30 Aralık 2016 Cuma Saat 03:09
Stêrk TV’de Mem Şîrvan’ın hazırladığı ve sunduğu özel
programın ikinci bölümünde 2016 yılında HPG gerillalarının yükselen fedai
çıkışlarını, şehirlerde gelişen Demokratik Özerklik direnişlerini, Neçîrvan
Barzani’nin açıklamaları ile Kürtler arası ulusal birliği ve Kürt siyasetinin
geldiği noktayı değerlendiren PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan önemli
açıklamalarda bulundu.
Yaşadığımız çağda birbiriyle düşman olan kesimlerin bile
sorunlarını diyalogla çözmek istediğini belirten Karayılan, Kürtlerin de kendi
içindeki sorunları çağdaş yöntemlerle çözmesi gerektiğine değindi. “Neçîrvan’ın
Şengal hakkında yaptığı açıklamalara hiçbir anlam veremedim diyen PKK Yürütme
Komitesi Üyesi Karayılan, KDP ile aralarında yaptıkları tartışmaların
sonuçlanmasıyla birlikte HPG olarak güçlerini çekeceklerini zaten
söylediklerini belirterek “Ya son süreçteki tartışma, görüşme ve gelişmelerden
haberdar değildir ya da tüm bunlardan haberi olmasına rağmen bu durumu bozmak
istiyordur. Bu iki ihtimalden hangisi bu konuşmayı yapmasına neden olmuşsa, bu
durumu izah etmesi gereken kişi kendisidir dedi.
Stêrk TV’de yayınlanan özel programın ikinci bölümünden öne
çıkan bazı başlıklar:
“2016 yılı, HPG açısından fedailiğin çok ön plana çıktığı
bir yıl olmuştur. Örneğin Cizre’de Fırat yoldaşın, Elazığ’da Çekdar yoldaşın,
Hakkari’de Xebat yoldaşın yaptıkları eylemler aynı zamanda Serhat, Kerboran,
Şemzînan ve daha birçok yerde düşmanı temellerinden sarsan başarılı eylemler
gerçekleştirilmiştir. Bu eylemlerin yanı sıra TAK’ın yaptığı eylemler de
vardır. TAK’ın gerçekleştirdiği eylemlere dair diyeceğimiz fazla bir şey
yoktur. Daha önce de bu durum üzerine ifadelerimiz vardır. Kürt halkı üzerinde
baskı, inkar ve imha durumları olursa, ayrıca Güney Kürdistan’ı savaş
uçaklarıyla bombardımana tabi tutmaları karşısında elbette Kürt halkının da
buna vereceği bir cevabı olacaktır. Bu yöntemlerden birisi de fedai
eylemlerdir.
Tabi fedai tarzdan bahsederken illa bir kişinin gidip kendi
üzerinde bombayı patlatmasından bahsetmiyoruz. Geride bıraktığımız yıl
içerisinde Amed’de sabotaj tarzı eylemlerde birçok devlet kurumu yerle bir
edilmiştir. Ayrıca Mardin’de de durum bu şekildedir. O hedeflenen karakollar şu
an kullanılamaz haldedir, çünkü neredeyse tamamıyla yok olmuş durumdalar. Zaten
bu senenin dikkat çeken bir yanı da budur. Bakınız, daha önceleri bu
karakollara yerleştirdikleri taburlar şu an yerlerinde değillerdir. Neden?
Çünkü birçoğu havaya uçmuştur. Bazen bize ‘durun’ diye çağrı yapıyorlar. Siz
bir halkı, savaş uçaklarıyla bombardımana tabi tutarsanız, hatta şehirlerde
mal-mülklerine el koyup yıkarsanız bu halkın savunucuları da devreye
gireceklerdir. Bu halkın savunma gücü vardır. Eğer halkı savunanların elinde
uçaklar olsaydı, mutlaka onlar da uçakla savaşırlardı. Uçaklarımız yoktur,
ancak bizim elimizde de başka imkânlar bulunmaktadır. Ve bu imkânlar uçaklara cevap
olacak niteliktedirler. Bu da sabotaj benzeri eylem biçimleridir. Eğer
saldırılarına bu şekilde devam ederlerse, elbette Kürtlerin de bu saldırılar
karşısında mücadeleleri olacaktır.
Savaşın bu kadar büyümesinin temel sebebi Erdoğan ve AKP’nin
izlediği siyasettir. Onlar bizi öldürerek bitirmek, Kürt halkını ölümle hizaya
getirmek istediler. Tutuklama, yakma, teslim alma ve ölümle Kürt halkını
sindirmek istediler. Kaç tane şehrimizi yerle bir ettiler! Neden bunları
yaptılar? Tüm bunları gözü dönmüşlükten yaptılar. “Eğer başkaldırırsan sonucu
böyle olur demek istediler. 21’inci yüzyılda Erdoğan ve AKP, Kürt halkını
ölüm, yakma, yıkma ve ıslah etmeyle hizaya getirmeye çalışıyor. Bu çok geri bir
yaklaşımdır. Gerçekten de akıllıca değildir. Kanla siyasetini oluşturmak
istiyor. Erdoğan ve AKP, Kürt ve Türk gençlerinin kanıyla geleceklerini teminat
altına almak istiyorlar ve bu şekilde sözüm ona Türkiye’nin çıkarlarını
korumaya çalışıyorlar.
