27 Aralık 2016 Salı Saat 12:06
Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’i 9 Ocak 2013’te Türk İstihbaratı yönlendirmesiyle katleden Ömer Güney’in ölümü, Fransız yargısının cinayeti örtbas etmek istediğine dair uzun süredir devam eden şüpheleri doruğa ulaştırdı. Böyle devam ederse Paris davası, sadece aydınlanması engellenen bir uluslararası cinayetle ilgili olmakla kalmayacak Fransız adaletinin de katledildiği, ticari ve siyasi çıkarlara kurban edildiği bir skandal olarak tarihe geçecek
“Paris Katliamı üzerinden dört ay geçmesine rağmen Ömer
Güney’in ‘zanlı’ olarak tutuklanması dışında bir gelişme yok. Bu konuda ciddi
bir soruşturma yürütmeyen Fransız istihbaratı, polisi ve yargısı, katliamı
örtbas etme gayreti içinde.
“Ömer Güney’in kimliği, görevi, angajmanı, bağlantıları
katliamdaki rolü ve gerekçeleri yönlendirici ve planlayıcı gücün niteliği ve
zamanlaması konusunda ne kovuşturma ve delil toplama ne de soruşturma ve
belirsiz dava aşamalarında katedilmiş bir mesafe var.
“Güney’in ifadeye gönderilmesi, ifadesinin alınması, gözaltına
alınıp tutuklanması, evinin aranması, evinde bulunan verilerin kayda alınması
bile Kürtlerin zorlamasıyla oldu. Fransız istihbaratı, polisi ile yargısı,
kendileri gibi Türk muadillerini de dışında bırakarak, katliamı meczup bir
cinnetle örtbas etme gayretinde.
“Gidişat, cinayetin Türkiye ile olan bağlantılarının üstünü
örterek, Paris cinayetini dengesiz, maceracı ve ne yaptığını bilmeyen, hasta
bir meczupa mal ederek, bireysel bir eylem gibi yansıtmaya doğru gidiyor.
Paris cinayetlerinden 4 ay sonra, 13 Mayıs 2013 tarihli Y.
Özgür Politika’da talihsiz ve kötü bir “ben önceden bilmiştim yazısı.
Bugün gerçekleşen tam tamına budur.
Paris Cinayetleri soruşturması, iddianamenin hazırlanması ve
davanın bir türlü görüşülmeye başlamaması ve nihayet tetikçinin ölümü, tesadüf
ve beklenmedik bir durum değil Fransa devletinin hazırladığı planın sonucuydu.
Gidişat bugünlerin habercisiydi.
Ömer Güney-MİT ilişkisinin açığa çıkmasını istemiyor
Dava dosyasında Ömer Güney-MİT irtibatına ilişkin yığınla
somut bilgi ve belge vardı. Mahkeme aşamasında bu belgelerin tartışılması,
Fransa-Türkiye ilişkilerinde bir krize yol açacaktı. Fransız Adalet Bakanlığı
ve Paris Mahkemesi, bu gerçeğin farkındaydı. Fransa devleti bir tercihle yüz
yüzeydi. Ya adil bir yargılama ile Paris Cinayetleri aydınlatılarak tetikçi ve
arkasındaki güç açığa çıkarılacaktı ya da zamanaşımı veya tetikçinin ölümü ile
dava düşürülecekti. Fransa ikinci seçeneği tercih etti.
Savcılar ve iddianame hazır mahkeme hazır değil!
2409/13/2 numaralı dava iddianamesi, Jeanne Duye, Christophe
Teissier ve Laurence Le Vert isimli savcılar tarafından hazırlanmış ve 9 Temmuz
2015’te tamamlanmış. 10 Temmuz 2015 günü de taraf avukatlarına tebliğ
edilmiş. İddianame, “Fidan DOĞAN, Sakine
CANSIZ ve Leyla ŞAYLEMEZ’in yaşamını yitirdiği kamu düzenini terör ve yıldırma
yöntemiyle ağır bir biçimde bozmaya yönelik bireysel veya organize suç örgütü
oluşturarak cinayet işlemek kamu düzenini bozmaya yönelik olarak bireysel veya
organize suç örgütü oluşturmak suretiyle, bireylere karşı bir veya birden çok
suç işlemek amacıyla oluşturulan suç örgütüne üye olmak sözleriyle özetlenmiş.
İddianame 9 Temmuz 2016’da hazırlanmasına rağmen Paris
İstinaf Mahkemesi, ilk duruşmanın 5 Aralık 2016 tarihinde başlayacağını
avukatlara bildiriyor. Daha sonra hiçbir gerekçe gösterilmeksizin duruşma
erteleniyor. Yeni duruşmanın 23 Ocak 2017-23 Şubat 2017 tarihleri arasında
yapılacağı bildiriliyor.
