1 Ekim 2023 tarihinde Türkiye’nin başkenti Ankara’da İçişleri Bakanlığına bağlı Emniyet Genel Müdürlüğünde Rojhat ve Erdal arkadaşlar tarafından tarihi bir fedai eylem gerçekleştirildi. Bu fedai eylemin yıl dönümünden 22 gün sonra 23 Ekim 2024 tarihinde yine Türkiye’nin ana merkezinde TUSAŞ’a yönelik Asya ve Rojger arkadaşlar tarihi bir fedai eylem daha gerçekleştirildi. Böylece Rojhat ve Erdal yoldaşların izinde, yolunda kesintisiz bir yürüyüş oluşturulmuş oldu.
Bu yürüyüş fedailerini çoğaltarak ve eylemlerini etkili kılarak düşman açısından yıkıcı sonuçlar ortaya koydu. Yine bu yürüyüş Kürt halkının kazanımlarını daha kalıcı kılarak, özgürlük istemlerini kesinleştirerek devam edecektir. Her iki eylem de planlı, programlı, bilinçli, disiplinli ve yüksek bir ciddiyetle ve büyük sorumlulukla gerçekleştirilmiştir. Eyleme dair servis edilen görüntüler bile fedai arkadaşların amaçlarına ne kadar sadık, ne kadar bağlı, ne kadar kahramanca sarıldıklarını göstermeye yetiyor.
TUSAŞ BÖLGEDEKİ TÜM HALKLARA KARŞI KURULAN BİR SİLAH MERKEZİDİR
Her iki eylemin de hedefleri özel seçilmiş olup, sıradan, herhangi bir eylem ya da her zaman yapılacak eylemler değildir. Hedefleri ve sonuçları büyük olan eylemlerdir. 1 Ekim’de yapılan fedai eylemin sonuçları açığa çıktı. Kuşkusuz 23 Ekim Fedai eyleminin de sonuçları önümüzdeki süreçte açığa çıkacaktır. TUSAŞ faşist, militarist Erdoğan-Bahçeli iktidarının en önemli sembollerinden biridir. Faşist iktidarın kendi rejimini üzerinde inşa ettiği bir alandır. Bir fabrikadan öte, bir savunma sanayi merkezinin ötesinde bir anlama sahiptir. Faşizm tarihten bugüne ve dünyanın her yerinde daima militarizmi örgütleyerek güç kazanmak istemiştir. Militarizme dayanmayan faşizm örgütlenemez, büyüyemez ve gelişemez. Bu yüzdendir ki militarizm faşizmin temel dayanak noktasıdır. Faşizm sadece bir orduyu örgütleyerek kurumsallaşamaz, toplumu ordulaştırıp orduları da vahşileştirerek kurumsallaşır. Ordusuz faşizm olmayacağı gibi toplumu ordulaştırmayan faşizm de her zaman zayıf kalacaktır. İşte militarizm bu iki dayanak üzerinden boy verir, gelişir ve büyür. Erdoğan-Bahçeli iktidarı militarist faşist bir rejimdir. Bu rejimin Kürde ve Kürdistan’a yansıması soykırımcılık ve ırkçılıktır – ki faşizmin kendisi zaten ırkçılık ve soykırımcılıktır.
