• kurdî
  • Turkish
  • الرئيسية
  • اخبار
  • مقالة
  • بحث
  • التحليل السياسي
  • حقائق
  • الكل
    • الدراسات الاستقصائية
    • الإعلانات
    • ريبورتاج
    • المحررين
    • علم البيئة
    • اقتصاد
    • المرأة
    • الشبيبة
    • الصحافة الاجنبية
    • تاريخ ولغة كوردستان
    • من نحن
    • تصريحات صحفيه
    • تحديثات
    • التاريخ
    • وثائقي
    • نصوص
    • من القارئ
    • وجهات نظر
    • المشاركات
    • تكنولوجيا
    • حقائق
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
  • الرئيسية
  • اخبار
  • مقالة
  • بحث
  • التحليل السياسي
  • حقائق
  • الكل
    • الدراسات الاستقصائية
    • الإعلانات
    • ريبورتاج
    • المحررين
    • علم البيئة
    • اقتصاد
    • المرأة
    • الشبيبة
    • الصحافة الاجنبية
    • تاريخ ولغة كوردستان
    • من نحن
    • تصريحات صحفيه
    • تحديثات
    • التاريخ
    • وثائقي
    • نصوص
    • من القارئ
    • وجهات نظر
    • المشاركات
    • تكنولوجيا
    • حقائق
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
Anasayfa اقسام من القارئ

Kapitalizm, fabrika ayarlarına mı dönüyor?

Yayınlayan Lekolin
15 مارس 2020
Kategori: من القارئ
263 3
A A
Kapitalizm, fabrika ayarlarına mı dönüyor?
Facebook İle PaylaşınTwitter İle Paylaşın
FacebookX

11 Şubat 2017 Cumartesi Saat 08:45

Sanayi devrimi ve sonrasında giderek tüm dünyaya yayılan kapitalizm, içinden geçilen süreçte çok derin yapısal krizler yaşamaktadır. Doğası gereği krizli, kaoslu bir yapıya sahip olan Kapitalizmin mevcut sorunları yaşaması ve tüm insanlığa yaşatması yeni bir olgu olmamakla birlikte, son çeyrek yüzyıldır yaşanan kriz durumu eski krizlerden farklılıklar arz etmektedir

20. yüzyılda 2 dünya savaşı, birçok irili, ufaklı bölgesel
savaşların müsebbibi olan kapitalist modernist sistem Sovyetler Birliği’nin
1990’ların başında dağılmasıyla birlikte her ne kadar zaferini ilan etse de,
yeni duruma hazırlıklı olmadığı ve bu yeni durumun görünür kıldığı sorunlara
çözüm projesi geliştiremediği çok kısa bir sürede anlaşılmıştır.

İki kutuplu dünyada bloklar arasında yaşanan soğuk savaş ile
şekillenen yer küre, küreselleşme adı verilen yeni bir süreç ile yeniden dizayn
edilmeye başlandı. Bu yeni dizaynın öncüsü rolünü üstlenen ve kendini dünyanın
süper gücü olarak tanımlayan ABD, NATO’daki ortakları ve birçok irili ufaklı
bölgesel gücü de yanına alarak kapitalizmin nihai zaferi için, başta Ortadoğu
olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde birçok operasyon gerçekleştirdi. Bu
operasyonlar kimi zaman askeri kimi zaman siyasi ve kimi zaman ise ekonomik bir
görünümde oldu. Bununla birlikte tamamlayıcı bir etken olarak kapitalist
modernist sistemin tüketim toplumunu yaratmak için sanat, kültür, edebiyat
alanlarında da baş döndürücü bir hızda adımlar atmaya girişti.

Bu adımlar ile yeni pazarlar açmaya çalıştı, ürettiği
malları dünya piyasalarında dolaşıma sokarak bir taraftan astronomik rakamlarla
ifade edilebilecek kârlar elde etti, diğer taraftan ise tüm dünyada
hegemonyasını tanzim etmeye başladı. Ancak 2000’li yıllar ile birlikte ortaya
çıkan sistemsel aksaklıklar, tarihsel gidişatın kapitalist sistem ve onun öncü
güçlerinin istem ve beklentileri doğrultusunda seyretmeyeceğini ortaya çıkardı.
2000-2002 yılları arasında tüm dünyada yaşanan ekonomik krizler, dünya
piyasaları ve elbette bu piyasaların nabzını ölçen uluslararası borsalarda
deprem etkisi yarattı. Birçok ülkede enflasyon rakamları çift hanelerin üst
bantlarında seyretmeye başladı. Yine iç ve dış borçlar sorunu birçok ülkenin
kendini yürütemez hale gelmesine yol açtı. Bu şekilde tarihte belki de ilk defa
iflas eden, batan devletlerden söz edilmeye başlandı.