İddianamede neler var?
İddianamede Ömer Güney’in kimliği, kişiliği, özellikleri,
ilişkileri, psikolojisi, sağlık durumu, Kürt kurumları ve siyasetçileri ile
irtibata geçmesi detayları ile yer alıyor. Savcılar bu bilgileri çok sayıdaki
Kürt tanık ifadeleri ile test ederek çelişkileri ve yalanları açığa çıkarmış.
Ömer Güney’in sık sık Ankara’ya gidiş-gelişleri basına
yansıyan ve MİT mensupları ile yaptığı konuşmalar çoğu Türkiye’de kayıtlı
telefonlarla yaptığı görüşmeler Kürt siyasetçileri öldürmek için “yukarı dan
beklenen talimat…
Ömer Güney gözaltına alındığında ailesinden haber vereceği
kimse olmadığını belirtiyor. Ancak durumunun Türk Konsolosluğu’na
bildirilmesini talep ediyor.
Pasaporttaki birçok giriş çıkış damgası, Ömer Güney’in
Türkiye’ye yaptığı seyahatlerin kronolojisini ortaya koyarken, bu pasaportun 24
Ağustos 2012’de Ankara’daki makamlarca verildiği görülüyor.
28.04.2014 tarihli ek iddianame
Ömer Güney işlediği cinayetler dışında tutuklu iken yeni bir
suç işliyor: “Ceza yasalarınca 10 yıl hapisle cezalandırılan, bir veya birden
fazla fiil işlemek amacıyla oluşturulan ya da oluşturulmak istenen gruba üye
olarak, silah ve/veya patlayıcı kullanmak suretiyle firara teşebbüs etmek.
Ek iddianame, “Bu suçlar Fransa, Almanya ve Türkiye’de,
2013, 2014 ve özellikle de 4 Ocak 2014’de işlenmiş olup, zaman aşımı kapsamında
değildir cümlesiyle tamamlanıyor.
Fransız
savcılar cezaevinden firar suçu için ek iddianame hazırlarken Almanya ve Türkiye’yi neden dahil etti?
Ömer Güney’in kaçma planı
Ömer Güney, 4 Ocak 2014 günü, Almanya’daki eski iş arkadaşı
Ruhi Semen ve oğlu Ümit Semen tarafından cezaevinin ziyaretçi odasında ziyaret
ediliyor.
Görüş için önceden başvuru yapılıyor, savcı ve cezaevi
idaresi izin veriyor. Ama görüşmeden Fransız istihbaratı ve polisi de haberdar
ediliyor. İddianamede açıkça yazıldığı üzere, görüşme odası ses dinleme
cihazlarıyla donatılıyor, kameralar yerleştiriliyor.
Kontrol altındaki bu görüşme, iddianameye şöyle geçmiş “Bu
görüşme esnasındaki diyalogların, gürültü filtreleme yöntemiyle ses kalitesinin
arttırılması, Türkçe tercümanın dikkatli dinlemeleri ve konuşulanların Türkçe
yeniden yazılarak tercüme edilmesi amacıyla görevlendirilen uzmanların da
katkılarıyla oldukça anlaşılabilir bir döküm elde edildi.
Ömer Güney Ruhi Semen’den MİT’le görüşmesini istiyor
Ömer Güney, arkadaşı Ruhi Semen’e Türkiye’ye gidip, “Bey
diye biriyle buluşmasını istiyor. Görüşmede, sık sık “anne diye birinden
bahsediyor ki, bu kişinin biyolojik annesi olmadığı anlaşılıyor. Güney,
emanetin kendisinde olduğunu, onu kendisinden almadıklarını, her ne pahasına
olursa olsun saklayacağını ve günü geldiğinde sahibine vereceğini
belirtiyor. Güney, Ruhi Semen’e hitaben,
“Onların ana giriş kapısını biliyorsun. Sana kapının üzerinde ne olduğunu
yazayım mı, çizeyim mi, gerek yok değil mi? diyor ve ilave ediyor: “Sen, öyle
yap ki bunu ulaştır, onlar biliyorlar, haberdarlar.
Personelin gözü önünde mektup alışverişi
İddiaanameden olduğu gibi aktarım: “Bu görüşme esnasında,
Ömer Güney’in, ziyaret odasındaki gözetlemeyi boşa çıkarmak için farklı
hilelere başvurmasının yanı sıra bu ziyareti fırsat bilerek Ruhi Semen’e bir
kağıt verdiği de anlaşılıyordu.
Sonradan bir rapora da kaydedilen bu sahne esnasında orada
bulunan cezaevi personeli, Güney’in arkadaşı Ruhi Semen’e bir kağıt vermesine
engel olmamıştı.