Erdoğan Kürtleri Öldürerek Dize Getiremez
“Kürt halkı Rojava’da doğal haklarına kavuşmak istiyor.
Suriye yeniden dizayn aşamasına girmiştir ve orada yaşayan halkımız Suriye
içinde bir statü sahibi olmak istiyorlar. Ancak ne diyorlar “biz bunu kabul
etmeyiz diyorlar. Neden? Çünkü Kürt’tür. Daha önce orada Daiş hakim olmuştu.
Neden Daiş’e engel olmadınız? Olmadılar. Oradakiler Kürt diye, statü sahibi
kazanmalarına mani olmak istiyorlar. Bu derecede Kürt karşıtı olmak, akıl işi
değildir. Bunun insanlıkla hiçbir bağı yoktur.
Erdoğan’ın Kürtler için iyi şeyler düşündüğü yönündeki tüm
söylentiler birer yalandan ibarettir. Kürtlere karşı bir siyaset yürüttü
Kürtlere dayanarak kendini iktidar yaptı ama hemen akabinde Kürt karşıtı bir
tutumun içine girmiştir. Bunun adı nankörlüktür. Daha öncesinde Atatürk de bunu
yapmıştır. Zaten Erdoğan kendisine, “ben ikinci Atatürk’üm diyor. Hatta
“Atatürk’ün yapamadıklarını da ben yapacağım diyor. “Atatürk Misak-ı Milli’ye
bağlı kalmadı Musul’u, Kerkük’ü, Rojava’yı bıraktı buraları ben yeniden
alacağım demektedir. Başka bir deyişle, kendisini bir Osmanlı padişahı olarak
görüp buraları yeniden alma istemindedir. Özetle Kürtlere ve Kürtlerin yaşadığı
coğrafyalara bir karşıtlık durumu söz konusudur. Kürtleri ölümle hizaya
getirmek istiyor. Ama şu da bir gerçek ki, Kürtleri ölümle dize getiremezler.
Daha önceleri ataları bunu yapmaya çalıştı ama başaramadılar. Şimdi kendisi de
bunu başaramayacaktır. Bu siyasetleri kaybedecektir.
Bugün bölgede Kürtlerin yıldızı parlamaktadır. Bundan dolayı
onların bu siyaseti kaybetmeye mahkumdur. Bir söz vardır “güneş balçıkla
sıvanmaz derler. Kürdistan’da doğan güneşin önünü hiçbir güç engelleyemez.
Güneşimizi karartamazlar. Çünkü Kürtler artık uyanmışlardır. Ve özgür bir
şekilde yaşamak istiyorlar. Neymiş, Kürtleri kötek zoruyla Türkleştirecekler.
Amaçları budur. “Tek milletiz ve bu milletin adı Türk’tür diyorlar. Kısacası,
içinde yaşadığımız 21’inci yüzyılda halkımızı zorla Türkleştirmek niyetindeler.
Hangi Kürt bunu kabul edebilir ki? Belki insanlıktan hiç nasibini almamış
birisi onlara köle olabilir. Her yerde böylesi köleler vardır, yalnız Kürt
toplumu buna teslim olmayacaktır. Kürtler, onların her türlü saldırısına karşı
direnip bu saldırıları kıracaklardır.
FETÖ-DAİŞ Bahane Hedef PKK
“Şu an ne diyorlar? “Biz üç terör örgütüne karşı savaş
halindeyiz diyorlar. Hangileridir? Biri Daiş, diğeri PKK ve diğeri de FETÖ’dür
diyorlar. Fethullahçılar darbeyle sonuca gitmek istediler. Bir gece savaştılar
ve gecenin sonunda kaybettiler. Devletin birçok kurumunda yer alıyorlardı.
Bazıları dışarı çıktılar, kalanlar da tutuklandılar. Yoksa Gülen Cemaati’nin
Türk devletine karşı ciddi bir şekilde yürüttüğü bir savaş durumu söz konusu
değildir.
Yine Daiş’e karşı sözde verdikleri savaş da büyük bir
yalandan ibarettir. Mesela Daiş, Türklere karşı şuana kadar bir eylem içerisinde
bulunmamıştır. Türkiye’de yaptıkları eylemlerin hepsi bize karşı geliştirilen
eylemlerdir. Erdoğan her fırsatta, “Antep’te 46 vatandaşımızı katlettiler
demektedir. Ölen 46 kişinin hepsi de yoldaşlarımızın kardeşleri, anaları ve
çocuklarıdır. Pervari’den oraya göç etmek zorunda kalan, bizim tabanımız olan
insanlardır. Onların PKK tabanı olduğunu bildikleri için o patlamayı o düğünde
gerçekleştirdiler. Ankara’da, Suruç’ta ve Amed’de de böyle yaptılar. Yani Daiş,
“Türkiye’de eylemler yapıyorum adı altında Kuzey Kürdistan halkımıza karşı
eylemler gerçekleştirmiştir. Bu eylemlerin AKP’ye karşı olmadığı apaçık
ortadadır.