Öte yandan 2001’de El Kaide tarafından ABD’deki İkiz
Kulelere yapılan saldırı günümüzde de devam eden ve 3. Dünya Savaşı olarak da
adlandırılan kanlı bir süreci başlatmış oldu. Afganistan’da Sovyet işgaline
karşı ABD ve müttefikleri tarafından desteklenen ve başında Yemen asıllı zengin
bir Suudi Arabistan vatandaşı olan Usame Bin Ladin’in bulunduğu El Kaide’nin
yaptığı bu saldırı ile ilgili kayda değer birçok iddia ortaya konulsa da, bu
saldırının amacı, nedeni ve perde arkasında bulunan güçler kuşkusuz halen
tartışılıyor ve tartışılmaya da devam edecek. Ancak tüm bu tartışmalardan ayrı
olarak bu saldırının ciddi bir tarihsel dönüm noktası olduğu bir gerçektir.
Adeta kapitalizmin yaşadığı ve daha da derinleşecek olan krizinin bir anlamda
beyanı gibidir.

Bu saldırının hemen ardından başlayan Afganistan ve Irak
savaşlarıyla, bu ülkelerdeki Taliban’ın Selefi ve Saddam’ın Baas rejimleri
yıkılıp “Uyumlu ve “Demokratik rejimler kuruldu. Ancak bu müdahaleler mevcut
sorunları daha da arttırmaktan ve çıkmaza sokmaktan başka bir sonucu doğurmadı.
Irak fiilen üçe bölünürken, Afganistan’da yoğunlaşan El Kaide yapılanması
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da Eş-şebab, Boko Haram, DAİŞ, El Nusra vb. kanlı ve
uygulamalarıyla tüm dünyanın nefretini kazanan yapılanmaların ortaya çıkmasının
zemini oldu. Tüm bu gelişmelerle birlikte insanlığa beşiklik eden Ortadoğu bir
kez daha kan deryasına dönüşmüş, birçok ülkede iç savaş yaşanmış, milyonlarca
insan yurtlarından göç etmek zorunda bırakılmış, açlığa, sefalete, gözyaşı, acı
ve travmalar yaşamalarına neden olunmuş, yüz binlercesinin yaşamını yitirmesine
neden olunmuştur. Uluslararası kapitalist güçlerin denetiminde, Türkiye, Katar,
Suudi Arabistan gibi bölgesel güçler tarafından DAİŞ, El Nusra, Fetih Ordusu,
Sultan Murat Tugayları vb. adlar altında örgütlendirilen, finanse edilen bu
çete yapılanmaları Irak, Suriye ve Türkiye’de başta Êzidi Kürtler olmak üzere
farklı inanç, kültür ve etnik kimliğe sahip halklara karşı soykırım saldırıları
geliştirmiştir. Ancak tıpkı Afganistan’da Taliban ve El Kaide örneğinde olduğu
gibi bunların bir uzantısı olan DAİŞ, El Nusra vb. çete yapılanmaları da
kendilerini finanse eden, destek veren bölgesel ve uluslararası güçlere de
saldırmaya başlayınca başta ABD’nin öncülüğünü yaptığı koalisyon güçleri ve
Rusya olmak üzere çeşitli güçlerin hedefi haline gelmiştir. Bu cihadist Selefi
yapılanmalar ile uluslararası kapitalist modernist güçler arasındaki ilişkinin
her ne kadar birbirlerine karşı, uzlaşmaz gibi görünse de simbiyotik olduğu bir
kez daha ispatlanmıştır. Bu cihadist Selefi örgütler amaçlarına ulaşmak için
bölgesel ve uluslararası kapitalist güçlerin desteğine ihtiyaç duyarken,
bölgesel ve uluslararası kapitalist modernist güçler de geniş Ortadoğu
coğrafyasında amaçlarını gerçekleştirmek için kimi zaman bu örgütleri
kullanmakta kimi zaman da bu örgütleri gerekçe göstererek bölgede bulunmasını
meşrulaştırmaya çalışmaktadır.