TUSAŞ tüm bu rejimin kodlarını ele veren bir kurumdur. Doğrudur! TUSAŞ bu rejimle var olmadı ancak bu rejimle birlikte sembolleşti ve büyüdü. TUSAŞ büyüdükçe faşist Erdoğan-Bahçeli rejimi de aynı zamanda azgınlaştı ve saldırganlaştı. Erdoğan-Bahçeli faşist rejiminin beslediği ve beslendiği temel alan ve kendi propagandası haline getirdiği yer savunma sanayi dedikleri militarist alandır. Bu rejim SİHA, İHA ve çeşitli envayi türündeki toplar ve silahlar üretmekle övündü. Bu rejim kendi savaş uçaklarını yapmakla övündü. Bu rejimin kendisini milli olarak gösterdiği yegane alan da bu alandır. “Savunma Sanayisinde gelişiyoruz, bu alanda kendi kendimize yetiyoruz” adı altında içerde milliyetçiliği dışarıda da saldırganlığı bir üst aşamaya taşıdılar. TUSAŞ adlı kuruluşta ürettikleri silahlarla bölgede kan kusturdular. Önce kendi iktidarlarını bu silahlarla tahkim ettiler ve ardından Kürdistan’ı yeniden işgal hareketi alanı haline getirdiler. Kürt soykırımını burada ürettikleri silahlarla gerçekleştirdiler. Özellikle Kafkasya’da, Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da TUSAŞ adlı kurumda ürettikleri silahlarla güç gösterisinde bulundular. Bu bölgelerde de halkları katlederek, işgal harekatları düzenleyerek yeni Osmanlıcık hayallerini gerçekleştirmek istediler. İHA-SİHA teknolojisi ile Libya’ya girdiler ve orada kanlı çatışmaların fitilini ateşleyen oldular. Libya halkının birbirlerini boğazlamasına yol açmakla beraber bölgedeki istikrarsızlığın temel unsuru haline geldiler. Yine Etiyop’ya ve Somali’ye TUSAŞ’ın ürettiği silahları sokarak oradaki tüm muhalif güçleri imha etmeye başladılar. Karabağ’da binlerce Ermeni’nin göçüne yol açan silahlar bu kuruma aitti. Dikkat edilirse verdiğimiz örneklerin hiçbiri Kürtlerle alakalı değil. İşgalci Türk devleti TUSAŞ gibi bir kurumda üretilen silahlarla binlerce çocuğun, kadının ve erkeğin kanına girdiler ve halen de girmeye devam ediyorlar.
Zaten Kürdün başına getirdikleri herkesin malumudur, görülüyor. Her gün bu silahlarla Kürtleri katletmeye devam ediyorlar. Elbet de Kürt Özgürlük Hareketi bu saldırılara karşı eli kolu bağlı durmamıştır. TUSAŞ denilen kurumda üretilen ANKA, AKSUNGUR, BAYRAKTAR gibi keşif uçakları HPG’nin açıkladığı gibi 18’i düşürüldü ve düşürülmeye devam ediliyor. Ancak tam anlamıyla kan kusan bu mitralyözler katletmeye, vahşet saçmaya devam etmiştir.
BU FEDAİ EYLEME BU SİLAHLARLA KAN KUSTURULAN HALKLAR DA SAHİP ÇIKMALI
Kürt Özgürlük Hareketi, halklara kan kusturan bu kurumu kaynağından kurutmak istemiştir. TUSAŞ eylemi böyle planlanmış, böyle açığa çıkmıştır. TUSAŞ eylemine sadece Kürtler sevinmemelidir. TUSAŞ eylemine yerinden edilen Ermeniler, Libya’da, Etiyopya’da ve Somali’de mağdur olanlar da sevinmeli. Sözün kısası 23 Ekim günü Kahramankazan’da halklara kan kusturan bir kurum hedeflenmiştir. Bu kurum askeri bir hedef olup militaristtir ve faşizmin temel dayanak noktasıdır. Bu kurumu vurmak, bu kurumu zayıf düşürmek faşizmi vurmak ve militarizmi zayıflatmaktır. Zayıflayan faşizm gelişecek olan demokrasidir, zayıflayan militarizm gelişecek olan siyasal mücadeledir. Türkiye’de demokrasinin önü açılacaksa faşizmin zayıflaması lazımdır. Türkiye’de siyasetin ve siyasal mücadelenin önü açılacaksa militarizmin zayıflaması gerekmektedir. Bu açıdan Kahramankazan’da 23 Ekim 2024 tarihinde Asya ve Rojger yoldaşlar tarafından yapılmış olan eylem demokratik bir eylem olup siyasal sonuçları büyük olacaktır.
Eldeki kıt kanat askeri imkanlarla büyük bir askeri hedef can evinden vurulmuştur. Terörü kaynağında kurutacaz söylemleriyle Başur Kürdistan’da işgal operasyonlarına çıkanlar, Şengal’de Êzidî halkımızı katledenler, Maxmur’u her gün vuranlar, Rojava’yı aralıksız bir şekilde bombalayıp soykırımdan geçirmek isteyenler kaynağında vurulmuşlardır. Bu yedikleri büyük darbenin intikamını Rojava’dan ve Şengal’den çıkarma cesaretsizliğini göstermişlerdir. İnkarcı, işgalci ve soykırımcı Erdoğan-Bahçeli rejimi 24 Ekim akşamında Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk bölgelerinde Ankara eylemini gerekçe göstererek saldırı başlatmışlardır.
