11 Mayıs 2015 Pazartesi Saat 09:50
Yemen’de Husiler aktif silahlı mücadeleye 2004 yılında
başladı. Yemen ordusu tarafından Husilere karşı başlatılan en kapsamlı
operasyon 2009 yılında yapıldı.
Arap Baharı’nın başlamasından kısa bir süre önce yapılan söz
konusu operasyona Suudi Arabistan yönetimi, hava desteği sağlamış ve Yemen
ordusunun Husileri kuzeyden sarmasını sağlamak için topraklarını da kullanıma
açmıştı.
Arap Baharı’ndan etkilenen Yemen’de uzun süre direnen
Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih, 17 Temmuz 1978 yılında daha 36 yaşındayken
başladığı Cumhurbaşkanlığı görevini, uğradığı bombalı saldırının ardından 34
yıl sonra 25 Şubat 2012 tarihinde bırakmak zorunda kalmıştı.
İlk bakışta Husiler ön planda olsa bile, aslında Husiler’i
eski Cumhurbaşkanı Salih’e bağlı subaylar destekledi. Çünkü Salih Husilerle
gizli bir anlaşma yapmıştı. Söz konusu gizli anlaşma, 22 Ekim 2014 tarihinde el
Arabiya televizyonunda haber konusu bile olmuştur. Haberin alt yazısı, “Rapor
Ali Abdullah Salih’in Husilerle gizlice anlaştığı ve Sana’nın düşmesinde
Salih’in de parmağı olduğunu belirtiyor. Şeklindeydi.
Salih Husilerle anlaştığı dönemde, Suudi Arabistan’da
yaşamaktaydı. O dönemde ülkeyi Kral Abdullah yönetmekteydi. Haliyle Krallık
Divanı’nın Husi-Salih anlaşması biliyor olduğu iddia edilmektedir. Burada “eğer
bu gizli anlaşma biliniyorsa neden göz yumuldu? Sorusu kendini dayatmaktadır.
Bütün soruların cevabı, Yemen Operasyonunun arka planı ve
hava harekâtının başlamasında etkili olan faktörlerin içinde gizlidir.
Operasyona neden olan faktörler şöyle sıralanabilir:
1. Suudi Arabistan’daki yönetim değişikliği Husi – Salih
gizli ittifakının Suudi Arabistan yönetimi tarafından bilindiği iddia
edilmektedir. O tarihte Suudi Arabistan Kralı Abdullah ve Kraliyet Divanı
Başkanı Tivegri ekibi için bir numaralı tehdit Husiler veya İran değil,
Müslüman Kardeşler ve Arap Baharı rüzgârıyla gelen demokratik süreçti.
Husiler’in geçen eylül ayında Sana’yı ele geçirmesi Mısır’da bile Müslüman
Kardeşler’in Yemen’de bertaraf edilmesi olarak algılanmıştı.
Kral Selman’ın işbaşına gelmesi ve eski ekibin tasfiye
edilmesinin ardından Suudi Arabistan’da tehdit algısı değişti. Selman yönetimi
ülkede iç ve dış politikaya yeni bir bakış açısı getirdi. Arap ülkelerinin
doğusundaki İran nüfuzunu kırmayı hedefleyen Selman ve ekibi, Suriye ve Irak gibi
diğer Arap ülkelerindeki gelişmelere de daha farklı bir perspektiften
bakmaktadır.
2. İlk Arap ittifakı Arap Birliği ülkelerinin “anlaşmama
konusunda anlaştığı söylenir. Ancak Yemen dosyasında Arap ülkeleri yıllar
sonra ilk kez ittifak ederek Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi’nin meşruiyeti
ve tekrar görevine geri dönmesi konusunda anlaşmıştır. Arap liderlerin önemli
bir bölümü, bölgedeki tehlikenin sadece Müslüman Kardeşler gibi siyasi
cemaatler değil, bütün devletleri içine alabilecek kadar büyük olduğunu idrak
etmiş görüntüsü vermektedir. Şarm el Şeyh Arap liderleri zirvesinde, Mısır
Cumhurbaşkanı Sisi dışındaki bütün konuşmacıların meşruiyete vurgu yapması
tesadüf değildir.