Ortadoğu’da bunlar yaşanırken dünyanın bütününde de
kapitalist modernitenin yaşadığı kaos ve krizin etkileri yoğun bir biçimde
kendini göstermektedir. İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Avrupa Birliği
çatırdamakta, Britanya’nın AB’den çıkma kararı bunun en önemli göstergesi
olmaktadır. Almanya ve Fransa gibi ülkelerin belirleyici bir pozisyonda
bulunduğu AB, göçmen sorunu, işsizlik, güvenlik sorunu gibi çok ciddi sorunlar
ile yüz yüze gelmiş, ancak bunlara halen kalıcı çözümler üretememiştir. Bununla
bağlantılı olarak birçok ülkede aşırı sağ-faşist partilerin oy oranlarını
arttırdığı, hatta iktidara geldiği görülmektedir. Bu sağa kayma durumu son
olarak ABD’de görülmüş, kadınlara, Müslümanlara ve Güney Amerikalılara dönük
ayrımcı söylemleriyle hem ABD’de hem de tüm dünyada milyonlarca insanın
tepkisini çeken Trump, ABD’nin yeni başkanı seçilmiştir.

Trump’un başkan seçilmesinin çok önemli bir anlamı vardır.
Yarım yüzyıldan daha fazladır kapitalist modernist sistemin öncü süper gücü
olan ABD’nin yeni başkanı olan Trump, gelir gelmez Trans Pasifik Anlaşması’nı
iptal etmiş, Meksika sınırına duvar örülmesini kararlaştırmış, çoğunluğu
Müslüman olan 7 ülke vatandaşlarının ABD’ye girmesini engelleyecek vize
yasağını onaylamıştır. Trans Pasifik Anlaşması, ABD’nin dünyanın birçok
ülkesiyle yaptığı ticareti doğrudan ilgilendirmekte, uluslararası ticareti
şekillendirmektedir. Bu anlaşmanın iptal edilmesi ABD’nin daha içe kapanmacı
bir politikaya yöneleceği anlamına geliyor. 
Kapitalist sistemin öncü gücü olan ABD’nin bu içe kapanmacı politikaya
yönelmesi kuşkusuz kapitalist sistem içinde yer alan diğer ülkeleri de doğrudan
etkileyecek ve benzer bir yönelim içine sevk edeceği beklenebilir. Bu durum
kapitalist sistemin Küreselleşme Projesi’nin tıkandığı, sahipleri tarafından
terk edilmeye başlandığını gösterir.

Tüm bu süreçlerden belki de en karlı çıkan güç, Çin
olmaktadır. Her ne kadar Çin Komünist Partisi tarafından yönetilse ve komünizmi
bir devlet ideolojisi olarak kabul etse de Çin, devlet kapitalizminin en önde
gelen ve güçlü ülkesi durumundadır. Son çeyrek yüzyılda bu doğrultuda önemli
mesafeler alan Çin, sahip olduğu devası insan gücüne de dayanarak dünya
piyasalarını ucuz mallarla doldurdu. Dünyanın hemen hemen her yerine ihracat
yapan Çin, kapitalist sistemin uluslararası ticaret kurallarının hiç birine de
uymayarak, kendisi için paralel (amiyane deyimle korsanvari) bir piyasa
yarattı. Aralarında bağlayıcı, ciddi bir ticaret anlaşması olmamasına rağmen
kapitalist sistemin öncü gücü olan ABD’ye bile yıllık milyar Dolarları bulan
mal ihraç etti. Buna karşılık ABD’den Çin’e yapılan ihracat rakamı yarı
oranında kaldı. Bu durum Çin mallarının dünya piyasalarındaki hegemonyasını
doğurdu. Bir devlet kapitalizmi olan Çin’in Merkantalist özelliği nedeniyle
serbest piyasa sisteminde tüm rakiplerini geride bırakmasına yol açtı.
Denilebilir ki mevcut koşulda serbest piyasa ve Küreselleşme en çok da Çin’in
işine yaramaktadır. Tam bu noktada Davos Zirvesi’ne katılan Çin
cumhurbaşkanının küreselleşmeyi herkesten daha çok savunması, kabul edip
olumlaması sahipleri tarafından terk edilen, sahipsiz bırakılan
küreselleşmenin Batı’dan Doğu’ya doğru eksen kaymasına uğradığının çok çarpıcı
bir örneği olmuştur.

