Evrende ve toplumsal doğada uzun süreli nicel/evrimsel ilerleme ile anlık sıçramaları ifade eden nitel/devrimci ilerleme tarzında iki türlü gelişme yaşanmaktadır. İnsanlık tarihinde kısa süreli devrimsel gelişmeler evrimsel gelişmelerden daha çok hızlı ve önemli değişimler yaratırlar. Tarih çok kısa bir anda, bir olayda veya bir kişide büyük bir dönüşüm yaratabilir. En kısa zaman aralığında yüksek nitelikteki enerji yüklü devrimsel gelişmeler büyük değişimlere evirilirler. Kısaların en kısa süresindeki yaratılış anlarındaki yüksek enerji potansiyeli ve bilinç büyük bir dönüşüme yol açabilir. Nasıl ki Büyük Patlama’dan sonra ‘’tanrı parçacığı’’ olarak adlandırılan Higgs Bozonu, boşluktaki parçacıkları yapı-madde halinde kütleleştirerek ‘’uçsuz-bucaksız’’ bir evreni yaratmışsa, bir kişi de toplumsal parçaları birleştirip bir bütüne/yapısallığa dönüştürebilir. Bir önder kişilik kendinde yeni toplumsallığı yaratabilir. Kaos Aralığında ve Kuantum Anı denilen kısaların en kısa sürelerinde yaratılış veya oluşum gerçekleşir. Özgürlük Sosyolojisi kapsamında kaos ve yaratılış anında gerçekleşen zihniyet sıçramaları büyük toplumsal devrimlere yol açarlar.
Kuantum yaratılış anına göre Önder APO’nun doğuşunda yeni bir insan ve toplum doğmuştur. PKK’nin doğuşunda Kürt halkının yeniden doğuşu gerçekleşmiştir. Önderlik ve PKK yaratım süresi aynı zamanda özgür Kürt halkının yaratım süresi olmuştur. Önder APO, kendi gelişiminde toplumsal devrimlerin devindirici gücü olmuştur. Önderlik salt bir birey değildir. Bir halktır, insanlıktır, tarihtir, evrenin ve doğanın dilidir. Tarih Önderlikte tezahür etmiştir. Önderlik hem geçmişin hem şimdinin hem de geleceğin insanıdır. Önderlik, 15 bin yıl önceki Rıha/Xerabreşk insanıyla, bugünün ve geleceğin insanını kendinde sentezlemiştir. Önderlik, tekillik içinde evrenselliği yaşamaktadır. Önderliğin en önemli özelliği evrensel sorumlulukla hareket etmesidir. İmralı gibi olağanüstü zor koşullarda Önderliği dayanıklı kılan halkına ve insanlığa karşı duyduğu büyük sorumluluktur. Önderlik, bir birey olarak değil, her zaman Parti, halk ve devrimin yüklediği sorumluluk bilinciyle hareket etmiştir. Önderlik birey sınırlarını aşarak anlamsal ve yapısal olarak kendini kurumsallaştırıp evrenselleştirmiştir. ‘’Önderlik sadece birey olarak Abdullah Öcalan değildir; Onda dile gelen bütün bir evrendir, insansal var oluştur, toplumsal gerçekliğimizdir. Önderlik evrenin dilidir, aşkın dilidir. Hepimiz buna katılıyor, bunu aşk kabul ediyoruz.’’ (Fuat arkadaş)
KÜRESEL KOMPLOYA KARŞI ÖNDERLİĞİN EVRENSEL ÜÇÜNCÜ DOĞUŞU
Uluslararası komplonun nedeni Önderliğin kendini küresel hale getirerek PKK kapsamında Kurdistan, Ortadoğu ve tüm insanlığa yeni bir toplumsal devrim şeklinde yaymasıdır. Önderlik, kısa sürede toplumsal devrime yol açan büyük bir enerji yoğunluğudur. Bu devrim hızlı bir şekilde özgürlük zihniyeti ve demokratik kültür düzeyinde küresel boyutlarda yayılmaya başlamıştır. Kadın özgürlüğünü eksen alan Demokratik ve Ekolojik bir sosyalist devrimsel oluşum demek kapitalist sistemin sonu demektir. Kapitalist modernite güçlerini kaygılandıran bu devrimsel gelişme oldu. Bu devrimsel sürece yol açan enerji kaynağını ortadan kaldırmak için komplo ile bir karşı-devrim planlandı. Komplonun ana hedefi Önderlik şahsında ortaya çıkan ve yeni evrensel doğuşa yol açan enerjiyi dağıtmaktır. Komplocu güçler, komplo ve İmralı sistemiyle Önderliğe ısrarla tekilliği dayatarak evrensellikten kopartmak, onun şahsında bir halkın ve insanlığın özgürlük mücadelesini tasfiye etmek istedi. Önderlik ise, komplonun tekleştirici, tecrit edici ve toplumsuzlaştırıcı saldırılarına karşı kendini daha çok toplumsal ve evrensel hakikat ile bütünleştirdi.