TC, NATO’NUN İZNİYLE VE ONUN SİLAHLARINI KULLANARAK SOYKIRIM YAPIYOR
Saldırılarını Til Koçer, Derîk, Girkê Legê, Rimelan, Çilaxa, Amudê, Tirbespiyê, Qamişlo, Til Temir, Eynisa, Kobane, Til Rifat, Şerewa, Şehba ve Minbic alanlarında yoğunlaştırmıştır. Bu saldırılarla ne kadar faşist ve soykırımcı olduğunu tüm açıklığıyla göstermiştir. İşgalci Türk devleti bu saldırılarda hiçbir savaş kuralını tanımamış ve hiçbir ahlaki değer yargısına bağlı kalmadan saldırılarını yürütmüştür.
İki fedai kahraman Ankara’da bir askeri tesisi ve kan kusan savaş merkezini hedeflerken soykırımcı, işgalci rejim Kuzey Doğu Suriye’nin belirtilen alanlarında tüm alt yapı üst yapı ve enerji tesislerini, hastaneleri, buğday silolarını ve fırınları 2275 kez hedeflemiştir.
Rojava halkının kışın tek yakacağı olan gaz ve yakıt depolarına saldırı gerçekleştirmiştir. Tüm dünyanın gözü önünde alt yapı ve üst yapıları hedef alacağız diyen faşist, soykırımcı rejim milyonlarca insanın temel yaşam kaynaklarına saldırı düzenlemiştir.
Saldırılarını Til Rifet hattında çeteler eliyle, intihar droneleriyle ve yer yer SİHA saldırılarıyla, Kobanê hattında ağırlıklı olarak obüs ve çoklu SİHA saldırılarıyla sürdürmüş, Til Koçer, Derik, Rimelan ve Girkê Legê hattında ise yaygın İHA-SİHA kullanımının yanında F-16 savaş uçaklarını da devreye koymuştur. Yine havadan karaya güdümlü füzeler dahil olmak üzere en etkili silahlarını pervasızca kullanmıştır.
“Milli sanayimizi ve savunma sanayimizi geliştiriyorum” diyerek övünen ve bu övüncüne TUSAŞ’ı örnek gösteren işgalci ve soykırımcı rejim, özellikle Koçerat hattı ve Şengal hattındaki saldırılarında nedense milli hiçbir teknoloji kullanmadı. Aksine ABD yapımı F-16 savaş uçaklarıyla saldırmış ve yine ABD yapımı güdümlü füze ve silahlarla saldırmıştır.
Bu saldırılarda Cizir kantonu F-16 savaş uçaklarıyla 13 kez, SİHA ve İHA’larla 103 kez bombalanmıştır. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetiminin verdiği gibi en çok saldırıların gerçekleştiği alan Koçeret hattıdır ve bu hat Koalisyon güçlerinin temel üstlenme alanları ve karargahlarının bulunduğu yerdir. Onların izni olmadan buralarda bir saldırı gerçekleştiremeyeceği biliniyor. İşgalci soykırımcı Türk devleti uluslararası güçlerden sadece teknik destek almamıştır aynı zamanda onların yerel güçlerinin istihbaratından da faydalanmıştır. Peki neden özellikle Koçerat hattı? Çünkü bu hat stratejik bir öneme sahip olup Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin en fazla tarımın yapıldığı bölgeleri kapsamaktadır. Yine yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla oldukça zengindir. Yine toplumsal açıdan oldukça yurtsever bir kitleyi bağrında taşımaktadır. Bu yüzdendir ki faşist soykırımcı Rejim en çok bu hattı hedef almıştır. Bir diğer önemli husus ise işgalci Türk devletiyle iş birliği içinde olan Kürt halkına ihanet eden KDP’nin gözü bu alandadır. ABD’nin bu hattaki saldırılara göz yummasının temel nedenlerinden biri de işgalci Türk devletinin saldırılarının önünü açarak bölgede KDP çizgisini hakim kılmaktır. NATO güçlerinin denetimindeki hava sahası bu bölgede işgalci Türk devletine sonuna kadar açılmıştır. Ve TUSAŞ’ı öne çıkararak milli araçlarımızla saldırıları gerçekleştirdik diyen faşist Türk devleti bu bölgede NATO izniyle NATO silahlarını kullanarak soykırım saldırılarını gerçekleştirmiştir.
EDİTÖRDEN