12 Aralık 2010 Pazar Saat 06:58
Kürtlerin yapmak istediği şeyin demokratik bir ulus projesi olduğunu belirten Öcalan, ‘’Bizim yapmak istediğimiz demokratik ulusun inşasıdır. Demokratik ulus anlayışımız tamamen halka dayalıdır. Demokratik özerklik ise demokratik ulus projesinin politik ifadesidir’’ dedi.
Belediye başkanlarının tutuklanmasını sert bir dille eleştiren Öcalan, seçilmiş belediye başkanlarının tutuklanmasının savaş kışkırtıcılığı olduğunu belirterek, ‘’bizi kışkırtıyorlar. Seçilmişlerin tutuklanması savaşın devamını istemek demektir. Bu tutuklamalara derhal son verilmelidir diye konuştu.
PKK lideri Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgilere göre görüşmede belediye başkanlarının tutuklanmasına değinen Öcalan, “Seçilmiş belediye başkanlarının tutuklanması savaş kışkırtıcılığıdır, bizi kışkırtıyorlar. Belediye başkanlarının, seçilmişlerin tutuklanması savaşın devamını istemek demektir. Bu tutuklamalara derhal son verilmelidir. Tutuklanan belediye başkanlarının yerine geçeceklerin on katı daha fazla çalışması gerekir. Eşbaşkanlık usulüne geçebilirler. Her yerde belediye başkanları tutuklanıyor, eşbaşkanlık sistemi aynı zamanda buna karşı bir önlemdir dedi.
Avukatlar ile görüşmede Öcalan şöyle devam etti:
KENT MECLİSLERİ HEMEN KURULMALI
“Kent Meclisleri hemen kurulmalıdır. Bugüne kadar neden önemle üzerinde durulmadığını anlayamıyorum. Ben art niyetli olunduğunu, dürüst olunmadığını söylemiyorum, böyle olduğunu da düşünmüyorum ama madem siyasetle uğraşılıyor, o halde bunlar çok iyi yapılmalı, başarılmalıdır. İl Konseylerini de her yerde kurmalıdırlar. Ben burada barışın gelişmesi için çok çaba sarf ediyorum. 12 yıldır bunları defalarca dile getiriyorum. Bugüne kadar büyük bir emekle yoğun bir çabayla bu noktaya getirdik fakat dışarıdakiler çözüm konusunda çok çaba sarfedemiyor, yol alamıyorlar. Sürekli benden bekleniliyor. Gidilen her yerde halk ayağa kalkıyor ama bu değerlendirilemiyor. Halkın öncülüğü yeterince yapılamıyor. Halkın ne istediği de bellidir. Halk kendi hakları için güvence istiyor. Yöneticiler, bu işi yürütenlere düşen halkın istediklerini, Kürtlerin istediklerini bir siyasi forma sokmak ve bunu kamuoyuna sunmak, hükümete, devlete sunmaktır. Bunlar bile iyi yapılamıyor.
STÖ’LER ÇÖZÜM ÖNERİLERİNE SUNSUNLAR
“Diyarbakır’daki STK’lardan bazıları benim için “Apo’nun vesayeti var diyorlar. Onlara şunu söylüyorum çözüm önerilerini sunsunlar, maddeler halinde sunsunlar, o zaman ben onların vesayetini kabul edeyim. Madem Diyarbakır Ticaret Odası olarak sorunu biliyorlar ve anlıyorlarsa bunun çözümüne ilişkin önerilerini de sunmalıdırlar. Bu STK’lar Kent meclislerinde bu önerilerini açıklamalıdırlar, kent meclisleriyle birlikte hareket etmelidirler, DTK’da yer almalıdırlar, varsa önerileri sunarlar. Hepsi koordineli ve ilişkili çalışmalıdırlar. Küçük hesaplar yapmamalıdırlar. Yoksa onlar da şehir korucuları durumuna düşerler, AKP bunları kullanır, işleri bitince de ortada bırakır. Kürdistan’daki bütün STK’lar konumlarını iyi bilmeli, iyi belirlemelidir.
