ANCAK BÜYÜK BİLİNÇ VE CESARET SAHİBİ OLANLAR DÜNYAYI DEĞİŞTİREBİLİRLER
Zamanında dönüşemeyenler gelişmelerin gerisine düşüp savrulmayı yaşamaktan kurtulamazlar. Durağanlık devrimcilerin ve sosyalistlerin tarzı olamaz. Reel sosyalizm en güçlü devleti yarattı. En güçlü istihbaratı kurdu, en büyük savaşı kazandı. Ekonomide de ciddi bir sorunu yoktu, dış müdahaleleri de alt edebildi. Çöküş içte başladı. Çünkü demokrasiyi geliştirmedi ve demokratik bir toplum yaratmadı. Durağanlaştı, kendini dondurdu. Toplumu tek yönteme mahkûm etti. Dogmatikleşti, bürokratikleşti ve yozlaşan dev bir iktidar-devlet aygıtına dönüşerek aniden bir çöküşle sonlandı. Değişemeyen-dönüşemeyen durağanlaşır, sabitleşir, tekrar ve anlamsızlık içinde geriler, özne olmaktan çıkar. Başka öznelerin nesnesine dönüşür veya yozlaşıp kendi hakikatinden uzaklaşır. Böyle yüzlerce örnek vardır. Bir zamanlar var olan binlerce komünist partisi yenilenmeme ve yapılanmamadan dolayı şimdi kapitalist sisteminin yağdanlık görevini yapıyor. Düşünce cesareti gösteremeyenler yeni çağlara öncülük edemezler, ancak gelişmelerin gerisinde sürüklenirler. Sokrates’in dediği gibi; “Senin almaya cesaret edemediğin riskleri alanlar, senin yaşamak istediğin hayatı yaşarlar.”
Küresel çağın karakteri sınıf ve mücadele tarzlarını da değişime uğratmıştır. İki yüz yıl önceki koşulların zihniyeti, araç ve yöntemi çağımızınkiyle benzeştirilemez. Toplumsal gerçekler, maddi-manevi koşullar, yaşanan tecrübeler ve gelişen bilim-teknik-yapay zeka dünyası paradigmaları da köklü değiştirmiştir. Ne burjuva aynı burjuva ne de işçi-emekçi sınıfı aynıdır. Ne köylüsü aynıdır ne de kadını aynıdır. Üretim tarzı ve üretim ilişkileri değişmiştir. Toplumsal doğanın sosyolojisi değişmiştir. Mücadele stratejilerinin de buna göre yeniden yapılanması bir zorunluluk hale gelmiştir. Bunlardan yola çıkan Önder Apo’nun amacı metodolojik açıdan mücadeleye yeni açılımlar sağlamaktır. Girilen yol seni amacına ulaştırmıyorsa o zaman yolu/güzergahı değiştirmen gerek. Yöntemin kendisi; amaca ulaşmak için çizilen Yol, Tao, Tarikat anlamına geliyor. Amaç Demokratik sosyalist bir toplum ise ona ulaşmanın yolu da pekâlâ değiştirilebilir.
Bazı dar kafalıların anlamadığı veya anlamak istemediği Önder Apo’nun kapitalist moderniteye alternatif olarak geliştirdiği Demokratik Modernite vizyonudur. Önder Apo, kavramsal ve kuramsal düzeyde Demokratik Modernite sistemine Demokratik Toplum düzeyinde alan açmaktadır. Sosyalizmin yeni mücadele araçlarını, yöntemlerini ve ittifaklarını geliştirmektedir. Sosyalizmi şiddet-iktidar ve devlet dışında demokratik Toplum kültürüne dayalı geliştirmektedir. Evrimsel gelişme esas alınıyor ancak bu meşru savunma hakkını dışlamaz. Gerektiği kadar ve gerektiği zamanda devrim gerekliyse onu da bir yöntem olarak kullanmak gereklidir. Ondan ötesi şiddeti fetihleştiren anlayışlar her zaman egemen güçlere hizmet etmiştir.