AKP şu an Cerablus ve Dabık bölgelerine gidip oraları işgal
etmiş durumdadır. Bu yerleri anlaşmalar sonucunda ele geçirdiler. Buralarda
savaş söz konusu bile olmamıştır. Ancak anlaşmalarının Bab bölgesine kadar
olduğu görülüyor. Çünkü AKP şu an Bab’a girmek istiyor, ama Daiş buna izin
vermemektedir. Tabi durum sadece Bab bölgesi için geçerlidir. Yaptıkları bu
antlaşma Exterîn’e kadar olabilir. Çünkü Daiş, Exterîn’den sonra Türklere karşı
koymaya başladı.
AKP ve Daiş’in savaşı danışıklı dövüştür. Bunu yaparak
dünyayı kandırmaya çalışıyorlar. Gören de El Nusra’nın AKP’den destek
almadığını yahut Daiş’in AKP yardımlarıyla büyümediğini sanacak. Tüm bu selefi
yapılanmalar AKP’yi kendilerine dayanak olarak görüyorlar. Şimdi de AKP kalkıp
“biz Daiş’e karşıyız gibi bir açıklama yapmaktadır. Şimdiye kadar neden
böylesi açıklamalar yapılmadı? Kobanê, bu çetelerin saldırıları altındayken
neden bu açıklamalar yapılmamıştı? Daiş devlet ilan ettiğinde neden karşı çıkmadınız?
Şimdi Daiş nerede zayıf düşerse AKP “biz Daiş’e karşıyız
diyerek o bölgelere gitmektedir. Örneğin Cerablus’ta Daiş kuşatıldı AKP
Cerablus’a giderek Daiş’ten devraldı. Şimdi de Suriye Demokratik Güçleri’nin
Minbic ve Efrîn tarafından gelip, Bab’ı tutmaları durumu söz konusu. Yalnız
AKP, “hayır burayı ben alacağım demektedir. Daiş de buna karşı, “Bab’ı size
vermem demektedir. Durum bundan ibarettir. AKP, Daiş ve El Nusra’ya yaptığı
yardımların üstünü örtmek amacıyla bu senaryolara başvurmaktadır. Gerçekte ise,
AKP hükümeti orada yaşayan halka ve onun askeri birliklerine karşıdır.
Kürt Siyaseti Tüm Baskılara Rağmen Boyun Eğmemiş, Teslim
Olmamıştır
“Şu an, Kürt siyasetine karşı bir konsept devrededir.
Amaçları Kürt siyasetini ortadan kaldırmaktır. Sadece bununla sınırlı değiller
elbette. Örneğin Kürt dili üzerine çalışan kurumlar, kültürel kurumlar, hayır
kurumları, yani Kürtler adına olan tüm kurum ve kuruluşları yasakladılar. Bu
yasakların temelinde Kürtler olduğu için, Kürtler bu sonuçlarla karşılaştılar.
Kısacası onlar, Kürtler adına olan her şeyi ortadan kaldırmak istiyorlar.
Aslında Kürtlerin de olmasını istemiyorlar Kürtleri Türk yapmak istiyorlar.
Yalnız HDP, içinde sadece Kürtlerin bulunduğu bir parti
değildir. Doğrudur, HDP, HEP geleneğinden gelen siyasi bir partidir. Ancak
HDP’nin içerisinde Türkiye sol hareketinden, dindar yahut mütedeyyin halktan
kesimler, Alevi kesimlerinden temsilciler, Süryani ve Ermeni halklarından
temsilciler bulunmaktadırlar. Kısacası HDP bir halk ve inançlar mozaiğidir ve
kendisine bir misyon belirlemiştir. HDP’nin misyonu neydi? Türkiye’yi
demokratikleştirmek ve Kürt sorununu demokratik yol ve yöntemlerle çözmekti.
Zaten HDP’nin kuruluş amacı buydu. Bunun için de birçok çevreden katılıma
sahiptir HDP. HDP karşıtlarına göre, HDP’nin tek suçu, bu projeyi Önder Apo’nun
sunmuş olmasıdır. Dolayısıyla “HDP’nin çatısı altında yer alan herkes Kürt
siyasetini destekliyor denilerek HDP içindeki her kesimi ve dostlarını da
hedefliyorlar. Onlara göre HDP, PKK ile eşdeğerdir. Kısacası HDP’nin içinde
birçok renklilik durumu söz konusudur ancak HDP’ye karşıt olanlar bu çok
renkliliği tek kalıba sokmaktadırlar.
Sadece HDP’yi değil, aynı şekilde DBP’yi de hedeflerine
almışlardır. Kürdistan’daki belediye eşbaşkanlarının hepsini hedef almış
durumdalar. Amaçları Kürtleri siyaset dışı bırakmak, Kürtlerin dostlarını da
tasfiye etmektir. Ayrıca demokratik ve sol muhalefeti de sindirme amacındalar.
Yapılan saldırıların temelinde bu nedenler yatmaktadır. Hem Kürt siyasetini
kırımdan geçirmek hem de Türkiye sol hareketini ve sistem dışı bırakılıp da
HDP’yle yeniden siyasette fırsat bulan tüm çevreleri tasfiye etmek istiyorlar.
