06 Mayıs 2011 Cuma Saat 10:37
“Kürtlere yönelik büyük bir tasfiye durumu var. Kararlarını almalılar diyen PKK lideri Abdullah Öcalan bu sürecin kesinlikle hata kabul etmeyeceğini belirtti. Öcalan, “15 Haziran’dan sonra ya anlamlı bir müzakere dönemi başlar ya da büyük bir savaş başlar, kıyamet kopar dedi.
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 4 Mayıs Çarşamba günü gerçekleşen haftalık olağan görüşmesinde önemli değerlendirmelerde bulundu.
TÜRKİYE’DE HUKUK YOK
Türkiye’deki hukuk sistemine dikkat çekerek “soykırım kıskacında hukukun olmayacağını vurgulayan Öcalan, “Türkiye’de doğru-dürüst hukukçuluk yapmanın dahi zemini yok. Türkiye’de önce bir hukuk zemininin olması lazım, Türkiye’de hukuk yok. Soykırım kıskacında hukuk olmaz. Demokratik zemin olmadan hiçbir şey doğru dürüst yapılamayacağı gibi, hukukçuluk da yapılamıyor. dedi.
BÜYÜK BİR TASFİYE DURUMU VAR
DTK çalışmalarını da değerlendiren Öcalan şunları söyledi: “DTK bir çatı örgütü olarak mücadeleye öncülük edebilir. Kendi kararlarını vermeleri lazım… Kendi önderlerini oluşturabilirler. Kürt siyasetçiler siyasi bir alan açamadılar. Bu konuda çok ilerleme kaydedemediler. Tasfiye ediliyorlar.
Öcalan şöyle devam etti: “Kürtlere yönelik büyük bir tasfiye durumu var. Kararlarını almalılar. Doğru karar vermeleri önemlidir. Bu süreç kesinlikle hata kabul etmez. Bu baskılara karşı nasıl tavır alacaklarını belirlemelidirler. Benim burada yapabileceğim fazla bir şey yok. Önümüzde bir, bir buçuk ay kaldı. Ama Hükümetin mevcut tavrı sürerken benim ve heyetin yapabileceği fazla bir şey olmaz. Heyetle belki en fazla bir iki görüşme daha olabilir. Sonrasında da yapabileceğim bir şey kalmaz.
KÜÇÜK BURJUVALIK SÖZKONUSU
Ama siyasi alan da diğerleri de bir alan açamadılar, başarısız oldular. Demokratik siyaseti geliştiremiyorlar. Bu zayıf kişiliklerden dolayı yol kat edilemiyor, ilerlenemiyor. Demokratik siyaset anlaşılmıyor ve yapılamıyor. Biraz demokratik siyaset anlaşılsaydı, halkın içinde, örgütlerde çalışılırdı, yanlış durumlarla karşılaşılmazdı. Vekil olarak onure edilmek istenenlerin de yapması gereken buydu. Yoksa atama usulüyle vekil olunmaz. Bu anlamda dillere destan bir küçük burjuvalık söz konusudur. Demokratik siyasetin kanallarını sonuna kadar açtığımız halde bu durum halk için değerlendirilemiyor.