ROJ TV’YE NATO BASKISI OLDU
“Roj tv’ye yönelik baskı, NATO içindeki Gladio baskısıdır. Bu Gladio, Türk Gladiosuyla birlikte bize karşı da çok mücadele ettiler. 1960’larda 27 Mayıs’la birlikte Türkiye’de bu Gladio uygulamaları başladı. Bu gladionun bize karşı yürüttüğü politikaları dört aşama olarak değerlendirebiliriz. 1985’ten başlayarak bize karşı mücadele yürüttüler. Bugün dördüncü aşama yaşanmaktadır. ’90’lı yılların başında bu mücadeleyi çok yönlü yürüttüler. O dönem bu politikalarını Çiller üzerinden yaptırıyorlardı. Çiller, bir bütünüyle kendini bize karşı yapılan bu politikalara vermişti. NATO gladiosu Tansu Çiler-Doğan Güreş ekibini tamamen ele geçirmişti, bunlar tamamen gladionun kontrolünde hareket ediyordu. O dönem Güreş’e karşı çok büyük rahatsızlıklar da vardı. NATO gladiosu Güreş onları tamamen kontrollerine almışlardı. Bunlar ’98’e kadar bize karşı çok yönlü mücadele ettiler. ’98’de bizim gerçekten artık yenildiğimizi düşünüyorlardı. O dönem Çevik Bir’in Gladyo’nun adamı olduğundan şüphem yok artık. Özkök ve Kıvrıkoğlu ordu içinde daha olumlu bakıyorlardı sorunun çözümüne. Bu gladyo daha sonra Ecevit’i de tasfiye etti. Daha sonra o 2002-2004 döneminde bizi parçalama politikasını yürüttüler. Bizi tasfiye edeceklerini düşünüyorlardı, AKP onlar bunu bekliyordu. Bugün de Dördüncü aşama yaşanmaktadır. Bu, en tehlikeli olan aşamadır.
DEVLET ÇÖZÜM İÇİN AZ DA OLSA AÇIK KAPI BIRAKACAK
“AKP 2005 yılına kadar bizi tasfiye edebileceğine inanıyordu. Bu gerçekleşmeyince 2005 yılından bu yana Türkiye’deki Gladio’yla uzlaşma yoluna gitti. Ve böylece Genelkurmay Kürtleri istediği gibi öldürebilecek, katliamlar yapabilecek ve AKP de buna karşılık iktidarını sürdürebilecekti. Bu uzlaşma bugüne kadar devam etti. Bu anlaşmayla gladyonun tepesindekilere dokunulmadı. Tasfiye edilenler daha çok alt kademedekilerdir. Bu anlaşmayla Büyükanıt, Eruygur, Tolon onlar paçalarını sıyırdılar. Böylece AKP ile Gladio kendi aralarında anlaşınca MHP ve CHP boşluğa düştü. Çünkü CHP bugüne kadar ordu ile ittifak halindelerdi. AKP ile ordu uzlaşınca artık Baykal’a da gereksinimleri kalmadı. Baykal’ın tasfiyesini böyle okumak gerekir.
CHP Kılıçdaroğlu ile birlikte kendini kurtarmak istiyor. AKP ile Gladyo Kürtlere karşı mücadeleyi birlikte yürütüyorlar. Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri de biliniyor ayrıca. Eskiden Gladio-Jitem Kürtlere karşı cinayet işliyorlardı, AKP ile gladionun anlaşmasından sonra artık AKP’den habersiz ve bağımsız olarak bir cinayet işlenmeyecek. Eğer cinayet işlenecekse bu, AKP’nin izniyle ve bilgisi dahilinde ancak gerçekleşir. Devlet 2006’dan bu yana bir taraftan görüşmeyi, diğer taraftan tasfiyeyi birlikte devreye sokmuştu. Devlet bunu başaramayacağını yeni anlamış durumda, bunu 2010’da yeni anlamış durumdadır. Bundan sonra devlet çözüm için az da olsa açık bir kapı bırakacak. Yani bir kapı aralığı olacak. Bizim de çok önemli çabalarımız oldu. BDP’ye çok iş düşüyor.
1071 TARİHİ DEVRİMDİR
“1071, Kürt-Türk ittifakı için çok önemli bir tarihtir, devrim niteliğinde bir ittifak söz konusudur. O dönem Kürtler, Güney’de sıkışmış ve tehlikeyle karşı karşıya. Türkler de Batı’da sıkışmış, zor durumda. Ve her iki güç, Türkler ve Kürtler ittifak yapıyorlar Bizans’a karşı. Bu ittifak aslında bir devrimdir. Ve bin yıllık bir ittifak olan bu ittifak, kardeşliğin de başlangıcı olmuştur. Bugün de gerçekleştirmek istediğimiz Türk-Kürt kardeşliğidir. Bu kardeşliğin, bu ittifakın bugün demokratik bir şekilde gerçekleşmesini istiyoruz. Benim bu konuda yeni ve önemli bir tespitim var. Avrupa’da 1789’la başlayan bir demokratik ulus devrimleri var. Bu devrimler başta demokratik ulus devrimleri şeklinde ortaya çıktı. Ancak burjuvazi, biraz da masonik öğeler, bu devrimleri amacından saptırarak ulus-devlete dönüştürdüler. Yani bu, devrim içinde bir karşı-devrimdir. Uluslar batıda demokratik devrimlerini gerçekleştirme yoluna gittiler ancak burjuvazi ve diğer güçler bir karşı devrimle bunu dönüştürdüler. Daha sonra batıda Hitler gibi yönetimler çıktı. Avrupa günümüzde bu ulus-devleti aşarak yeni bir yapılanmaya gitti.