Dikkat edin 7 Haziran seçimlerinden sonra AKP’den kimse
HDP’yle oturmamıştır. Çünkü HDP’nin meşru olmasını istemiyorlar. En nihayetinde
yasa çıkarıp onları tutuklamışlardır. Türkiye’nin üçüncü büyük partisinin eş
genel başkanını tutuklamışlar. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Kürt
milletvekilleri dışında hiçbir partinin milletvekilleri bu kadar baskıya maruz
kalmamışlardır. Kürt parlamenterleri dışında hiç kimse böyle bir uygulamaya
tabi tutulmamıştır. Türk cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman polislerin
yakasından tutup zindana attığı milletvekili görülmemiştir. Birincisi ‘94
yılında DEP’li Kürt milletvekillerine yapıldı, bir de şimdi HDP
milletvekillerine yapılıyor.
Şehir Direnişlerinde Kürt Gençleri Kahramanlık Destanları
Yazmıştır
“AKP devletinin amacı diz çöktürmektir. Bunun için
demokratik öz yönetim direnişlerinin ilanı yerinde ve anlamlı bir karardır. Öz
yönetim direnişleri, mahallelerin tutulması ve toplumsal bir direniş şeklinde
gelişmesi gerçekten çok anlamlı bir çıkıştır. Esasen başta silahı öne
çıkarmadan, toplumsal bir direniş şeklinde gelişmesi tasavvur ediliyordu. Ama
bazı yetersizlikler yaşandı. Türk devletinin barbarca yaklaşarak şiddet ve
savaşı öne çıkarması, süreci böyle bir yöne evriltti. Başta Kürt gençlerinin ve
mahalle halklarının öncülüğünde Molotof, vb. çapta küçük silahlarla kendini
savunma amaçlı başladı. Sonrasında 14 Aralık’ta ordunun devreye girmesi öz
yönetim direnişlerinin seyrini değiştirdi. Bu aşamadan sonra ya geri çekilme
olacaktı ve bu daha kötü olmasına neden olacaktı ki AKP zaten teslim almak,
ezmek istiyordu ya da direnişin daha da güçlendirilmesi gerekiyordu. Düşman
burada bir hesap yaptı ve karın düşmesiyle birlikte harekete geçti. Bu şekilde
gerillanın destek vermesini engellemek istedi. Tabii ki gerillanın destekleri
oldu ama bunlar istenilen düzeyde olmadı. Orada kimi yetmezlikler de yaşandı.
Bazıları sanki ‘her şey güllük gülistanlıktı da şehirlerde
başlayan savaş bunu tersine çevirdi’ diye yansıtıyorlar. “Bu strateji doğru
muydu, değil miydi diye tartışanlar var. Bu tartışmalar doğru değildir. Başta
da belirttiğimiz gibi düşmanın bu kentleri yerle bir etme ve diz çöktürme gibi
bir savaş konsepti zaten vardı. Planları kamuoyuna da sızdı. Bu kentlerin
hepsini insansızlaştırıp yıkmak üzerine planları vardı. Hatta bu kamuoyuna
yansıyan “Çöktürme Planı’nda 10-15 bin insanın öldürülmesinden söz ediliyor.
Yani düşman saldırdı halk da buna karşı kendini savundu. Gençlerin direnişi bu
şekilde gelişti. Halk Savunma Güçleri de 14 Aralık’tan sonra destek vermeye
başladı. Bu destek direnişin daha örgütlü yürütülmesi içindi. Bu süreç böyle
gelişti. Fakat gerekli ve anlamlıydı. Eğer böyle olmasaydı devlet daha fazla
yıkım geliştirecekti. Bir direniş gelişti, bu direnişte bir tutum ortaya çıktı.
Cizre, Sur ve Hezex’te başlayan Gever, Şırnak ve Nusaybin’de yükselen bu
direniş tutumu çok anlamlıydı. Tabi sadece bu şehirler değil, Silopi, Farqîn,
Kerboran, Derik, Varto, Bismil, Van, Siirt ve daha birçok şehir daha direndi.
Tabi bu direnişin yetersizlikleri var mıydı bu daha sonra değerlendirilecek
bir konudur. Ama burada onurlu bir Kürt tutumu vardır. Yine bu duruşa karşı
düşmanın barbarlığı vardır. Bu barbarlığa karşı da büyük bir kararlılıkla
ortaya konulan tavır vardır. Daha önce de belirttiğim gibi Sur’da Çiyager
arkadaşın öncülüğünde yükselen duruş, Cizre’de Mehmet Tunç ve Ruken Hoserî
arkadaşların öncülüğünde gelişen tutum, hakeza Silopi’de Pakize Nayır, Sevê,
Fatma ve diğer arkadaşların geliştirdiği duruş, anlamlıydı ve önemli olan bu
ruhun temsil edilmesiydi.