Bu bilgiler ışığında kapitalist modernist dünyada aşırı
sağ-faşist partilerin ve kişilerin peyderpey iktidara gelmesi de anlaşılır
olmaktadır Kapitalist sistemin kurucu ideolojisi olan sağ-faşist çizgiyi
temsil eden partilerin iktidarında kapitalist modernist sistem, sahipleri
tarafından bakıma, onarıma alınmaktadır. Bunu yaparken başvurdukları yöntem ise
kapitalizmin ilk modeli olan Merkantalizm’dir. Siyasi iktidarların başta
ekonomi olmak üzere devlet ve toplum yaşamında çok daha belirleyici olacağı bir
yöne doğru gidilmektedir. Bu şekilde kapitalizmin ideologlarının, serbest
piyasanın görünmez elleriyle kendi kendini düzenleyebileceği tezi de terk
edilmiş olunuyor. Bu görünmez ellerin yerini siyasal iktidarların, devletlerin
demirden yumruklarının alacağı yeni bir döneme giriliyor. Bu durum kapitalizmin
fabrika ayarlarına geri döndüğü, dönmeye çalıştığını gösterir.

Kuşkusuz her ne kadar adına sistemin bakımı, onarımı, dizayn
edilmesi dense de toplumlar için büyük yıkımları, acıları getireceği açıktır.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) yıkılmadan önceki en son
başkanı olan Mihail Gorbaçov’un dünya devletlerinin yeni bir dünya savaşına
hazırladığını söylemesi de bu öngörüyü doğrulamaktadır. Bu savaş çoktan
başlamıştır ve merkezinde de Ortadoğu vardır. 20. Yüzyılda Fransa ve İngiltere
tarafından dizayn edilen Ortadoğu, şimdi de Rusya ve ABD’nin dizayn
mücadelesine tanık olmaktadır. Her güç kendi çıkarlarına uygun olarak
Ortadoğu’yu şekillendirmek isteyecek, bu mücadele dünyanın diğer alanlarına da
nüfus ederek devam edecektir. Kapitalist sistemin öncü güçlerinin aldığı
pozisyonlara bakılarak, uluslararası ticaret sisteminde çok büyük
tıkanıklıkların yaşanacağı, bu sistemin değişim değeri olan Dolar rezervinin
dünya genelinde kriz noktasına geleceği, işsizlik ve açlığın yaygınlaşacağı,
üretimde tıkanmaların yaşanacağı öngörülebilir. Kıtalar arası göçlerin çok daha
artacağı, bunun büyük sosyal ve siyasal alt üst oluşlara neden olabileceği
tahmin edilebilir. Bu durum karşısında aşılması beklenen ulus devlet sisteminin
içe kapanmacı bir karşı refleksle direnç göstereceği, daha da otoriter ve
faşizan bir biçime bürüneceği söylenebilir.

