• kurdî
  • Turkish
  • الرئيسية
  • اخبار
  • مقالة
  • بحث
  • التحليل السياسي
  • حقائق
  • الكل
    • الدراسات الاستقصائية
    • الإعلانات
    • ريبورتاج
    • المحررين
    • علم البيئة
    • اقتصاد
    • المرأة
    • الشبيبة
    • الصحافة الاجنبية
    • تاريخ ولغة كوردستان
    • من نحن
    • تصريحات صحفيه
    • تحديثات
    • التاريخ
    • وثائقي
    • نصوص
    • من القارئ
    • وجهات نظر
    • المشاركات
    • تكنولوجيا
    • حقائق
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
  • الرئيسية
  • اخبار
  • مقالة
  • بحث
  • التحليل السياسي
  • حقائق
  • الكل
    • الدراسات الاستقصائية
    • الإعلانات
    • ريبورتاج
    • المحررين
    • علم البيئة
    • اقتصاد
    • المرأة
    • الشبيبة
    • الصحافة الاجنبية
    • تاريخ ولغة كوردستان
    • من نحن
    • تصريحات صحفيه
    • تحديثات
    • التاريخ
    • وثائقي
    • نصوص
    • من القارئ
    • وجهات نظر
    • المشاركات
    • تكنولوجيا
    • حقائق
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
Anasayfa اقسام المرأة

Kadın Toplumun Yaratıcı Gücüdür

Yayınlayan Lekolin
15 مارس 2020
Kategori: المرأة
256 2
A A
Kadın Toplumun Yaratıcı Gücüdür
Facebook İle PaylaşınTwitter İle Paylaşın
FacebookX

13 Mayıs 2010 Perşembe Saat 07:28

İnsan nasıl insan oldu sorusu ile yola çıkmak istiyorum. Bunun ile yola girersek kadını daha iyi anlar ve istemlerine daha gerçekçi hak veririz.

0

21

TR

:” ”

:””

” “,” ”

” ”

İnsan nasıl insan oldu sorusu ile
yola çıkmak istiyorum. Bunun ile yola girersek kadını daha iyi anlar ve
istemlerine daha gerçekçi hak veririz.

Taş devrinde bilim diye bir şey
yoktu.  İnsan tecrübesi yeni, yeni
birikmeye başlamıştı. İnsan emeği de şimdiki gibi ortak değildi. Bunun için az
zaman harcanıyordu. O zamanda öğrenmek gerekiyordu.

Peki, insanı insan yapan ve
tecrübe sahibi yapan tarih nasıl başladı, nasıl ters yüz edildi.

İnsanlığın ilk gelişme
dönemlerinde insanı yaratan ve var eden onu sosyal ve toplumsal yaşama katan
temel güç kadın değil miydi? Bu nedenle toplumun şekilleniş biçimi anaerkil
biçimde şekillenmemiş miydi?

Günümüzde dillerden hiç düşmeyen
anaerkil süreç nasıl gelişti? Bu sorunun cevabı ile başlarsak   anaerkil topluma damgasını vuran kadının
olduğu açık. Din, hukuk, inanç, edebiyat, sanat, ekonomi gibi olgular kadın
eksenli gelişir. Bu dönemde toprağın işlendiği tarımın geliştiği, el
sanatlarının yapıldığı, çanak çömleğin yaygınlık kazandığı Mezopotamya da ilk
tanrılar kadın olarak tanrıça sıfatları ile yaşamamışlar mıydı?

Kadın eksenli ilkel dönemin ilk
süreci olan anaerkil, hukukunun adil eşitlikçi ve her yönüyle insanın doğal
gelişimini esas alan günümüz koşullarında insanlığı yeniden var ederken önemini
daha fazla anlamak gerekmez mi?

Kadın neden toprak ile eş anlamda
tutulur? Kadın ve toprak arasındaki benzerlikler hangi temellere dayanır.
Toprağın doğurganlığı ve analık güdüsünün getirdiği koruma ve sevgi duygusunu
yaratması daha ilk insanda toprağı ve anayı yüceltmeye götürür.

Sadece buda değil, bereketin,
bolluğun iyiliği yaratan gücün ve yaşamla ilgili tüm kavramların kadın da
somutlaşması kadının yücelmesi ve hafızalara geçmesi önemli temelleri teşkil
eder. Kadının doğurganlığı ve analık duygusu zamanla korumayı sevgiyi ve
bağlılığı getirir. Bu sevgi ilk düşünce tohumu olmuştur. Gerçek şudur ki, tüm
bunlar yazısız tarih ile gömülmek istendi. Erkeğin zihniyeti ile yazılan yazılı
tarihe mal edildi. Ancak bilimsel bulgularda gösterdi bizlere her şey kadında
ve yazılmamış tarihinde gizlidir. İnsanlaşma kadın ile başladı. Erkeği topluma
kazandıranda kadının yaratıcı gücü, enerjisi ve üretkenliğidir. Düşünceyi,
yaşamı yaratan ve var eden kadının ta kendisidir. Kadın toplumun yaratıcı
gücüdür,  doğa toprak anadır. Kadın
tarihi demek buğdaygillerin küçük boylu sığırların meyve ağaçlarının, köy
hanelerinin, dokumanın, kazı çalışmalarının, el değirmenlerinin tarihi
demektir. Saygı temelinde sevginin üretimin emeğin toplumudur. Emek ile
yaratılan ürünlerin ve büyütülen çocukların kurulan ev düzenlerinin tarihi
demektir.