Nusaybin komutanı Xebatkar, Hezex’in komutanı Çeko, Gever’in
komutanı İslam arkadaşların geliştirdiği duruş kahramancadır. Bir Kürt kadını olarak
Şırnak’ın komutanı Zeryan yoldaş, gösterdiği tutum ve geliştirdiği taktik ile
düşmanın Şırnak’ta bir sendrom yaşamasına neden oldu ve bu sendromu asla
unutmamasını sağladı. Bakın şimdi Bab’a giremiyorlar. Nusaybin’e 6 ayda
girememişlerdi. Yine Şırnak böyleydi, diğer yerler de böyleydi. Unutmayalım ki
düşman burada barbarlık yaptı, halkın ekmeğini, suyunu, elektriğini ve tüm
yaşam kaynaklarını kesti. Bu biçimde halkı göç etmeye mecbur kıldı. Ama yine de
direniş sürdü. Burada gerçekten bir kahramanlık destanı yazıldı.
Bundan önce Kürdistan tarihinde böyle bir şey yoktu. Böyle
bir şeyi kimse görmemişti. Daha önce de çeşitli serhildanlarda kentler
tutulmuştu ama ancak bir gün dayanabilmişlerdi. Bunun gibi aylarca süren bir
direniş olmamıştı. Direniş ağustos ayında başladı Mayıs ayının sonuna kadar
bazıları 6 ay, bazıları 8 ay, bazıları 10 ay sürdü ve onurlu Kürt gençleri
mahalleri savundular. Bu çok anlamlı bir direnişti. Soykırım siyasetine karşı
onurlu bir Kürt duruşuydu. Çiyagerlerin, Çekoların, Zeryanların, Xebatkarların
sergilediği bu ruh bizim için zaferi müjdeleyen bir ruhtur. Xebatkar yoldaşın
Nusaybin’de geliştirdiği taktik düşmanı felç etti. Türk ordusu ne yaptı ama
şehre giremedi sonra uzaktan kenti yıkmayı hedefledi. Bu komutan yaralandıktan
sonra, yanında olan 4 arkadaş kendisini bırakmak istemiyorlar. O da “beni
bırakın, oyalanmayın, gidin diyor. Fakat yoldaşları onu terk etmeyeceklerini
belirtiyorlar. Xebatkar arkadaş kendisiyle beraber onların da imha olma riskini
görünce onlardan biraz uzaklaşarak bombasını kendinde patlatıp şahadete
ulaşıyor. Ama bu şekilde yanındaki 4 savaşçısının kurtulmasını sağlıyor. Bu
arkadaşlar böyle komutanlardır. O şehirlerde Kürt halkının yıllarca başı dik
bir şekilde zafere yürüyebileceği büyük bir ruh yaratıldı. Bu böyle bir
direniştir.
Şehirlerde Yenilen AKP, İntikamını Binalardan Almak
İstiyor
“Nusaybin ve Şırnak’taki direnişçiler sağlam bir şekilde
çekildiler. Türk devleti direnişçilerin çekildiklerini bilmesine rağmen
binaları ve kentleri tümünü hedef alarak yıktı. Yani savaşçılar çıktıktan sonra
o mahalle ve kentleri yıktılar. Türk devleti böyle bir anlayışa sahip adeta
bina ve kentlerden de intikam almak istedi. Direnişin izlerinin kalmaması için
kentleri yerle bir etti. Amaçları bu tarihi direnişten geriye hiçbir izin
kalmamasını sağlamaktı. Bu direniş akıllarına geldikçe korkudan titriyorlar.
Böyle tarihi bir direnişti ve bu direniş devam ediyor. Fakat
yöntemin değişmesi gerekiyor. Böyle barbar bir düşmanın karşısında nasıl
savaşılacağına dair büyük dersler çıkarıldı. Bu direnişten de anlaşıldığı
kadarıyla -ki bunun tartışmaları devam ediyor- eğer gerekli dersler çıkarılsa
böyle barbar bir düşmanın karşısında başarı elde edilebilir. Aslında bu,
zaferin yolunu da açığa çıkarmış oldu. Burada sergilenen taktik ve ruh bunu
açıkça gösterdi.
Tabi direniş sürecinde ve öncesinde inşanın
geliştirilmemesi, vb. eksiklikler, yine halkın içinde tereddüt yayan orta
sınıfların etkileri de oldu. Yine öncü kadrolar rollerini oynamadılar.
Yurtsever halkımızın böylesi bir sürece tam olarak hazırlanmadığı görüldü.
Yasal-demokratik siyaset de bunun uzağında durdu kendisini katmadı. Bu da
toplumda tereddüt oluşmasına neden oldu. Kısacası hazırlıklar yeteri kadar
yapılmamıştı. Eğer hazırlıklar olsaydı düşman silahı ne kadar öne çıkarsaydı da
toplumsal olarak daha etkin cevap verilebilecekti. Ancak tüm eksikliklere
rağmen halkımız hareketi yarı yolda bırakmadı büyük fedakarlıklar gösterdi.
Düşman şimdi “başarılı oldum yendim diyor. Şırnak’taki
mahallelere bakılırsa düşmanın ne kadar başarılı olup olmadığı anlaşılır.
