüze gelmelerinin nedeni kendisinden çok karşıdakini düşünmeleridir bu da insani bir görevdir tabii ki. Kürt halkının günümüzde yürüttüğü mücadele hem ulus olarak, toplum olarak, kimlik kültür olarak var olma hem de insanlık için mücadele etmedir. Kürt halkı her ikisini beraber yürütüyor. Egemenlikçi ve ulus devlet çağında Kürtlerin yok olmayla karşı karşıya gelmeleri insani özellikleri ile ilgilidir. Yani kendi ulusal geleceğini düşünmüyor ama başka toplumların sorunlarını çözmeye çalışıyor başka toplumlara yardımcı oluyor. Ulus devletlerin Kürtler üzerine aşırı derecede gitmelerin nedeni budur. Ulus devletçi iktidarcı rejimler, ulusal önderlikten yoksun kalan dağınık ve örgütsüz olan Kürt halkını ortadan kaldırmayı kendi varlık nedeni olarak gördüler. Ancak Kürt halkının Önder Apo’nun ve PKK’nin varlığıyla ulus olarak var olmaları ve yeni bir yaşamın yaratıcı gücü olmayı başarmaları insanlık için yeni bir sayfa açmıştır. Kürt halkının yürüttüğü mücadele hem var olma hem var etme ve yaşatma mücadelesidir.
Bazı Kürt düşmanları İsrail, Amerika ve İran arasındaki savaşta Kürt halkının İsrail ve Amerika’yı desteklediğini söylüyorlar. Oysa ki Kürt halkı her zaman halkların yanında yer almıştır ve her türlü emperyalizme ve iktidarcı zihniyete karşı çıkmıştır. Ortadoğu’da öncelikle karşı çıkılması gereken şey Kürt halkı üzerinde 100 yıldır kurulan inkarcı rejimlerdir. Kürt halkı üzerinde 100 yıldır kurulan inkarcı rejimlere karşı çıkmayanların solculuğu Amerikan emperyalizmine karşı çıkmaya yetmez. Türkiye, İran, Irak, Suriye ulus devletleri 1923’te İngiliz ve Fransız emperyalizmi tarafından kuruldular. İngiliz-Fransız emperyalizmi ve 1950’lerle beraber İngiliz ve Fransız emperyalizmine eklemlenen Amerikan emperyalizmi bölgede güç olmaya çalışıyor. Kürtleri Avrupa ve Amerika ile iş birliği yapmakla suçlayanlar önce 100 yıldır Amerikan ve Avrupa emperyalizmine NATO üslerinin kendi topraklarında kurulmasına izin vererek nasıl hizmet ettiklerine bir baksınlar. Kürtlerin yürüttükleri bütün mücadele ulus olarak var olma ve halkların özgür geleceğini kurma mücadelesidir. Baştan sona Kürtler özgürlük mücadelesi yürütüyorlar sadece kendileri için değil bütün Orta Doğu halkları ve bütün insanlık için bunu yapıyorlar. Kürt halkının Önder Apo ve PKK öncülüğünde yürüttükleri mücadele büyük devrim imkânları ortaya çıkarmıştır. Amaçları gerçekten devrim olanlar önce bu gerçeği bilirler, buna göre hareket ederler. Amaçları devrim olmayanlar da masa başında oturup gevezelik ve lafazanlık yapmaya devam ederler.
Kemal SÖBE