ULUS DEVLET SINIRLANDIRILMALI
“Avrupa Birliği ulus-devleti sınırladı. Bu önemli. Ulus-devletin sınırlandırılması çok önemli. Bu belki devrim yoluyla gerçekleşmedi fakat evrimle gerçekleşti. Avrupa Birliği ulus-devleti sınırlamadan yol alamayacağını, ilerleyemeyeceğini anladığı için ulus-devleti sınırlama yoluna gitti. Son 60 yıldır Avrupa’da hiç savaş olmaması, ulus-devletin sınırlanmasının bir sonucudur. Avrupa ulus-devlet nedeniyle 25 yılda iki büyük dünya savaşı yaşadı, ulus-devlet sınırlanmasaydı yenidünya savaşları gerçekleşebilirdi. Ortadoğu’da ise, ulus-devlet sınırlaması yoktur. Bu nedenle de bugünkü kötü durumundadır. Saddam Hüseyin’i doğuran Ortadoğu’daki ulus-devlet yapısıdır. Ortadoğu’nun demokratikleşebilmesi için ulus-devletin mutlaka sınırlandırılması gerekmektedir. Yine İsrail, Filistin, Hamas devleti, Arafat’ın devleti, Afganistan’da Taliban savaşları, bunların hepsi Ortadoğu’daki ulus-devletin sonuçlarıdır. Marksizm’in uluslara, ulus-devlete ilişkin çok önemli yanlış yaklaşımları oldu. O dönem Kropotkin, Bakunin işçi sınıfına uluslara, ulus-devlete daha doğru yaklaşımlara sahipti. Marks’ın bu konudaki tezleri çöktü, Kropotkin ve Bakunin’in tezleri daha doğru çıktı.
JÖN TÜRT HAREKETİ YAHUDİ ETKİSİNDEYDİ
“İttihat Terakki de bir pro-faşizm zihniyetini taşımaktadır. Çok tehlikeli bir zihniyettir. Başarabilselerdi çok daha kötü sonuçlanabilirdi. Bu zihniyet, bir ulusun küçük bir iktidarı için ya da bir ulusun iktidarını sürdürmesi için herkesi feda edebilecek bir zihniyettir. Bugün de mesela CHP’deki Canan Arıtman gibileri bu zihniyetin temsilcileridir. Jön Türk hareketi önemli oranda Yahudilerin etkisindedir ve bir Yahudi hareketi gibidir. Bazı arkadaşlarım da beni bu konuda bilgilendirdiler. Jön Türk Hareketiyle ilgili okuduğum bir kitaptaki 1910’daki gelişmeler-belgeler de bunu göstermektedir: Bu tarihte bir İngiliz elçisinin İngiltere’ye gönderdiği bir raporunda Yahudilerin İttihat ve Terakki’yi ele geçirdiğini ve yönettiğini belirtmektedir. Burada tabi ki Yahudilerin tamamı için söylemiyorum, bu yanlış da anlaşılmasın, ant-i semitist de değilim, Yahudi düşmanlığım yok ama bazı Yahudilerin böyle bir etkinliklerinin olduğu kesindir.
15 ŞUBAT KÜRT KOMPLOSUDUR
“15 Şubat 1925, Kürtlere karşı yapılan komplonun başlangıcıdır. Benim buraya getirilmem de 15 Şubat’tadır. Şeyh Sait’e yapılan komplo, bugüne kadar gelen komplonun başlangıcıdır. 29 Haziran idam tarihleri-kararları da aynıdır. Bir taraftan Kürdistan’ın büyük parçası Kuzey’deki Kürtler topyekün imha edilmeye çalışılırken Güney’de bir güç oluşturulmak isteniyor. Yani bir tarafta imha planları hayatı geçirilirken diğer tarafta Güneyde bir güç yükseltiliyor ve bugüne kadar getiriliyor. Ta 1925’ten bu yana uygulanan plan, strateji budur. 10 Mart 1922’de Kürtlere ilişkin bir özerklik yasası çıkarılıyor ancak bu gizlenerek hiç uygulanmıyor. 1921 anayasası da önemli ve demokratik bir anayasadır. Ancak daha sonra Kürtlere karşı 1925’teki komployla birlikte bu yasalar hiç uygulanmıyor.