REEL SOSYALİZMİN ÇÖKÜŞÜ VE ORTAYA ÇIKAN HAKİKATLER
Reel sosyalizmin çökmesiyle üç noktada hakikat açığa çıkmıştır. Birincisi; gerçek sosyalizmin iktidar-devlet düzleminde kurulamayacağıdır. İkincisi; anti emperyalizm iddiasındaki Ulusal Kurtuluş Mücadelelerinin nihai özgürlük hedefine ulaşamadıkları ve teorik olarak karşı çıktıkları kapitalist sisteme eklemlenmesiydi. Üçüncüsü; Demokratik Topluma dayanmayan burjuva sosyal demokrasi hareketlerinin ideolojik ve politik olarak kapitalist sistemden beslendikleri ve radikal bir kopuşu sağlayamamalarıydı. Sistem karşıtı geçinen her üç eksende nihayetinde kapitalist sistemin mezhebine dönüşmüştür. Önder Apo, yaşanan bu deneyleri ‘’tarihsel toplum’’ analizleriyle geniş bir yelpazede analiz ederek daha gerçekçi bir çözüm paradigmasını geliştirdi. Kadın özgürlüğünü merkez alan Demokratik Ekolojik Toplum Paradigmasını geliştirdi. Demokratik Modernite kavramının içeriğini doldurarak bir sistem halinde sundu. Demokratik Toplum paradigmasını demokratik siyasete bağladı ve ‘’Üçüncü yol’’ veya ‘’Üçüncü Çizgi’’ olarak teorileştirdi. Paradigmasını iktidar ve devlet ekseni tüm yapılardan arındırdı. 27 Şubat’ta yapılan çağrı aslında bu paradigmanın çağrısı oluyor. Barış ve Demokratik Toplum çağrısı bir sistem çağrısıdır. Eskisi gibi silahlı mücadeleyi değil de örgütlenmiş toplum gücüne dayanan, ideolojik, sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ve ahlaki mücadeleye dayalı yöntemleri önceleyen fakat devletçi veya sömürgeci güçlerin saldırmaları durumunda Demokratik Toplumun öz savunmasını esas alan bir anlayışı ifade ediyor.
Dönüşmekten korkan, düşünce cesareti olamayanların böylesi cesur süreçleri anlamalarını beklememek gerekir. Devrimcilik ve sosyalistlik, körce ve dogmatikçe sosyalizme bağlı olmak değildir. Davaya adanmışlıkla her koşulda mücadele etme araçlarını ve yöntemlerini ortaya çıkartma ve bunun için de kendini sürekli yenileme durumudur. Hayatın bir kuralıdır; diyalektiğin ilerleme kuralına göre değişmeyenler ya zorla değiştirilirler ya da aşılırlar. Bisikletle yol alıyorsanız sürekli pedal çevirmek zorundasınız. Albert Einstein, “Hayat bisiklet sürmeye benzer. Dengeyi korumak için ilerlemek gerekir” demektedir. Biraz çılgınca gelebilir ama hayattaki tüm sıra dışı buluş ve devrimsel çıkışları yapanlarda birazda sıra dışı düşünebilen çılgın dâhiler değil midir!?