YOKSUL HALKA DEMOKRATİK SİYASET KANALLARI AÇILMALI
2001’de demokratik blok projesini hayata geçirmek istediklerini belirten Öcalan şunları ifade etti: “Demokratik ulus bloğu projesini 2001’de hayata geçirmek istedik. O zaman anlaşılmadı, dar yaklaşıldı. Ben anlaşılmadığım gibi önüme çeşitli engeller kondu, dar yaklaşımlarına beni de ikna etmeye çalıştılar. Eğer o zaman anlaşılmış olsaydı, bugün sorunun çözümünde daha etkin olacaklardı, yüzde yirmi-otuzluk bir oyla-potansiyelle bugün iktidarın büyük kanadı olunabilirdi. Böyle bir demokratik bloklaşmanın baraj sorunu olmazdı, baraj da aşılırdı. Bu da sadece baraj, seçim değil, Türkiye’nin barışına katkı sunacaktı. Mücadele bir sürü olanak yarattığı, demokratik siyasetin kanallarını sonuna kadar açtığı halde bu kanalda yürümeyi bilmiyorlar. Demokratik siyaset nasıl yapılır bilmiyorlar. AKP gece gündüz çalışıyor, kendini bütünüyle bu işe veriyor. CHP bile artık bir şeyler yapmaya başlamış, kendine bir alan açmaya çalışıyor. Ben seçimle ilgili ve diğer konularla ilgili eleştirilerimi, ağır eleştirilerimi, asıl değerlendirmelerimi seçim sonrasına bırakıyorum. Seçim sonrasında bu konularda geniş açıklamalarda bulunacağım.
Demokratik siyasetin doğru temelde yürütülmesi halinde daha büyük gelişmeler olacağını düşünüyorum. Yapılması gereken çok fazla bir şey de değil, sadece yoksul halka demokratik siyaset kanallarını açmaları, örgütlemeleri yeterlidir. Örneğin Urfa’da potansiyel güçlüdür, eskiden Urfa’nın yarısı bizimleydi. Hakkâri de üç adayı seçebilecek güçtedir. Kars’ta da potansiyel vardır, bir vekil çıkarabilecek kadar vardır. Güçlü olunan yerlerde diğer bağımsız adaylardan gruba dâhil edilebilecek olanlar varsa desteklenebilir. Bu temelde anlaşılabilir onlarla, anlaşılabilecek kimseler bulunabilir. Bu önemlidir.
TARİHİ ROLLERİNİ OYNAYABİLİRLER
Batı’da Türkiye kamuoyundaki çalışmaların yapılması, geliştirilmesi önemlidir. Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü ve diğerlerine bu konuda önemli sorumluluklar düşüyor. Bunun farkında olarak çalışmalarını genişletebilir, birliği sağlayabilirler. Bu tarihi sorumluluktur. Bu onlar için de iyi bir fırsattır, tarihi rollerini oynayabilirler.
AKP’NİN YAPTIĞI MUAVİYE VE LADİN DİNİDİR
Diyanet İşleri’nin tutumuna da dikkat çeken Öcalan şöyle dedi: “Diyanet İşleri bölgeye iki yüz kadın vaiz atamış. Dini kullanma politikalarını daha fazla devreye koymuşlar, daha önce vardı, derinleştiriyorlar. Daha da artırabilirler. AKP burada dini kullanarak politika yürütüyor. Bunların yaptıkları Muaviye dinidir, Ladin dinidir, sonunu da gördük. Bunların yaptıkları Muhammedi din değildir. Bunların amacı Kürtleri kendi politikalarına ikna etmektir. Dünya TV, TRT-6 bunların hepsi onların politikalarının bir parçası. Bunların dini Muaviye’nin dinidir, Ladin’in dinidir, iktidara bulaşmıştır, iktidar dinidir. Gerçek dinle, Muhammedi dinle hiçbir alakaları yoktur. Bunların yaptıkları, bunların politikaları tekçi-faşisttir. Halkın sivil cuma namazları İslam’ın ta kendisidir.
15 HAZİRAN SON TARİHTİR, YA MÜZAKERE YA KIYAMET
Öcalan heyetle görüşmelerine işaret ederek, “Biz heyetle görüşmelere başlarken ‘ölümler, tutuklanmalar olmayacak diye anlaşmıştık. Ölüm de olmayacaktı, operasyonlar, tutuklanmalar da olmayacaktı, taş da atılmayacaktı. Ancak bunlara uyulmadı. Hükümet bu kadar gözaltı, operasyonlar yapıyor. Hükümet bunun açıklamasını yapmak zorundadır.