Oralara bakılınca sadece düşmanın barbarlığı görülüyor. Burada bir
sömürgeciliğin olduğu ve barbarlık yaptığı anlaşılıyor. Burada düşmanın bir
başarısı yoktur başarısızlığı vardır. Zaten buradaki başarısızlığı aklına
gelmesin diye bu mahalleleri ortadan kaldırmak istiyor.
Halkımızın Sıkıntılarını Derinden Hissediyoruz
“Tabi halkımız birçok zorluk yaşadı. Evsiz barksız kaldı.
Özellikle direnişin en son sürdüğü Şırnak ve Nusaybin’de düşman adeta intikam
alırcasına mahalleleri yıktı ve uzun süre halkın şehre girmesine izin vermedi.
Bundan dolayı halkımız perişan oldu. Halkımızın içinde bulunduğu durumdan
haberimiz vardır. Bu vesileyle direnişin geliştiği tüm kentlerdeki halkımızı
selamlıyorum. Sıkıntılar çektiğinizi biliyoruz. İnanın sizin yaşadığınız
sıkıntıları en derinden hissederek yaşıyoruz. Bu sıkıntıları hafifletip ortadan
kaldırmak için daha fazla çalışmamız gerekiyor. Bu konularda kimi gecikmeler
oldu. Bunun farkındayız. Bu hususlarda bazı eksiklikler yaşandı. Şırnak için
daha çok yardım-destek verilebilirdi. Zamanında gerekli müdahaleler yapılmış
olsaydı, eminim ki sonuç değişirdi. Ama inanıyorum ki bu durum üzerinde çabalar
vardır. Halkımızın içinde bulunduğu ittifakın, bütün bu zulüm ve zorbalıkları
aşacağına inanıyorum. Şırnak, Nusaybin, Sur, Cizre, Gever, Farqîn, Hezex,
Dêrik, Kerboran, Silopi ve Varto direnişleri halkımızın onurudur. Bu direnişler
halkımızın en büyük kazanımlarıdırlar. Bu direnişlerde destansı bir şekilde yer
alıp şehadete ulaşan tüm insanlarımızı saygıyla anıyor ve onlara verdiğimiz
sözü yineliyorum.
Kürtler Sorunlarını Diyalogla Çözmeli
“İçinde bulunduğumuz dönem halkımızın kaderinin
belirleneceği önemli bir dönemdir. Böylesi bir dönemde Kürt halkının birliği
her zamankinden daha değerlidir. Bu konuyu stratejik bir biçimde ele alıyoruz.
Bundan dolayı var olan tüm sorunları diyalogla çözmek istiyoruz. İçinde
bulunduğumuz dönemde birbiriyle düşman olanlar bile sorunlarını tartışıp
diyalogla çözmeye çalışmaktadırlar. Biz de Kürt halkının içteki ve dıştaki tüm
sorunlarını diyaloglar ile aşmasından yanayız. Bu sorunlar aşılmasa bile,
mutlaka bir platform, ortak çatı kurmak zorundayız. Bu anlamda halkımızın
geleceği açısından ulusal birlik çok önemlidir. Verilen bunca şehidin kanının
boşa akmaması için Kürt halkı olarak ulusal bir birliktelik içerisinde olmak,
her zaman halkımızın çıkarına olan bir şeydir.
Ancak Neçîrvan’ın Şengal hakkında yaptığı açıklamalara
hiçbir anlam veremedim. Neden böylesi bir üslupla bir açıklama yapmak zorunda
kalmış, hala anlamış değiliz. Zaten aramızda bir görüşme durumu söz konusudur.
Biz aramızdaki bu tartışmaların sonuçlanmasıyla birlikte HPG olarak güçlerimizi
çekeceğimizi zaten kendilerine açıkça söylemişiz. Bunu ilk defa burada
açıklıyorum. Buna rağmen, sayın Neçîrvan’ın neden böyle bir üslupla konuştuğunu
bilemiyorum. Ya son süreçteki tartışma, görüşme ve gelişmelerden haberdar
değildir ya da tüm bunlardan haberi olmasına rağmen bu durumu bozmak
istiyordur. Bu iki ihtimalden hangisi bu konuşmayı yapmasına neden olmuşsa, bu
durumu izah etmesi gereken kişi kendisidir. Zaten böylesi bir açıklamaya hiç
ihtiyaç yoktu. Bir de hiçbir Kürt siyasetçinin ağzına almayacağı kelimeleri
kullanması bir talihsizliktir. “Şiddet kullanırız ne demek? Birakûjî, yani
kardeş kavgası demektir. Yani şimdi kardeş kavgasını mı geliştirmek istiyor!
İçinde bulunduğumuz yüzyılda sorunları bu şeklide çözmeyi mi düşünüyor? Bu
mesajı kime dönük veriyor? Bilinmeli ki tehditle kimse sonuca ulaşamaz. Tarihte
bunun birçok örneği de vardır PKK tehditlerle geri adım atacak bir hareket
değildir. Belirttiğim gibi insan bu duruma anlam veremiyor.