Devrimcilik, düşünce cesaretiyle eleştiri ve özeleştiri yapabilmektir. Bunun anlamı koşullara uygun değişim ve dönüşümdür. Diğer değişle yeniden yapılanmadır. Dışarıdan yapılan müdahaleler yıkıcı olurlar. Esas yapıcı olan içten dönüşümdür. Ortadoğu’nun, Türkiye’nin sorunu şimdiye kadar içten demokratik dönüşümü gerçekleştirmemesi ve dış emperyalist müdahalelere açık hale gelmesidir. Doğu uygarlığının gerilemesi bu sebeple yaşanmıştır. Pers imparatorluğunun İskender’e yenilmesi, İslam Arap İmparatorluklarının dağılması, Osmanlı imparatorluğunun Batı tarafından parçalanması bunun sonucunda gelişmiştir. Irak, Suriye, Afganistan, Libya, Lübnan buna açık örneklerdir. Kendi iç demokrasilerini geliştiremedikleri için dış müdahalelerin yıkıcılığına ve felaketine maruz kalmışlardır. İşte Önder Apo bu sorunu aşmak istemektedir. Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu Türkiye ve Ortadoğu halklarını şiddet sarmalına ve dış müdahalelere maruz bırakan paradigmayı aşmayı amaçlıyor. Şayet içten dönüşüm olmazsa dıştan müdahale olacak ve değiştirecek bir şey kalmayacak. Çünkü savaş, şiddet, milliyetçilik, mezhepçilik ve öldürme tek yöntem olarak hakim hale gelecektir. İbn-i Rüşd’ün, ‘’Yumurta dıştan kırılırsa, yaşam son bulur, içerden kırılırsa yaşam başlar; zira önemli dönüşümler hep içten başlar’’ tespiti bu sosyolojiyi ne de güzel özetliyor.
‘’Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı,’’ Kürtlerin geldiği siyasal, sosyal, kültürel, toplumsal ve örgütsel düzeyi göstermektedir. Kürt halkı, büyük bir bilinçle, büyük bir iradeyle, büyük bir öz güvenle barış istemini Önderlik şahsında ortaya koymaktadır. Önder Apo, Kürt sorununu araçsallaştıran rantçı savaş simsarlarının kullandıkları tüm argümanları ve silahları ellerinden alan bir hamle yapmıştır. Kürt sorunu ve savaşı üzerinde kazanç ve rant sağlayanların bu sürecin karşıtlığını yapması anlaşılır bir durumdur. Çünkü kanla beslenen bu çevrelerin kazanç-rant kaynakları kuruyacaktır. Bazı kesimlerin ise ‘’teslimiyet’’ ve ‘’tasfiye’’ şeklinde anladıkları şey aslında büyük bir mücadele atılımıdır. PKK ve Kürtler silahsızlanmıyor, tersine daha büyük silahlarla daha büyük bir mücadele sahasına atılıyorlar. Önder Apo, hegemon güçlerin ve sömürgeci devletlerin Kürt halkına ve bölge halklarına dayattıkları sürekli bastırma, isyan, ölüp-öldürme yöntemi yerine barış, yaşa ve yaşat kuralını hayata geçiriyor. Yani Önderlik, yeni yöntemle, yeni tarzla ve yeni araçlarla mücadeleyi bir üst safhaya taşıyor. Yeni bir mücadele dönemi için kuşanma vardır. Bu kuşanma tarihsel bilinçle donanmış, demokratik siyaset kuşanmasıdır. İdeolojik ve felsefik silahlarla kuşanmadır. Kürtler, PKK ile kendi inisiyatifleriyle başlattıkları savunma savaşını, yine kendi inisiyatifleriyle ve öz güçleriyle Barış ve Demokratik Toplum hamlesine dönüştürmektedirler. Bu husus Kürtlerin tarihinde bir ilktir. Bu anlamda yaptığı tarihi çağrıyla Önder Apo, Kürtlerin Barış ve Demokratikleşmenin kurucu ögeleri olarak rol aldığını ve bunun tarihsel sorumluluğunu üstlendiğini ortaya koymuştur. Türk devleti nezdinde bu işin muhatapları olanların ne kadar cesur adımları atabileceklerini hep birlikte göreceğiz.