İddianame giderek bir film senaryosuna dönüşüyor. Fransız
istihbaratı ve savcıları, bir yandan bu ziyaretin önemini bilerek dinleme ve
gözetleme yapıyor, diğer yandan bir mektup alışverişinin engellenemediği gibi
saçma ve inandırıcılıktan yoksun bir gerekçe uyduruluyor.
Öylesine büyük bir saçmalık ki, Ömer Güney’den notu alan
Ruhi Semen alıkonarak aranacak yerde çekip gitmesine müsaade ediliyor. Daha
sonrasını iddianameden olduğu gibi aktaralım:
“Soruşturma elemanlarının bunun üzerine Ruhi Semen’i dinleme
ve Güney’den aldığı bu kağıda/belgeye el koyma çabaları ise başarısız olmuştu.
Ruhi Semen, telefonu üzerinden yapılan aramaya cevap vermesine ve ertesi gün
(Pazar) LEVALLOIS-PERRET’deki Anti-Terörizm Dairesi (SDAT) binasına geleceğine
dair söz vermesine rağmen kaçmayı tercih etmiş ve hızlıca Almanya’ya doğru yola
çıkmıştı.
Fransız polisi mektubu Alman polisinden istiyor
Fransız polisi, Ruhi Semen ve Ümit Semen’in ifadelerinin
alınması ve evlerinde arama yapılabilmesi amacıyla 8 Ocak 2014 günü Alman adli
otoritelerine uluslararası adli yardım talebi iletiyor.
Alman polisi, 27 Ocak 2014 günü Ruhi Semen’in ifadesini
alıyor. İddianamedeki anlatımı ile: “Şimdi size gerçeği söyleyeceğim. Güney’i
sadece ziyaret etmek istemiştim. Ancak sonra beni de tehlikeye attı. Bana bir
mektup verdi. Bu mektubu ‘Anne’sine verecekmişim. Ankara’da birine vermem
gereken bir mektup yazdı. Bu mektubu “MİT’e vermem gerekiyordu. Okudum ve
korktum. Mektubu sadece eve geldiğimde bir kere okudum. Ulus’a gitmem ve oradan
otobüsle devam ederek MİT merkezine kadar gitmem gerekiyordu.
Ruhi Semen’e göre, Ömer Güney ondan Ankara’nın Ulus
semtindeki MİT merkezine gitmesini istemiş ona gideceği yolu özenle tarif
etmiş ve teslim ettiği mektubu soyismi “Kt ile başlayan, “Bey olarak
adlandırılan kişiye teslim etmesini istemişti. Ayrıca “Bey adlı kişi, Ruhi
Semen’in “seyahat masraflarını ona ödeyecekti.
Ruhi Semen, buna karşılık, Ömer Güney’in kendisine
bahsettiği “emanetler ile ilgili bilgisinin olmadığında ısrar etmiş ve
arkadaşının “bununla neyi kastettiğini bilmediğini savunuyordu. Ve yine Türk
gizli servisleriyle herhangi bir bağının olmadığını da iddia ediyordu.
Ruhi Semen’de Güney’in kaçma planı bulunuyor
Alman polisi, Semen ailesinin Almanya’daki evleri, arabaları
ve işyerlerinde yaptıkları aramalar sonucu ve Ruhi Semen’e ait NOKIA cep telefonunda yaptıkları analiz
sayesinde, hafıza kartındaki fotoğraflara ulaşmayı başarıyor. Burada “silinen
fotoğraflar arasında bir kağıt parçasının üzerinde el yazması, oldukça küçük
ve sıkı yazılmış bir metin ile şemaya benzer bir şeklin olduğu anlaşılıyor.
Bu fotoğraflar iyileştirilmeleri ve okunur hale
getirilmeleri için başka iki uzmana gönderiliyor. Bu çalışma sonucunda, altında
bir şema çizilen bu el yazması metnin okunabilir bölümlerinin olduğu ve “Kaçış
Planı başlığıyla yazıldığı anlaşılıyordu. Yapılan tercüme sonucu ise bu planın
çok net bir şekilde bir hastaneden kaçışı öngördüğü görülüyordu. Yazıda Ömer
Güney, tutuklu bulunduğu hastane donanımlı FRESNES Cezaevi’nin revirinin
güvenlik düzeyinin zayıf olduğunu düşündüğünü yazmış -her ne kadar sürekli
olarak odasının kapısında bekleyen “normal polisler çelik yelek giyiyor
olsalar da- kaçış için en uygun yerin yakında ameliyat edileceğini düşündüğü
Paris’teki Salpêtrière veya Sainte-Anne hastaneleri olduğunu belirtmişti.