Bu kadar emek sahibi olan kadın
nasıl kaybetti? Gün geldi ki güç olgusu yaratıldı. Gün geldi ki ihanetler,
komplolar insanların belleklerine oturtuldu. Artık insanlar için öç alma güdüsü
çok önemli bir konuyu teşkil etmeye başladı. Öç, intikam ve komploların entrika
duygularının ön plana çıktığı bir dönem başladı insanlık tarihinde. Kadını
vurmak ezmek emeğine konmak erkeğin tüm çabaları içinde yer edinmeye başladı.
Kadının yaratıcı gücü bilgeliği büyücülükle, falcılıkla, entrikalarla,
şeytanlıkla suçlandı. Kadın her yeni günde dıştalanarak toplumsal statüsünü
kaybetmeye başladı. Egemen ideoloji kadınla başlayarak, doğa ve tüm insanlığa
karşı hakimiyetini kurmaya başladı. Dini biçimde kadınları insanları kendine
itaat etmeye başladı. Egemenlikli sistem kendi hakimiyetini her yönlü kurmaya
ve kurumsallaştırmaya başladı. Kendi erkek sistemi ile tekleşen sistemi
yarattı. Kaldı ki kadın kendi insanlık sistemini yaratırken hiçbir biçimde
egemenlikli veya baskıya dayalı geliştirmemişti. Ancak erkekte olan tek şey
zorba ve baskıdır. Kadındaki daha verimli ve kendini her yönüyle üretime
dayandıran inandırıcılığı dahi yüksek olan bir sistem anlayışına sahiptir.
Kadının düşüşü ile erkeğin yükselmesi zora dayalı geliştiği gibi sistemlerinde
de zor üzerine dayandırılarak kurumsallaşır. Erkeğin acımasızlığı vahşiliği
karşısında kadın sürekli tutunabilme arayışında olsa bile hep yenilmeye
uğratılır. Kadına ait olan ve onun izlerini taşıyan ürünler, hakimiyetin el
değiştirmesiyle erkeğin ürünleri olarak yansıtılmaya başlanır. Tarih daha çok
erkek bakış açısı ile yazılmaya başlanmıştır. Kadının yaratıcılığından ziyade
erkeğin yaratıcılığı ön plana çıkarılmıştır.

Egemen güçler bununla da
yetinmedi. Gittikçe eline aldıkları ile de yetinmeyip her şeyi pençelerine
almaya başladı. Gözü dönmüşçesine kadının bütün kutsallıklarına saldırmaya el
koymaya başladı. Egemen ideolojisine dayalı din, ilk çıkışı itibariyle kadını
dıştalamaya başladı. Buda erkeği tatmin etmedi. Din adı altında kadının örtünme
olayları öne çıktı. Kadın fiziksel mi örtülüyordu? Kuşkusuz örtülmek istenen
bilgisi gücü iradesiydi.  Kadının
bilgisinin sınırlandırılıp örtülmesi ve kadının her yönüyle etkisizleştirip hakimiyeti
altına alınmasıdır. O güne kadar doğası ve her şeyiyle insanlık için kutsallık
ile eş değerdeyken artık her şeyi ile kötü görünerek doğası gereği girdiği
aylık kanamadan kaynaklıda kadınlar kirli görülür ve dıştalanır. Kanama süreci
bitinceye kadar sokağa atılır. Ve sokaklara atılan kaçırılır cinsel tecavüze
uğratılır ve ölümle yüz yüze bırakılır.