15 Haziran son tarihtir. 15 Haziran’dan sonra ya anlamlı bir müzakere dönemi başlar ya da büyük bir savaş başlar, kıyamet kopar. Her ikisi de çok büyük olur. Müzakere olursa büyük ve anlamlı bir müzakere olur, savaş olursa da büyük bir savaş olur. Her ikisi de büyüktür, anlamlıdır ve kutsaldır.
ORTADA BİR KAFA
Öcalan şöyle devam etti: “Benim buradaki koşullarım biliniyor. Mandela ‘ben özgür olmadan bir tek sağlam adım atamam’ demişti. Mandela’nın bu tavrı doğruydu. Ama ben bazı şeyleri yapmasam bu işi çözebilecek, yapabilecek kimse yok. Devlet kimseyi dikkate almıyor. 2005-2006’da ben çekilecektim ancak halkın ve siyasetçilerin talepleri, diyalog kurma talepleri oldu. Ben de dikkate aldım. Ancak kimse üstüne düşeni yapamıyor, benim burada söylediklerim de uygulanmıyor. Ortada bir kafa karışıklığı var, bu nedenle devlet de onları ciddiye almıyor, bastırma yoluna gidiyor.
BU TARZ SİYAET VE GERİLLACILIĞI ONAYLAMIYROUM
Diğerleri için de geçerlidir otuz yıldır bir gerilla tarzını oluşturamadılar, benim bu yönde söylediklerimi uygulamadılar. Bu tarz gerillacılığı onaylamıyorum. Gerillacılıkları da siyasi alandaki tarzları da benim tarzım değil, onayladığım şeyler de değil. Benim tarzım olsaydı Dersim coğrafyasında bu şekilde gerilla kayıpları yaşanmazdı. Savaşmayı da barışmayı da bilmiyorlar. Otuz yıldır bütün mesele benim sırtıma yüklenmiş. Bu yapılanlar sadece özentidir. Gerillacılıkları da özentidir, siyasi alanı da özentidir. Bununla ilgili hesap verilebiliyor mu? Veremiyorlar. Yani bu işi ciddiye alan kimse yok. Taktik ve pratik önderlik yapılamıyor. Bu tarz siyaset ve gerillacılığı onaylamıyorum.
TUNUS’TA BİR KİŞİ KENDİNİ YAKTI, HÜKÜMET DEVRİLDİ
Mustafa Malçok, 17 yaşında bir genç. Dicle kenarında kendini yakıyor, elleri zafer işaretiyle havada, bu durumdayken bile yanındaki suya tenezzül etmiyor. İşte Kürtlerin karar gücü budur. Kürtlerin gerçek karar ve düzen gücü budur. Bunun dışında hiçbir kararı, hiçbir gücü tanımıyorum. İşte onurlu Kürdün tavrı budur. Benim tarzım böyle onurlu bir duruştur. Aynı şekilde Kandil’de kendini yakan dört gerillanın tavrı da böyle anlamlıdır. Bu sorunu çok ciddiyetle ele almak lazım. Ciddi bir karar, onur oldu mu bu iş yürür. Tunus’ta bir kişi kendini yaktı, hükümet devrildi. Kürtlerde de bu işi ciddiyetle ele alan olursa sonuç alınabilir.
“Kürtler çok düşürülmüş, zihinleri-kişilikleri parçalanmış, tamam Kürtlerle çok oynanmış, kafaları karışmış diyenler olabilir. Kürtlerle çok oynanmış, çok düşürülmüş ama Kürtler ayağa kaldırılabilir, bu durum değiştirilebilir. Otuz yıldır gelişen bir mücadele var, değişen şeyler var.