Çağrının temel dayanağı; Kürt halkının kahramanca direnişi sonucunda ödenen büyük bedellerle elde edilen büyük tecrübeler, siyasal ve toplumsal örgütlülüktür. Yurtsever Kürdistan halkının, dostlarının, gerçek sosyalistlerin, kadınların, gençlerin, Alevilerin, diğer kültürlerin, kısacası demokrasi mücadelesi veren ezilen tüm Emek ve Özgürlük bileşenlerinin mücadelesiyle bugünlere gelinmiştir. Kürt halkı ve dostları elli yılı aşan kesintisiz bir özgürlük mücadelesiyle bugünlere ulaşmıştır. On binlerce özgürlük ve demokrasi şehidinin direniş geleneğine dayanarak bugünlere gelinmiştir. Kürt ve Kürdistan olgusu artık inkar edilemeyecek bir hakikate ulaşmış ve yaşamın her alanındaki bir olguya dönüşmüştür. Büyük bedeller pahasına kendi varlığını yaratan Kürt halkı şimdide Türkiye ve bölge halklarıyla birlikte ortak özgür yaşam projesini pratikleştirme arzusundadır. Elli iki yıllık bu direnişin odaklandığı nokta Önder Öcalan olmuştur. Önder Apo, her taşı Türkiye halklarının felaketi için döşenen İmralı soykırım merkezini barışın ve kardeşliğin merkezine dönüştürmeyi başarmış ve bunu toplumsal bir projeye dönüştürmüştür. Bu barış ve çözüm projesini layıkıyla değerlendirmek bir bakıma ilericiliğin, demokratlığın, sosyalistliğin ve yurtseverliğinin esas ölçüsü olmaktadır.
BARIŞ VE DEMOKRATİK TOPLUM PROJESİNDE HALKLAR OLACAKTIR
Barış Ve Demokratik Toplum Projesinde Kazanan Kürt-Türk Halkı, Türkiye Halkları, Ortadoğu ve İnsanlık Olacaktır.
Sömürgeci Türk devleti de, PKK de şiddete dayalı yöntemi etkin bir şekilde kullandı. Sonuç pata olmuştur. Türk devleti PKK’yi yenememiş ve ne kadar çabalasa da tasfiye edememiştir. Tersine PKK, toplumsal bir harekete dönüşmüş ve evrensel düzeyde yayılmıştır. PKK ise Türk devletinin Kürdistan’daki sömürgeciliğini istediği gibi tümden tasfiye edememiştir. Yani silahlı yöntem her iki taraf açısından bir yere kadar rol oynamış ama sorunu çözememiştir. Özellikle 3. Dünya Savaşının yarattığı yeni dengeler, bölge ve devletlerin yeni politikaları hesaplandığında sorunların çözümünde şiddet yöntemi yerine; konuşma, diyalog, tartışma ve siyasal-hukuki yöntemi devreye koyma tercihi öne çıkmıştır. Bunun Türk devleti adına sözcülüğünü Devlet Bahçeli yaparken, Kürt cephesi adına da Önder Apo yapmıştır. Fakat yüz yıllara uzanan bu kapsamlı sorunun çözüm projesini öncülüğünü esasta Önderlik ve PKK yapmakta ve yapacaktır. Kısacası Barış ve Demokratik Toplum projesi Türkiye’yi ve Ortadoğu’yu dönüştürme projesi şeklinde seyir izleyecektir. Yapılan çağrı bu Manifestonun sadece bir ilanıdır. Mevcut çağ tahlilini içeren ve sorunlara karşı yeni bir paradigma ile olması gereken yaklaşım, tarz, yöntem ve araçlarını belirlemektedir. Tüm bölgeyi kapsamaktadır. Türkiye’deki Kürt sorununun çözümü konusunda iş daha irade beyanı ve niyet düzeyindedir. Türk devletinin ve AKP iktidarının yaklaşımı bu sürecin gidişatını büyük oranda belirleyecektir. Bahçeli’nin sözcülüğünü yaptığı kesimin devletteki hakimiyeti ve süreçteki belirleyiciliği net değildir. Erdoğan iktidarının tutumu birkaç söylemden öteye gitmemiştir. Buna rağmen Önder APO, Türk devletinin yaptığı planı bilerek karşı bir hamleyle cevap verdi. Ortaya çıkan fırsatı değerlendirerek yeni bir çözüm sürecine çevirmeye çalışmaktadır.