Yine de bunlara dayanarak bir krize yol açacak durumda
değiliz. Kaç gündür takip ediyorum ve bu durum hakkında oldukça fazla yorum
yapıldığını görüyorum. Yine de insanın tüm sorun ve sıkıntıları diyalog yoluyla
çözmede ısrarlı olması gerektiği kanısındayım. Bu çok önemlidir. Böylesi
yanlışlara düşülmemesi gerekir. Kürdistan Federe Bölgesi’nin Sayın Başkanı’nın
bu konuda ağırlığını koyacağına inanıyorum. İnisiyatif ve bütünlük içinde
sorunlarımızı çözebileceğimiz kanısındayım. Böyle bir konuşma oldu diye, bu,
sürecin kaybedileceği anlamına gelmiyor. Uyumlu bir biçimde ve diyalogla tüm
sorunlarımızın çözümü birinci gündemimiz olmalıdır. Kürt siyaseti tecrübe sahibidir.
Bizim de, KDP önderliğinin de bu konuda tecrübeleri vardır. Bütün dünya şu an,
“acaba Kürtler çağdaş yöntemler ve diyalogla mı sorunlarını çözecek yoksa eski
pratikler tekrar mı yaşanacak diyerek bu sorunu izliyor. Tabii ki geçmişten de
aldığımız tecrübelerden yola çıkarak daha yapıcı yol ve yöntemleri kendimize
esas almalıyız.
Akp’den Korkmuyoruz
“AKP devleti şu an sürekli bir şekilde, “Şengal ikinci
Kandil olacak diyerek gündemleri farklı noktalara çekmeye çalışıyor. Bu konuda
her şeyden önce şunu belirtmeliyim ki, Şengal’in coğrafik koşulları zaten
ikinci bir Kandil olmaya elverişli değildir. Uzak ve her tarafı ovalık bir
yerden bahsediyoruz. Yeri gelmişken belirteyim Türk devletinin bizim için yeni
olmayan bir şekilde kullandığı tehditvari üsluptan hiç de korkmuyoruz. Farklı
amaçlarına ulaşmak için Türk devletinin bu tür senaryolar uydurduğunu
biliyoruz. Burada bilinmesi gereken, AKP’nin, kim olursa olsun Kürtler hakkında
iyi niyetli düşünen bir yapı olmadığıdır. Biz bunu biliyoruz ve bunun önünü
almak istiyoruz. Tabii ki diyalog ve siyasi bir dilin kullanılması bizim
açımızdan esastır. Belki bazıları yapılan bu tür tahrik edici açıklamalara
keskin tepkiler vermemizi umut edebilirler. Çünkü konuşmanın üslubu tepkiyi
gerektiriyor. Ancak yanlış yanlışla çözülmez. Bu nedenle tepki değil
soğukkanlılıkla diyalog kurmak ve bu temelde çözümü esas almak gerekiyor.
Umarım Kürt siyaseti olarak kendi aramızdaki sorunları bu temelde ve birlikte
çözebiliriz.
2017 Halkımızın Başarı ve Özgürlük Yılı Olacaktır
“2016 yılının büyük bir mücadele ve direniş yılı olduğunu
dile getirdik. Bu yıldan çıkardığımız tecrübeden yola çıkarsak, 2017 yılının da
büyük bir mücadele yılı olacağı şimdiden görünmektedir. Bugün Erdoğan
öncülüğündeki AKP-MHP ittifakı kılıcını çekmiş ve Kürtlerin önüne set çekmek
istiyor. Buna karşı doğru yöntemlerle direnmeliyiz. Özellikle halkımız bu
dönemi iyi irdelemeli ve kendini buna göre örgütleyebilmelidir. Bugüne kadar
belki dönemsel olarak yumuşayan ve insanı yanıltabilecek süreçler vardı ama şu
an her şey nettir.
Herkes kendini örgütlü bir hale getirmelidir. Kürt gençleri
kendilerini örgütlemelidirler. Üniversitelerde, sokaklarda, mahallelerde
kısacası nerde olursa olsun kendilerini örgütlemeleri gerekmektedir.
Birbirlerine ulaşıp guruplarını oluşturmaları gerekir. Bunun yanında
kendilerini de savunabilmelidirler. Kürt kadınları mücadele, demokrasi ve
özgürlük gücüdürler. Bu güçlerini toplumu da pozitif anlamda etkileyecek
şekilde kullanabilmeliler. Bunun için de örgütlenmeliler.
Düşman, halkımız örgütlenemesin diye baskılar uyguluyor,
kurumlarını kapatıyor, yöneticilerini tutukluyor. Ama kalanlar her bir evi bir
kuruma dönüştürebilir ve çalışmalarına devam edebilirler. Yani çalışmak
şarttır. Eğer bir mahallede kendini iyi örgütler ve dayanışmayı geliştirirsen,
o mahalle kolay kolay düşmez. Çünkü o mahallede yaşayan insanlarımız bir irade,
tavır ve tutum sahibi olacaktır. Her yerde bunu geliştirmeliyiz. Halkımızın
örgütlü bir tavır sahibi olması gerekir. Bugün Önderliğimiz bir duruş ve tavır
sahibidir ve mücadele vermektedir. Kürt halkı topyekun bir şekilde mücadele
içerisindedir. Cezaevlerindeki yoldaşlarımız mücadele içindeler. Aynı şekilde
gerilla direniş halindedir.