ARAP BAHARI DEĞİL, HALKLARIN BAHARI
Öcalan, Suriye’de 15 Mart’tan bu yanan yaşanan protestoları da değerlendirdi: “Suriye’de bir uzlaşma durumu olabilir. Esad’la demokratik zeminde uzlaşılabilir. Kürtler Suriye’de öz savunmasını oluşturabilir. Oradaki Kürtlerin birlikte hareket etmeleri gerekir, bu önemlidir. Oradaki halkımız hızla örgütlenebilir. Ben daha önce Ortadoğu halklarının baharı’ demiştim. Sanırım 2003’te kullanmıştım. Şimdi gazeteler yazıyor, ‘Arap Baharı’ deniliyor ya. Arap baharı değil, halkların baharıdır, merkezi Kürdistan’dır. Ortadoğu’da halklar, mezhepler, diğer farklılıklar bir arada konfederal temelde bir araya gelebilir, ilişkilenebilir, örgütlenebilirler. Ben buna demokratik konfederalizm demiştim. O zaman Kürtlere hem kendi aranızda hem de Ortadoğu halklarıyla bu temelde bir arada örgütlenebilirsiniz demiştim. Kürtlere, ‘Ortadoğu’da böyle bir örgütlenmenin zemini var, Kürtlerin de bunlara öncülük yapabilecek konumları var, Kürtlerin böyle merkezi bir rolü var, eğer bu rolünü oynarlarsa Ortadoğu’da demokratik bir birliktelik doğabilir, halkların baharı gelişebilir’ demiştim.
BENİM PROJELERİMİ AKP-DAVUTOĞLU HAYATA GEÇİRMEYE ÇALIŞIYOR
Öcalan sözlerini şöyle sürdürdü: “Benim projelerimi biraz AKP-Ahmet Davutoğlu hayata geçirmeye çalışıyor o da içini boşaltarak yapıyor. Onlar asla başarılı olamaz. İlk olarak hemen Suriye, Irak, Türkiye arasında bir su birliği projesi hayata geçirilebilir. Daha önce de söylemiştim Su ve Tarım birliği. Bu, Avrupa’da daha önce kurulan kömür-çelik birliği projesine benziyor ancak bu kömür-çelik projesi kapitalist temeldeydi, bizimkisi ise demokratik bir temelde kurulacak.
ETNİK MİLLİYETÇİLİĞİ DOĞRU BULMUYORUM
Öcalan, “Savunmalarımda geliştirdiğim fikirler, teoriler Kafkasya için de geçerlidir. Kafkasya’nın durumuna da çare olabilir. Onların gösterdiği ilgi önemlidir, kitaplarım aynı zamanda reel sosyalizme de eleştiri niteliğindedir. Ermeni milliyetçiliği konusundaki eleştirilerimi yadırgayanlar olmuş, doğru anlaşılmasını isterim. Ben Ermeni milliyetçiliğinin, soykırıma zemin oluşturduğunu söylüyorum. Onu da İttihat-Terakki milliyetçiliği kadar tehlikeli buluyorum. Ermeni milliyetçiliğinde Kilise etkisi ve milliyetçiliğini tehlikeli buluyorum. Etnik milliyetçiliği doğru bulmuyorum. Kendi milliyetçilikleriyle ilgili, tarihleriyle ilgili öz eleştirel bir yaklaşım geliştirebilirler. Ben böyle yaptım dedi.