Barış ve Demokratik Toplum manifestosu Demokratik Dönüşümü öngörmektedir. Bunun için kendine güven gerektiren bir süreçtir. Zihniyet netliği, doğru strateji, taktik, yöntem, dil ve toplumsal sistem gereklidir. Önder Apo bu hususların tümüne hazırlıklı bir biçimde bu sürece öncülük etmektedir ve kendine son derece güvenmektedir. Yani paradigmasal dönüşümün temelinde Önder Apo’nun müthiş yoğunlaşması ile geliştirdiği Özgürlük Sosyolojisi ve Demokratik Ulus modeli vardır. Demokratik Dönüşüm ve Yeniden yapılanmanın altında Önder Apo’nun düşünce Rönesans’ı ve büyük cesareti yatmaktadır. Böylesi bir hamle zayıflıktan değil, güçlülükten ve cesaretten doğar. Önder Apo, bu süreci kimilerinin anlamadığı ya da saptırdığı gibi zayıf ve çözümsüz kaldığı için değil, tersine güçlü ve çözüm gücü olduğu için geliştirmiştir. Güçlü, cesaretli ve kendine güvenemeyenler böyle stratejik bir hamleyi başlatamaz. Gerçek manada Önder Apo liderliğini konuşturmuştur. Sorumluluk ve risk göze alan bir tarzda Önderlik vasfını ortaya koymuştur. Buda Önderliğimizin özgün bir özelliğidir. Gerçek önderler, en zor ve kritik zamanlarda büyük riskleri de göze alarak ve sorumlulukları da üstlenerek sarsıcı kararlar alabilen ve bunu uygulayabilenlerdir. ‘’Önderlik, gerektiğinde tek başına taraftarlarını susturabilendir. Tek başına onlara karşı tavır alabilendir. Tek başına, onların istemedikleri halde bir tavra yöneltebilendir. Bu gücü gösterdim. Çünkü o anda o, eğer gerçekten temel çıkarı görmüşse, onlar adına olumluyu yakalayabilmişse önderdir.’’ (Önder Apo; 1992 M.A. Birand ile Röportaj)
Önder Apo, Kürt ulusal onurunu temsil etmiştir. Ama hiçbir zaman Kürt fanatizmini ve milliyetçiliğini benimsememiştir. Her zaman silahlı mücadelenin yerine geçecek siyasi bir çözüm arayışında olmuş, ama ne yazık ki Türk devlet yöneticilerinde bu konuda gerçek bir muhatap ortaya çıkmamıştır. Özal’ın cesurca çıkışına izin verilmemiş ve fiziki olarak tasfiye edilmekten kurtulamamıştır. Türkiye toplumu yaşadığı önderlik krizi nedeniyle Kürt sorunu bu aşamaya gelmiştir. Türkiye’de Kürt sorununu ve demokratikleşme sorununu çözecek önder veya önderler çıkmamıştır. Önderliğin ‘’bir muhatap arıyorum’’ deyişi bundan kaynaklıdır.
Barış ve Demokratik Toplum projesinde kazanan Kürt-Türk halkı, Türkiye halkları, Ortadoğu ve insanlık olacak. Bundan daha büyük bir onur ve hizmet olabilir mi? Bu denli kapsamlı bir paradigma; ‘’pazarlık, kim kazanacak, ucu nereye varır, ne olduğu belli değil’’ gibi son derece küçük beyinlerin söylemleriyle izah edilmesi mümkün değildir. İç dönüşümünü demokratik tarzda gerçekleştirmeyen Ortadoğu’nun durumu kangrene dönüşüp çürümeye yol açmıştır. Ortadoğu, dıştan dayatmalarla farz kılınan Batı kültürünü çarpık bir şekilde alıp kendine uyarlamaya çalıştı. Özde değil biçimsel tarzda aldı. Bu durum çarpık bir gelişmeye yol açtı. Ortadoğu gerçekliği dıştan dayatılan kültürlere ve politikalara hep çelişir ve çatışır halde oldu. Radikal tarzda anti Batıcı geçinenlerin karşıtlığı bile söylem ve biçimden öteye geçememiştir. Oysa gerekli olan dıştan dayatılan değil özde, içte bir demokratik dönüşümdür.