Alman polisi Ruhi Semen’i ikinci kez sorguluyor
2 Eylül 2014’te Almanya’da bir kez daha ifadesi alınan Ruhi
Semen, her şeyi itiraf ediyor. Ömer Güney’in bu mektubu 4 Ocak 2014 günü
yaptıkları görüş sırasında kendisine verdiğini, 9 Ocak 2014 günü telefonla
mektubun fotoğrafını çektiğini ve 4 Şubat 2014 günü ise sildiğini itiraf
ediyor.
Ruhi Semen, Ömer Güney’in bu planı kendisine, katlanmış çok
küçük bir kağıt parçası olarak verdiğini “A,B,C harflerinin gardiyanları
tasvir için kullanıldığını çizilen şemanın ise Ömer Güney’in
“kurtarılabileceğini tasarladığı hastane odası olduğunu düşündüğünü
söylemişti.
Bir soru üzerine Semen, Ömer Güney’in bir hastaneden kaçmayı
planladığını düşündüğünü eklemişti. Semen, Güney’in anlatımından, “hastaneden
kaçışın daha kolay olduğunu anladığını belirtmişti. Ruhi Semen’e verilen plana
göre, Güney’in Sainte-Anne Hastanesi’nde yatırıldığı bölüm ile benzerlik arz
ettiği görülüyordu.
Fransız savcı ve yargıçlar, Hukuk mezunu mu?
Fransız Ceza Yasası, firara teşebbüs suçunu, “Ceza yasalarınca
10 yıl hapisle cezalandırılan, bir veya birden fazla fiil işlemek amacıyla
oluşturulan ya da oluşturulmak istenen gruba üye olarak silah ve/veya patlayıcı
kullanmak suretiyle firara teşebbüs etmek şeklinde belirlemiştir.
Bahsi geçen suçların öngörüldüğü ve cezalandırıldığı
maddeler, Fransa Ceza Kanunu’nun 434-27, 434-28, 434-30, 434-31, 434-36,
434-44, 450-1, 450-2, 450-3 ve 450-5 nolu maddeleridir.
Fransız polisi ve savcıları, Ömer Güney’in Ruhi Semen’le
birlikte ciddi bir şekilde firar için çalıştığını ve bu girişimin teşebbüs
aşamasında kaldığını tespit ettiklerine ve Ömer Güney için ek iddianame
hazırladıklarına göre Ruhi Semen’i niçin davaya dahil etmediler? Ruhi Semen suç
işleme özgürlüğüne ya da diplomatik dokunulmazlığa mı sahiptir?
Bu sorunun cevabını biliyoruz: Ruhi Semen Paris cinayetleri
davasına dahil edilseydi eğer, Ömer Güney ölse bile dava devam edecekti. Ömer
Güney gibi “ağzı sıkı ve “tecrübeli olmayan Ruhi Semen, Türk devletini ve
MİT’i zor durumda bırakabilirdi. İşte Fransız savcı ve yargıçlarının büyük
öngörüsü(!) bu tehlikeyi ortadan kaldırdı. Firara teşebbüs suçuna aktif olarak
katılan bir sanık yargılanmaktan muaf tutuldu.
Fransız polisi, savcılar ve hakimler, Ömer Güney’in MİT’le
ilişkisini gayet net ve açık bir şekilde biliyorlar. Nitekim bu bilgiler tüm
çıplaklığı ile iddianameye de geçmiş. Ruhi Semen’i sorgulayan Alman polisi de
bu bilgiye tamamen vakıf.
Ömer Güney’in avukatları başından itibaren ve belli
aralıklarla müvekkillerinin sağlığını gerekçe göstererek tahliyesini istiyordu.
Bu taleplerden sonuncusu 18 Mayıs 2016 tarihinde gelmiş sağlık heyeti ve
mahkeme, Ömer Güney’in sağlığının yerinde olduğunu belirtmişti. Fransız
makamları bir yandan süreyi uzatarak davanın görülmesini engellerken, diğer
yandan kendi eliyle sanığın ölümünü hazırladı.
Paris cinayetlerinde Türk devletinin ve MİT’in rolü o kadar
açıktır ki, Recep Tayyip Erdoğan 2015 yılında yaptığı bir konuşmada,
“Kurumlarımıza sızıp şurada burada cinayetler işlediler sözleriyle itiraf
ediyordu. Öyle anlaşılıyor ki Fransız mahkemeleri, suçluların suçunu itiraf
etmesi durumunda dahi, faillerin ölümünü bekleyerek veya zamanaşımı süresi
yaratarak davayı düşürebilir.
Bu bakımdan Paris davası sadece aydınlanması engellenen
uluslararası bir cinayet olmakla kalmayacak artık bu dava, Fransız adaletinin
de katledildiği ticari, ekonomik ve siyasi çıkarlara kurban edildiği bir
skandal olarak tarihe geçecek. Ferda Çetin/Yeni Özgür Politika
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html