CEZAEVLERİ
Öcalan “Cezaevlerine değinmek istiyorum diyerek söyle devam etti: “Cezaevlerinden epey mektup alıyorum, onlarda önemli teorik gelişme görüyorum. Bu çalışmalarını devam ettirmeliler. Sadece buraya değil, birbirlerine de teorik mektuplar yazmalı, bu konuda iletişim halinde olmalılar. Kırıkkale’den Serhat Çetiner’in mektubunu önemli, derinlikli buldum. İki konuda eleştirisi var bana. İlki, merkezi uygarlığın bir kolu olan Çin uygarlığının rolüne az değindiğimi belirtiyor. Doğrudur, bu eleştiriyi kabul ediyorum. Bu konuda bir de kendisine bir öneride bulunuyorum. Bu konuyu kendisi yazsın, yoğunlaşıp yazabilirse iyi olur. İkinci eleştirisi de Avrupa uygarlığının 16 ile 18. yüzyılda Hegemonik olmadığını, hegemonyanın Doğu’da, daha çok da Çin ve Hint uygarlıklarında olduğunu belirtiyor. Bu eleştiri doğru değil. Belki ekonomik anlamda o zaman Doğu ileride olabilir fakat felsefi, bilimsel, edebi yönde Avrupa büyük Hegemonik ilerleme kaydetmiş, kendi büyük hegemonyasını inşa etmiştir o dönemde. Doğu’nun çok ilerisindedir. Daha çok inceleyebilir o dönemi. Selamlarımı iletiyorum.
Adıyaman Cezaevi’nden Veysel Avcı, feminizm konusuyla özel olarak ilgileniyor, epey üzerinde durmuş, önemli tespitleri var. Serdar Aslan da yerel siyaset üzerine yazmış. Bu görüşlerini yerel siyasette pratikleştirebilir. Selamlarımı iletiyor, çalışmalarında başarılar diliyorum. Adana-Karataş cezaevinden Ayfer Ayçiçek bir mektup yazmış, bu arkadaşın özde çok pozitif geliştiğini görüyorum, çalışmalarını değerli buluyorum. Başarılar diliyorum.
Gebze cezaevinden, Gülbahar’dan mektup aldım. Bakırköy cezaevinden gelen mektuplar var. Meltem Yağmur’un mektubunu değerli, derinlikli buluyorum. Kimlik, siyaset gibi konularda çalışmalar yapıyor. Çalışmalarını derinleştirebilir. Ona da selamlarımı iletiyorum. Yine orada görme engelli arkadaşımız Hediye’nin ve Gönül Erdoğan’ın birer mektubunu aldım. Onlara ve Bakırköy’deki tüm arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. Bazen bir mektup gönderiliyor, içinde üç mektup çıkıyor. Hepsini tek tek okuyorum, çok değerli buluyorum.
Bir kadın arkadaş da mektubunda Özgür Kadın’dan, kadının özgür kılınmasından bahsediyor. Önemli ama özgür kadın yaratıldı, yaratılıyor. Bu konuda çok yol kat ettiler kadınlar. Benim için kadın özgürlüğü her şeyden önce gelir. Çok önemlidir. Benim için kadın özgürlüğü bütün özgürlüklerden, ulusal kurtuluştan, emeğin kurtuluşundan önce gelir. Kadın özgürlüğü olmadan diğer özgürlükler sağlanamaz. Yeni yüzyılda, yeni dönemde bütün gelişmeler kadın özgürlüğü ekseninde gelişecektir.
Siirt, Bitlis, Midyat, Ankara cezaevlerinden kadın arkadaşlardan gruplar halinde mektuplar alıyorum. Hepsine selamlarımı iletiyorum. Cezaevlerinden gelen mektuplardan kadın özgürlüğü konusunun anlaşıldığını, anlaşılmaya başlandığını görüyorum.
Cezaevlerinden epey gelen mektuplar var. Hepsine tek tek cevap yazamıyorum. Cezaevlerindeki arkadaşlar bu teorik çalışmalarını pratikleştirebilir, hayata geçirebilirler. Yazılarını dergilere yazabilirler, makalelerini yayınlayabilirler. Van ve Muş cezaevindeki arkadaşlara selamlarımı iletiyorum.
Öcalan son olarak, “Urfa’daki halkımızı selamlıyorum. Hakkâri’ye özel selamlarımı iletiyorum. Süleymaniye’deki halkımızı da selamlıyorum. Avrupa’daki halkımıza, Özgür Politika ve Roj TV çalışanlarına, hepsine selamlarımı iletiyorum dedi.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info