Devletçilik, milliyetçilik, cinsiyetçilik, dincilik ve pozitivist bilimcilik olgularına sıkı sarılmış egemen devletçi ideolojileri değişim yeteneğini ortaya koyamıyor ve sorunları çözemiyor. Ne devrimsel ne de evrimsel yöntemle sorunları çözememişlerdir. Yol açtıkları toplumsal sorunları ağırlaştırmaktan öteye gidememektedirler. Ortadoğu, tarihsel olarak merkezi uygarlık rolünü oynadığından Avrupa sistemiyle tam bütünleşemiyor. Sistemden tam kopması da mümkün görünmüyor. Çünkü kendinden bir parçadır. Ayrıca sistemler tümden birbirinden kopmazlar. Birbirinden beslenirler. Çözüm olarak geliştirilen radikal İslam sistemin fanatik bir kolu durumundadır. En tortu hali DAİŞ gibi paravan araçlardır. Sisteme hizmet etmek dışında bir rolü yoktur. Bu durumda Önderliğin geliştirdiği Demokratik Modernite tezi ve Demokratik Ulus sistemi ulus-devlete karşı tek çözüm seçeneği olarak öne çıkmaktadır. Demokratik Modernite tezi hem tarihsel hem de güncel ihtiyaçların karşılanması bakımından en ideal çözümü sunmaktadır. Önderlik düşüncelerinin bu süreçte evrensel düzeyde benimsenmesinin direk bununla alakası vardır. Ulus-devlet kapsamındaki çözümler insanlığı maddi ve manevi açıdan hem boğmakta hem de öldürmektedir. Filistin/Gazze örneği ve Suriye’deki Alevi katliamı bunun sadece son bir örneğidir. Toplumun ahlaki ve politik değerleri kapitalist sistemin ulus-devlet geleneğini artık kaldıramamaktadır. Sistemin kendisi bile kaldıramadığından ulus-devleti reformdan geçirmektedir. Önder Apo’nun 27 Şubat 2025 tarihinde tüm dünyaya deklare ettiği ‘’Barış ve Demokratik Toplum’’ çözüm manifestosu bunu önermekte ve geliştirmektedir.
DEMOKRATİK TOPLUM BİR SİSTEM OLARAK İNŞA EDİLECEKTİR
Hayat bulması halinde Barış ve Demokratik Toplum Projesinde başta Türk-Kürt ve Türkiye halkları olmak üzere, Ortadoğu halklarının ilişkileri yeniden düzenlenecektir. 27 Şubat Çağrı’sı iki temel kavramı içeriyor. Barış ve Demokratik Toplum! Birincisi; Yöntem olarak silah ve şiddet araçlarının devreden çıkarmayı ifade ediyor. Sorunları tartışma, diyalog ve müzakereyle uzlaşılarak çözmeyi ifade ediyor. Köklü bir zihniyet değişimine dayalı olarak mücadele araç ve yöntemlerini değiştirmeyi öngörüyor. Bastırma ve buna karşı isyan yöntemini bir kenara bırakıyor. Silahlı mücadele yöntemi yerine siyasi yöntemi esas almayı ifade ediyor. Bu durum zihniyet ve paradigma değişimi anlamına geliyor. Çünkü sorunlara yol açan zihniyet ve yöntemi aşmak ancak paradigmasal değişimle mümkündür. İkinci kavram olarak devletten bağımsız olarak sağlanan barış ve normalleşme ortamında toplumu Demokratik Ulus ve Demokratik Modernite sistemine göre yeniden inşa etmeyi amaçlıyor. Türk devleti ve diğer devletler olumsuz yaklaşsa da, barış gerçekleşmese de Demokratik Toplum bir sistem olarak inşa edilecektir.