3. Amerika’nın İran tercihi Amerikan Birleşik Devletleri,
Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin çekincelerine rağmen, İran yönetimi ile
diyaloğu sürdürmeyi ve ilerletmeyi tercih etti. ABD Irak’ta IŞİD’a karşı İran
ile ortak hareket etmiştir ve etmektedir. Körfez ülkeleri, ABD – İran
İttifakını bölge için en büyük tehdit olarak kabul ettikleri, “İran’ın
yayılımcı politikalarına ve Şia Hilali hedefine ABD desteği olarak
algılamıştır.
4. Uluslararası toplum ve Amerika tarafından bölgede
oluşturulan otorite boşluğu IŞİD, Suriye ve Irak’ta ortaya çıkan otorite
boşluğundan doğdu ve beslendi. Yemen’de Arap Baharı’nın ardından oluşan yeni
yapıya, Kral Abdullah yönetimi ve diğer körfez ülkeleri Müslüman Kardeşler
çekincesinden dolayı destek vermemiştir. Yemen’de oluşan boşluğu haliyle ise
eski rejim ve Husiler doldurmak istedi.
5. Eski rejimlerin tekrar dirilme hedefi Irak’ta IŞİD,
Saddam’a yakın gruplar tarafından ve hatta Saddam’ın Ürdün’de yaşayan kızı Ragd
tarafından desteklendi. Yemen’de ise eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih,
2009’da savaştığı Husiler ile ittifak oluşturarak Sanaa’yı ele geçirdi. Bu
nedenledir ki, Salih’in iktidar şehvetine yenik düştüğü ve Husilerle anlaşarak
ülkenin milli güvenliğini tehlikeye attığı söylenmektedir.
6. Bab el Mendeb’in İran’ın kontrolüne geçme endişesi
Batı’nın ve uluslar arası arenanın operasyona sessiz kalması ve destek
vermesinin sebeplerinden birisi, Kızıldeniz’i Aden Körfezi’ne bağlayan Bab el
Mendeb’in Husilerin eline geçmesi endişesidir. Dünya deniz ticaretinin önemli
bir bölümünün Suveyş Kanalı ve Bab el Mendeb üzerinden yapıldığı düşünüldüğünde
bölgenin stratejik önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Burası o kadar önemlidir ki,
İsrail medyası bugünlerde Mısır’ın Yemen Operasyonu gerekçesiyle Bab el
Mendeb’in kontrolüne geçebileceği endişesini bile gündeme getirmeye başladı.
7. İran kıskacı endişesi ve İran nüfuzunun kırılması: Körfez
yönetimleri, İran’ın Suriye ve Irak marifetiyle kuzeyden, Hizbullah marifetiyle
batıdan Körfez’i kıskaca almayı hedeflediğini düşünmektedir. Yemen’de Şii
Husilerin yönetime gelme ihtimali bu endişeyi daha da artırdı. Çünkü Bahreyn’de
çoğunlukta olan Şiiler, diğer Körfez ülkelerinde de etkilerini her geçen gün
artırmakta, bu durum İran’ın körfezdeki nüfuzunu güçlendirmektedir. Suudi
Arabistan’ın İngiltere Büyükelçisi Muhammed bin Nevvaf’ın da buna işaret ederek,
“operasyon Yemen halkının güvenliği ve İran’ın bölgedeki nüfuzunun kılması
için başlatıldı demiştir.