Kuşkusuz bu mevcut durum halkların özgürlük, demokrasi,
adalet ve eşitlik mücadeleleri için de bir zemin yaratmaktadır. Ezilen halklar
ve sınıflar, farklı etnik, kültürel ve inanç toplulukları, kadınlar, gençler
egemenler arasında yaşanan bu mücadele ve çatışmada her hangi bir tarafta yer
almak zorunda değildirler. Üçüncü bir çizgi olarak kendi mücadelelerini
örgütleyip başarılı bir şekilde yürütebilirlerse, dünyayı daha yaşanabilir,
özgür ve adaletli kılabilirler. Kapitalizmin ve onun modernitesinin krizi,
kaosu aynı zamanda ezilen halkların kurtuluşu için büyük bir fırsattır. 21.
Yüzyılda yerelleşme ve yerelin inisiyatifinin daha da artacağı bir durumun
ortaya çıkması çok büyük bir ihtimaldir. Sorun, bu yerelliğin hangi zihniyet ve
projeyle şekilleneceğidir. Yerel ve bölgesel tiranlık rejimleri mi oluşacak,
yoksa tüm farklılıkları gözetecek özgürlükçü, demokratik konfederal yapılar mı
oluşacak? Kuşkusuz bu mücadeleyle belirlenecektir. Önder APO öncülüğünde
gelişen Kürdistan Özgürlük Mücadelesi, dünyamızın içinden geçtiği tarihi
süreçte tüm insanlığın kurtuluşu olan ekolojik, demokratik ve kadın özgürlükçü
paradigma temelinde demokratik konfederal çizgiyi temsil etmekte ve bunun
mücadelesini geliştirmektedir. Kapitalist moderniteye karşı Demokratik
Modernite, kapitalist ekonomik sisteme karşı komünal-topluluklar ekonomisi ve
ulus devlete karşı da Demokratik Konfederalizmi savunmaktadır. Yerinden ve
yeteri kadar bir üretim dışa bağımlılığı azaltacağı gibi yeni özgürlükçü
siyasal, ekonomik ve toplumsal oluşumların ortaya çıkmasına da olanak sağlar.
Dünyanın merkezinde yer alan Ortadoğu’nun kalbi konumunda bulunan Kürdistan’da Kürt
Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın öngördüğü sistemin yegane kurtuluş yolu olduğu
her geçen gün ispatlanmaktadır. Aksi halde ne Kürdistan özgürleşebilir ne de
Ortadoğu ve dünya sorunlarına kalıcı ve halklar lehine bir çözüm üretebilir.
Daha özgür, eşit, adil ve demokratik bir dünyanın yaratılması için tüm
baskılara rağmen korkmamak, cesur ve akılcı adımlarla mücadeleyi büyütmek,
büyük düşünüp büyük kazanmak gerekir.

 

Alişêr Pîran

Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi

www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html

0

21

TR

HE

:” ”

:””

” “,” ”

Etiketler: araştırmaayarlarinadonuyorfabrikaKapitalizmkurdiKurdishkurdistanLekolinMITurkishTürkiye
Önceki yazı

Tarih Şimdidir-Kürdistan Tarihine Özlü Bir Bakış-3

Sonraki Haber

Redhack İhbarcıların Dosyalarını Yayınladı

Benzer Haberler

Batman Belediye işçilerinden AKP-Erdoğan rejimi ve kayyımına İslamiyet dersi
من القارئ

Batman Belediye işçilerinden AKP-Erdoğan rejimi ve kayyımına İslamiyet dersi

15 مارس 2020
Herkes AKP’li olmak zorunda mı? Tabi ki “Hayır!
من القارئ

Herkes AKP’li olmak zorunda mı? Tabi ki “Hayır!

15 مارس 2020
Türkiye Suriyeleşmiyorsa nedeni Öcalan’ın paradigmasıdır
من القارئ

Türkiye Suriyeleşmiyorsa nedeni Öcalan’ın paradigmasıdır

15 مارس 2020
Sonraki Haber
Redhack İhbarcıların Dosyalarını Yayınladı

Redhack İhbarcıların Dosyalarını Yayınladı

Öne Çıkan Yazılar

  • Komünar Sitesi Yayında

    Komünar Sitesi Yayında

    1186 Paylaşım
    Paylaş 474 Paylaş 297
  • Ermenistan 2 Gerillayı Neden Ve Nasıl Teslim Etti

    834 Paylaşım
    Paylaş 334 Paylaş 209
  • Sihad Barzani Komutasında MİT Yeni Üsler Kuruyor!

    1133 Paylaşım
    Paylaş 453 Paylaş 283
  • 30 Yıllık Serxwebûn Arşivi İnternette

    1015 Paylaşım
    Paylaş 406 Paylaş 254
  • İstihbarat ve Türk Devlet Geleneği –DOSYA 1

    994 Paylaşım
    Paylaş 398 Paylaş 249

Önerilenler

Özel Savaş Politikalarının Merkezi Amed

 Kerkük Karışacak! -ÖZEL HABER

2023’te Kürtleri Büyük Zafer TC’yi Yıkım Bekliyor Neden Mi?

MİT Rojava İşgal Operasyonu İçin Urfa’da Arap Aşiretleriyle Toplandı – ÖZEL HABER

Cinayet ve Katliam Çetesi MİT’in Unuttuğu Gerçek

  • Hakkımızda
  • İletişim
  • Tüm Yazılar
KÜRDİSTAN ARAŞTIRMALAR MERKEZİ

© 2020 Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi

Tekrar hoşgeldiniz!

Hesaba giriş

Şifrenizimi unuttunuz?

Tüm alanlar zorunludur

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Oturum aç

Add New Playlist