Şiddet ve savaş kültürü uygarlık kültürüdür ve kapitalist sistemin ulus-devlet modeliyle zirve yapmıştır. Kapitalist sistemin ideolojileri olan milliyetçilik, dincilik, bilimcilik ve cinsiyetçilikle birlikte şiddet ve tecavüz kültürü bir hastalık tarzında tüm topluma yayılmıştır. Önderlik şiddet kültürü yerine barış, uzlaşma, tartışma, konuşma kültürünü geliştirmek istiyor. Kürt sorununda tek yöntem haline gelen şiddet yöntemini ve kültürünü aşmak istiyor. Barış ve demokratik kültürü toplumsal sorunların çözümünde temel yöntem olarak hakim kılmak istiyor. Önderliğin bu konuda geniş değerlendirmeleri bulunmaktadır. Savunmaların tümü Barış toplumunu yaratmaya endekslidir. Önder Apo’nun kapitalist modernitenin alternatifi olarak geliştirdiği Demokratik Modernite sistemi, Demokratik Ulus modelinde ifadesini buluyor. Demokratik Ulus ise barış kültürüyle kurulan barışçıl toplumu ifade ediyor. Ortadoğu’ya ithal edilen ulus-devletler bolca şiddet ve inkar ve imha siyaseti ürettiler. Ulus-devlet barışçıl toplumu kuramaz ve toplumsal sorunları çözemez. Önder Apo bu hususta ‘’Kürt Sorunu Ve Demokratik Ulus Çözümü’’ kitabında; ‘’Ortadoğu ulus-devletçikleri barış içinde bir arada yaşayamaz ve toplumlarını mutlu kılamaz. Buna karşın binlerce yıllık kültürel mirasların özgürlüğü, özerkliği ve eşitliğini hedef alan demokratik modernite sistemi, toplumsal barış ve mutlu yaşamın daha doğru, iyi ve güzel yoludur’’ demektedir.
Şiddet kültürüne bağlı olan çatışma ve savaş sürekli önyargı üretir. Çünkü taraflar birbirlerine karşı şartlanmıştır. Bakış açısı ve kullanılan terminoloji şiddete ve savaşa göre şekillenir. Konuşma, diyalog, tartışma yaşanmaz. Öfke, nefret en üst düzeye çıkar. Tekrara düşülür ve anlamsızlık gelişir. Bu iklimde siyaset yani konuşma ve tartışma kültürü gelişmiyor. Tersine yok oluyor. “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’’, iki yüz yıldır bozulan bin yıllık stratejik Kürt-Türk ittifakının yeniden gönüllü temelde eşit ve özgür çerçevede inşasını amaçlamaktadır. Kürt tarafı buna stratejik yaklaşmaktadır. Türk devletinin niyetinin ne olacağı sürecin baş muhatabı ve sorumluluğunu üstlenen Önder Apo’ya yaklaşımında ortaya çıkacaktır. Türk devleti ve AKP-MHP iktidarı bu konuda halen net değildir.
Önder Apo, metin için heyete, bu çağrı ‘’Demokratik Cumhuriyet Bildirisidir’’ demiştir. 1924 inkâr anayasasıyla gelişen yüz yıllık savaşın, yıkımın, asimilasyonun ve demokrasisizlik ortamının sonlandırmasını ortaya koyuyor. Süreci adlandırma konusunda Türk devleti ve AKP iktidarı kendi politik duyarlıklarını hesaplayarak ‘’Terörsüz Türkiye’’ şeklinde adlandırsa da Önder Apo’ ise gerçek manada ‘’Barış ve Demokratik Toplum’’ süreci olarak tanımladı ve kavramlaştırdı.
(BÖLÜM 4: Ya Demokratik, Gönüllü Kardeşleşme Yada Büyük Bir Yıkım ve Ayrışma)
Dıjwar SASON