8. Körfez’de oluşan entelektüel birikim Suudi Arabistan
başta olmak üzere körfez ülkelerinde Avrupa ve ABD’de eğitim gören, iyi yabancı
dil konuşan ve dünyayı tanıyan yeni bir entelektüel kesim oluştu. Dünya
dengelerini iyi bilen bu grup ellerindeki finansal imkanlar gibi farklı
enstrümanları daha iyi kullanarak eskiye nazaran oldukça etkili lobi çalışması
yapmakta ve dış destek sağlayabilmektedir. Bu operasyonda ortaya çıkan Türkiye,
Mısır ve Pakistan troykası bu bunun en önemli göstergesidir. Suudi Arabistan
yönetimi bu denklemin içine Sudan’ı da katmış ve uluslararası arenada yeni bir
perspektif belirlemeyi tercih etmiştir. Geçte olsa Batı’dan gelen destek te
yine aynı yöndeki okumaya işaret etmektedir.
9. Ortak Arap Askeri Gücü İki ay önce Kahire’de Arap
Birliği toplantısında gündeme gelen Ortak Askeri Güç için Yemen operasyonu ön
hazırlık olarak kabul edilmektedir. Yeni askeri gücün etkili unsurunun Mısır
olacağı düşünülmekteydi. Ancak Operasyon, 4 ay içinde oluşturulması planlanan
askeri gücün lokomotifinin Körfez ülkeleri olacağı öngörüsünü güçlendirdi.
10. Profesyonellik Bir işin amatörlük veya
profesyonelliğini belirleyen unsur paradır. Körfez ülkeleri son dönemde daha
profesyonel bir yapıya doğru kaymaya başladı. Katar yönetiminin ön ayak olduğu
uluslararası arenada etkili olma girişimleri, diğer körfez ülkelerini de teşvik
etmiştir. Filistin, Mısır, Libya ve Yemen’de siyasi olarak zaten etkili olmaya
başlayan Körfez ülkeleri, Yemen’de bir adım daha ileri giderek, etki gücünü
geliştirmiş ve müdahale çıtasını askeri operasyon yapabilme seviyesine
çıkarmıştır.
11. Egemen bir ülkeye operasyon yapma endişesi Operasyonun
Aden’in düşme ihtimalinin belirmesinden hemen önce yapılması tesadüf değil.
Aden’in düşmesi ve Hadi’nin ülkeden ayrılması durumunda, meşruiyet sorunu
ortaya çıkabilirdi. Kısa bir süre içerisinde Yemen’de yeni bir Cumhurbaşkanının
seçilme ihtimali de vardı. Bu durumda egemen bir ülkeye müdahale edilmiş
olacaktı. Hadi’nin ülkeyi terk ettiği şeklindeki İran kaynaklı haberler de
aslında yeni bir meşruiyet arayışının işaretlerini taşımaktaydı. Yemen ile
Suriye arasındaki fark işte buradadır. Yemen hava operasyonu “meşru bir
cumhurbaşkanına müttefiklerin desteği şeklinde yorumlanmaktadır. Amerika ve
Avrupa’nın İsrail’e desteği gibi.
Öyleyse söz konusu operasyonun gerçekleştirilmesinde
Körfez’de değişen tehdit anlayışının etkisi büyüktür. Kral Abdullah yönetimi
Yemen’deki değişimi, Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’in geri dönüşü, Arap
Baharı ve Müslüman Kardeşlerin bertaraf edilmesi olarak algılamaktaydı.
Ancak Kral Selman ve ekibi madalyonun öbür yüzüne bakarak,
yeni bir okuma yapmış ve Yemen politikasında tutum değişikliğine gitmiştir.
Öyleyse Operasyonun asıl hedefi İran’ın bölgedeki nüfuzunu
kırmaktır. Bağdat ve Tahran’dan yapılan iki ayrı uzlaşma önerisine rağmen
bombardıman devam etmektedir. Operasyonun hedeflerine ulaşması durumunda Suriye
ve Irak’ı da etkileyeceği aşikardır.
Abdullah Aydoğan Kalabalık – Kahire/ Dünya Bülteni Haber
Portalı
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.navendalekolin.com – www.lekolin.org –
www.lekolin.net – www.lekolin.info
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”