Önderliğin İmralı işkence sisteminde 27 yıldır düşünsel ve varoluşsal açıdan gerçekleştirdiği eşsiz ideolojik, felsefik, psikolojik direnişin altında büyük toplumsal amaçlar ve büyük ahlaki sorumluluklar bulunmaktadır. Önderlik, her türlü işkenceli psikolojik, ideolojik ve fiziki saldırıları hakikate daha fazla sarılarak püskürttü. Bütün savunmalarında Kürt tekilliği yanında insanlığın evrensel savunuculuğunu yaptı. Birincisi; kendi özgürlüğünü mensubu olduğu halkın ve insanlığın özgürlüğüne bağlayacak kadar geniş bir sorumluluk bilinciyle yaklaştı. Komplo ve İmralı sisteminin bitirmeye çalıştığı Önderlik gerçeği küresel hakikate dönüştü. İkincisi: Ahlaki ilkeyle hareket etti. Bağlı olduğu toplumsal ahlaka göre yaşadı ve tutum takındı. Toplumdan vazgeçmek, insanlıktan vazgeçmek anlamına geliyordu. İnsan ancak toplumuyla var olabilir. Kapitalist modernitenin dayattığı bireycilik insan olmaktan çıkma anlamına geliyor. Komplocu güçler, sömürgeci Türk devleti ve Avrupa’nın birey bazlı işleyen hukukuyla ısrarla Önderliği bireye indirgeyip yargılamak istediler. Önderlik ise, ısrarla kendi gerçeğini bağlı olduğu Kürt halkının hakikatiyle, insanlık hakikati ve evrensel hakikatle ifade etti. İlk Savunmalarını, ‘’Özgür İnsan’’ ve ‘’Bir Halkı Savunmak’’ şeklinde yaptı. Bu tutum, toplum olmaktan çıkarılmaya karşı; toplum kalmakta ve insan olmakta ısrar anlamına geliyor. Önderlik, liberalizmin yarattığı canavar bireyciliğe karşı; ‘’ya toplum ya hiç’’ şiarıyla toplumsal ahlakın savunuculuğunu yapmıştır. Önderliğin 26 yıllık İmralı direnişi ve düşünce üretimi tamamen toplumsal eksende gelişti. Kapitalist modernitenin ısrarla bireyselleştirici dayatmalarına karşı, Demokratik Toplum paradigmasıyla kararlıca cevap verdi. Kapkaranlık bir komplo ortamında böylesine Entelektüel, Ahlaki ve Politik devrimi gerçekleştirmek gerçekten sıra dışı bir durumdur. Umudun zerresinin bırakılmadığı bir ortamda, bir halkın ve insanlığın BÜYÜK UMUDU haline gelmek! Bir hücrede kendini milyonların sentezi haline getirmek ve daha büyük bir doğuşa yönelmek. Önderliğin deyimiyle; ‘’İmralı sürecinde bana dayatılan komplo umudun zerresini bırakmayan cinstendi. İdam cezasının infazı ve psikolojik savaşın uzun süre gündemde tutulması bu amaçlaydı. İlk günlerde nasıl dayanabileceğimi ben bile tahayyül edemiyordum. Yıllar bir yana bir yılı bile nasıl geçirebileceğimi düşünemiyordum. Şöyle bir düşüncem oluşmuştu: ‘Milyonlarca kişiyi daracık bir odada nasıl tutabilirsiniz!’ Gerçekten Kürt Ulusal Önderliği olarak, zindana giriş koşullarında kendimi milyonların sentezi haline getirmiş veya getirilmiştim.’’