DEMOKRATİK ULUS İNŞASI YAPIYORUZ
“Yüksekova eskiden en geri kalmış bir yerdi ama şimdi nasıl en gelişmiş ve ileri bir yer haline geldi! İşte bu, örgütlenme ve kolektif yaşamla başarılabilir. Halk istedi mi yapamayacağı, başaramayacağı şey yoktur. İşte Yüksekova, Hakkari de öyledir. Her yer, Yüksekova’yı örnek almalıdır. Yüksekova halkı her şeye hazır, yüzde 99’u hazır ama lider eksikliği var. Her yer Yüksekova gibi olmalıdır. Yüksekova gibi birkaç yer daha olsa çözüme daha daha çok zorlarız, çözüm daha hızlı gelişir. Bizim yapmak istediğimiz demokratik ulusun inşaasıdır. Yani Kürtlerin yapmak istediği şey, demokratik bir ulus projesidir. Demokratik ulusu her yönüyle inşa etmek istiyoruz. Demokratik ulus anlayışımız tamamen halka dayalıdır. Demokratik özerklik ise demokratik ulus projesinin politik ifadesidir. Bunun politik açıklamasıdır. Demokratik özerkliğin bütün unsurları birlikte ele alınmalıdır. Böylece yanlış anlaşılmaların da önüne geçilmiş olunur. Tek tek ele alınınca yanlış anlaşılıyor. Sanırım medyada tartışılıyor yanlış anlaşılıyor, öz savunma gücünden bahsediliyor. Bu sadece demokratik özerkliğin bir ayağıdır. Diğer ayakları da var, ekonomik, kültürel, sosyal, siyasal, hukuksal vb. boyutları da vardır. Bir bütün olarak ele alınmalıdır. Özsavunma çalışmalarına da hız kazandırılmalıdır. Kırsalda-köyde kendini koruyabilirsin ama şehirlerde nasıl koruyacaksın! Türkiye’de hastalıklı bir aydın anlayışı var. Bu 12 Eylül’ün, 12 Eylül faşizminin getirdiği sorunlu bir aydın anlayışı var, bu anlayış kanser gibidir. Aydınların bundan kendilerini uzak tutmaları gerekir.
ÇÖZÜM GELİŞMEZSE HER TÜRLÜ SAVAŞ GELİŞİR
“DTK demokratik ulus inşaası projesini güçlendirmelidir. Savunmalarımda var. Bunları ben yedi boyut olarak açıklıyorum, daha önce altı boyut olarak açıklamıştım ancak bunu sınırlandırmıyorum, bu daha da genişletilebilir. Demokratik ulus inşaası projesi demokratik esaslara dayanır. Bunun ekonomik, sosyal, politik, kültürel vs. boyutları vardır. Benim üzerinde çalıştığım model Karl Marks’ın modelini aşan bir modeldir. Avrupa, ulus-devletten çok çekti. Üzerinde çalıştığım model özgün ve kendi alanında bir ilktir. Üzerinde yoğunlaşmak lazım1 Mart’a kadar süre belirledik, AKP’nin tavrına göre en fazla Haziran’a kadar beklenebilir. Eğer sorun çözülmezse dağda bir günde yüzlerce gerilla ve askerin öleceği çatışmalar yaşanabilir. Ben buradan tehdit etmiyorum, bu savaşın önüne geçmek istiyorum, bunun için çabalıyorum. Çözüm gelişmezse her türlü savaş gelişir, büyük savaş yaşanır. Öncekilere benzemez. Barış ve çözüm gelişmezse çok büyük bir savaş, geçmişi geride bırakacak bir savaş bizi bekliyor. Bunları yol haritamda da belirttim.
ÖZERKLİK PROJESİ HALKLA TARTIŞILMALI
“Cezaevlerindeki arkadaşlar, kendilerine zarar vermesinler. Kendilerini geliştirsinler, üretsinler, yazsınlar, çizsinler. Onlardan cezaevlerinden çok sayıda mektup alıyorum, benden özel selam bekliyorlar ama bu kadar kişiye tek tek özel selam sayamıyorum, kendilerini geliştirsinler, cezaevlerindeki tüm arkadaşlara selamlarımı iletiyorum.
Demokratik özerklik projesi halkla paylaşılmalı, halkla tartışılmalıdır. Yapılan her toplantının sonuçları halka sunulmalıdır. Halk kendi görüşlerini kendi taleplerini belirtir, sunar. Demokratik özerklik konusunda halk toplantıları yapılmalı. En az beş milyon kadar insan bu şekilde bilgilendirilmelidir. -ANF
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info