Şunu iyi bilmeliyiz ki düşmanımız irademizi yerle bir etmek
istiyor. Eğer bu durumu kabul etmiyorsak, bizim de ona göre örgütlenmemiz
gerekir. Kendimizi örgütlemeliyiz ve tavır sahibi olmalıyız. Sokaklarda
insanlarımızı para ve pulla düşürmeye, ajanlaştırmaya çalışıyorlar. Bilinmeli
ki Kürdistan’da sömürgeciliğin günleri sayılıdır. Kimse bu düşmana inanmamalı
ve kölesi durumuna gelmemelidir. Düşman saldırıya geçmiş ve biz de direniyoruz.
Kimse mücadele saflarını zayıflatmamalı.
Düşman bekçilik ve koruculuk sistemini geliştirerek Kürdü
Kürde kırdırtmaya çalışıyor. İster korucu olsun, ister bekçi kimsenin bu oyuna
gelmemesi gerekir. Yarın o mahallenin gençleri bir kalkış gerçekleştirirlerse
bekçilerle karşı karşıya gelecekler. Tek tek tüm sokaklara bekçi yerleştiriyorlar
ki bu bekçiler gençlere hedef olsunlar. Böyle olmaz. Kimse kendini bu duruma
düşürmemelidir. Yani herkes kendine sahip çıkmalıdır. Öyle insanlarımız var ki,
ekonomik açıdan çok yoksuldur hatta bazı insanlarımızın içinde bulunduğu
duruma insanın yüreği dayanmıyor. Ancak içinde bulundukları tüm zorluklara
rağmen onurlarını ve şereflerini koruyorlar. Bu çok önemlidir. Halkımızın
onurunu koruması kadar bize gurur veren bir şey yoktur.
Tabi gerillaların ve de ister yurt içinde isterse de
yurtdışında olsun tüm çalışanların şunu bilmesi gerekir: İçinde bulunduğumuz
dönemde sıradan yöntemlerle mücadele yürütülemez. Şu an düşman tüm savaşı,
istihbarat ve teknik ile yürütmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla bugünkü
mücadeleyi de bilinçle ve profesyonel yöntemlerle yürütmelisin. Yani
profesyonel olmazsan savaşamazsın. Eğer profesyonel değilsen bir mahalleye
girip örgütleyemezsin. Gizlilikte, örgütlenmede ve disiplinde uzman olmak
gerekir. Kim ki partiye doğru temelde yaklaşır, Önderlik çizgisini esas alırsa ve
kendini derinleştirirse kim ki Xebatkar, Azad, Devrim ve Çiyagerlerin ruhunu
doğru bir şekilde kavrarsa, bu savaşta ancak onlar bu işin hakkından
gelebilirler. Böylesi zirvesel dönemlerde güçlü bir tutuma, kararlılığa ve
cesarete ihtiyaç vardır ama her şeyden önce bilinçli ve ustaca hareket etmek
gereklidir. Gerilla ve örgütsel alandaki kadrolarımız böyle hareket ederse ve
halkımız da örgütlü bir duruş içerisinde olursa, mutlaka zafere ulaşacağız.
Bugün halk ve hareket olarak tek başımıza değiliz. Bugün Türkiye
sol hareketiyle, demokratik kesimlerle, Alevi halkımızla ve ötekileştirilen tüm
kesimlerle ortaklık yapabilir, birlik geliştirebiliriz. Hem Kürt toplumu ve
siyaseti olarak bir birliktelik olmalı, hem de Türkiye halklarıyla kurulacak
bir birliğe önem vermeliyiz. Örneğin şuan Rojava’da yüzlerce Arap kökenli insan
YPG ve YPJ saflarına katılıyorlar. Ne güzel ve takdir edilesi bir durumdur.
Demek ki orada bir başarı vardır. Şuan Suriye Demokratik Güçleri’nin genelini
Arap kökenli savaşçılar oluşturuyor. Demek ki klasik perspektifin dışında,
demokratik ulus perspektifini baz alırsan başarırsın. Bu dönem böyle bir
dönemdir.
Yani Kürtler önce her parçada kendi içlerinde birliklerini
kurmalı ve ulusal birliği geliştirmeli aynı zamanda demokratik, barışsever ve
Kürt halkının haklarını tanıyan tüm kesimlerle de ittifak kurmalıdır. Fars,
Türk veya Arap olmaları fark etmez. Demokratik ulus perspektifiyle hareket
etmeliyiz. Eğer Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da bu perspektifle hareket eder ve
2016 yılından çıkardığımız tecrübeler temelinde 2017 yılına yaklaşırsak, biz bu
faşizm dalgasını kırabiliriz. Böyle olursa ancak demokrasi ve özgürlüklerin önü
açılabilir.
İnanıyoruz ki Önder Apo’yu ve Kürdistan’ı özgürleştirme,
Türkiye’yi demokratikleştirme yürüyüşünde kararlı bir şekilde hareket edersek,
2017 yılı demokrasi, özgürlük ve başarı yılı olacaktır. Umudumuz ve inancımız
bu yönlüdür. Bu temelde bir kez daha herkesin yeni yılını kutluyor, 2017
yılında başarılar diliyorum.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html