ÖZGÜRLÜK SOSYOLOJİSİYLE GERÇEKLEŞEN ÜÇÜNCÜ DOĞUŞ
Önderlik yeni paradigmasal çıkışı ‘’ÜÇÜNCÜ DOĞUŞ’’ olarak tanımladı. Üçüncü Doğuş Önderliğin kapsamlı bir zihinsel doğuşu oldu ve muazzam bir zihniyet yaratımı ortaya çıkarttı. Tarihin en acımasız tecrit ortamında tutulmasına rağmen bu düzeyde bir Zihinsel Doğuşu gerçekleştirmek Peygambersel düzeyde çok güçlü bir kişilik ve yoğunlaşmayı gerektirir. Önderliğimizin özelliği burada açığa çıkmaktadır. Önderlik, her doğuşla birlikte ayrı toplumsal devrimleri açığa çıkarttı. İlk doğuşta Kürt bireyi olarak biyolojik doğuş gerçekleşti. Bu arayışla geçen bir süreçtir. Sömürgeciliğin, Kürtlük, Kurdistanilik ve toplumsal gerçekliğin farkına varıldığı süreçtir. Birinci Doğuş, hakikat arayışının hararetli bir şekilde geliştiği bir süreçtir. İkinci doğuş; Hakikatle kısmi olarak tanışma ve ona yönelme sürecidir. İdeolojik grup örgütlenmesiyle başlayıp PKK ile bedenleşmeye dönüşmedir. Bu süreç paradigmatik açıdan krizli geçmiştir. Reel Sosyalizmden esinlenen paradigmada tıkanmalar açığa çıkmıştır. Yeni bir doğuş gerekiyordu ama bunu sağlayacak objektif ve sübjektif koşullar tam oluşmamıştır. Dönüşüm istemi ve arayışı vardır. Yeterli bir araştırma-inceleme ve yoğunlaşma gerçekleşememiştir. İmha saldırıları yoğundur. Bütün güç ve enerji pratik sorunların çözümüne ve mücadelenin günlük ihtiyacına harcanmıştır. Tümden imhayı amaçlayan uluslararası komplo ve İmralı süreci yarım kalan değişime vesile edilerek Üçüncü Doğuş gerçekleştirildi. Komplo Üçüncü Doğuşun ebeliğini yaptı. Ortamını hazırladı. Her açıdan Kürt Özgürlük Hareketini tümden tasfiye etmeyi hedefleyen komplo ve İmralı merkezini Önderlik yeniden dirilmenin merkezi haline getirdi. Beşbin yıllık sisteme dayanan uluslararası komplo, ancak toplumsal ve evrensel hakikate ulaşılarak boşa çıkarılabilirdi. Bunun için zihniyet devrimi ve paradigmasal doğuş gerekliydi. ‘’Benim, uluslararası komployu sonuçsuz bırakarak, boşa çıkartabilmemin tek seçeneği, yeni bir alternatif ortaya koyabilmeme bağlıydı. Beş bin yılı aşan eski paradigmaya, alternatif bir paradigma oluşturmam gerekiyordu. Bunu yapabildiğim, başarabildiğim oranda, komployu yenilgiye uğratmam mümkün olacaktı. Eski paradigmanın sisteminin içinde kalarak, sistemin egemen güçlerini yenilgiye uğratmanın koşulları, imkanı yoktu. Bu nedenle; beş bin yılı aşan hiyerarşik, sınıflı, devletçi uygarlık sisteminin dışına çıkmak gerekiyordu. Bu da, alternatif yeni bir paradigmanın oluşturulmasını gerektiriyordu. Komplocu güçler; iktidarcı, devletçi, sınıflı uygarlıklarını korumak, güvenceye almak isterken, tam tersi bir duruma zemin hazırladılar. Sınıflı, devletçi uygarlıklarının aşılmasının yolunu açarak, bunu hızlandırdılar. Benim burada ‘Üçüncü Doğuşu’ gerçekleştirmem; bu komplonun ortaya çıkardığı, yarattığı bir sonuç oldu. Yeni paradigma, böyle ortaya çıktı. Paradigmasal dönüşümü başardım. Böylesine bir paradigmasal dönüşümün, normal koşullarda geliştirilmesi, başarılması çok zor olacaktı. Belki, yine de olabilirdi. Fakat komplo; eski paradigmayı aşmayı, zorunlu ve kaçınılmaz hale getirdi.’’
Dıjwar Sason