Artık kadın kaybetmiştir. 
Kadının konumu annelik sınırlarıyla, taşıcı konumuyla tali plana
atılmıştır.  Erkek egemenli ideoloji
kazanır. Her şeyi yaratan, geçmişi sağlayan olur. Bu hep böyle devam etti.  Kadın ne zaman başını kaldırdıysa,  erkek başka bir entrikayla kadını hep vurmaya
çalışmış.  Erkeğin sahtekarlığı,
komploları günümüze kadar süre gelmiştir.                                                                                       
                                                                                                                 Günümüzde
ise,  kadın beli bir gelişme sağlamış
olması söz konusu. Bir çok noktada bir çaba içinde olduğu bir gerçek. Kadının
bilinçliği tekrardan dünyaya barışı ve eşitçiliği sağlayacaktır. Egemen
ideolojinin bunu kendine bir tehlike olarak gördüğünü göz ardı edemeyiz.  Kadınla insanlık kaybetti.  Kadınla insanlık kazanacaktır, bunun farkında
olan erkek, yaşamın her yönüyle kadına saldırmaktadır.  Kadını ölüme götürürken,  ismini intihar koymaktadır. Oysaki çok iyi
biliniyor ki,  kadın intihar etmiyor,  ettiriliyor. 
Egemen zihniyet kadını ölüme sürüklüyor. Özellikle kadın intiharlarında
Ortadoğu da bir artış yaşanıyor. 
Ortadoğu’nun birçok ülkesinde kadınlar büyük bir baskı altında
kaldıkları, kadına karşı şiddet uygulanıldığı biliniyor. Ortadoğu toplumunda
kadın hala ailenin ve erkeğin her sözüne itaat etmesi, gereken bir köle gibi
değerlendiriliyor. Bu korkunç baskıya en küçük bir biçimde buna itiraz
ettiğinde de dayaktan cinayete kadar çeşitli biçimlerde cezalandırılıyor. Bu
cinayetlerin adı da  ‘töre’ yada
‘namus’  cinayeti oluyor. Bir cinayeti  ‘namusluluk’ olarak görmenin, o ülkenin namus
ve ahlak anlayışının tuhaflığını ortaya koyduğu bir başka gerçek tabi.

Aslında kadın intiharlarını birer
cinayet olarak ele almak gerekmektedir. Kadın neden intihar ediyor sorusuna iyi
cevap ararsak anlaşılacak ki, kadının toplumsal konumu onu intihara teşvik
ediyor.  Birazda bu konumu göz önünden
geçirelim ki bakalım nelerle yüz yüze kalıyor.

Kadınların ilerlemesini
engelleyen etmenler politik, 
ekonomik,  sosyal, kültürel,  hukuki, eğitsel ve dini koşullarla yakından
ilişkilidir. Bu unsurlar ailede, 
toplumda, ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeyde kadınlara yönelik
eşitsizlik, haksızlık ve sömürücü koşulların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Kadına verilen statüko tüm ev işlerini yapmak, çocukların bakımıyla uğraşmak vb
olurken, hakkı olan şeylerde ise kısıtlanmıştır. Oysa kadınların yaşadıkları
hak ihlalleri ilk önce ailede özel alanda başlamalı. Okula gidemiyor, bir
meslek sahibi olamıyor,  bir hak hukuka
sahip değil. Kadına yapılan haksızlık, hak ihlali olarak görülmezken, olan
baskıları göz ardı edilmektedir. Örneğin 1948’ de kabul edilen İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi ise kadın bakış açısını hiç hesaba katmadan yazılmış olduğu
için, insan hakları ihlalleri ile ilgili tüm ilhamını ve örneklerini gene
erkeklere ait olan kamu alanından alıyor – ve bu hali ile de kadınları dışlıyor
Cinayet işleyen bir tutuklunun işkenceye tabi olmasını bir insan hakkı ihlali,
olarak tanımlarken,  kadınların binlerce
yıldır uğradıkları aile içi şiddet ve cinsel taciz insan hakları ihlali olarak
görmüyor. Genç kız yada kadının – aile namusunu ihlal ettiği gerekçesi ile öldürülmesini
insan hakkı ihlali kapsamına almıyor. Aslında bu bir iktidar sorunudur. Namus
nedir,  namus kadının toplumsal kurallara
ve erkeğe itaatidir. Namus adı altında kadın yok sayılmaktadır. Toplumun
yarısını oluşturan kadınlar namus kisvesi altında bastırılıyor, hayatın içinde
görünmez kılınıyor ve böylesi erkeğin ev dahil her alanda iktidarını kurması
sağlıyor. 

Aile içi şiddet, iktidar ve güç
meselesiyle bağlantılıdır. Hiçbir iktidar sahibi, sahip olduğu alanı kolayca
bırakmaz. Ben seni öldürürüm, sindiririm, ezerim, senin ancak sınırlarını ve
kurallarını benim koyduğum bir alanda var ederim denilmekte.  Bununla da kadına büyük bir şiddet
uygulanmaktadır.  Örneğin bir genç kız
bir delikanlıyla göz göze geldiği için kardeşi tarafından başı kesilip sokağa
atılması, yada eve tıkatıp ölüme mahkum etmesi, yalnız buda değil para
karşılığında satılması berdel verilmesi tüm bunlar kadının ölüme mahkum edilmesi
değil midir? Şimdi bu nedenlerden dolayı ölen bir kadın, intihar mı etmiş yoksa
öldürülmüş mü? Bu her bir insanın kendine sorması gereken, insancıl bir
sorudur. Aile içi şiddet sadece bizim toplumuzda değil, Dünyanın ileri
ülkelerinde de kadına yönelik yoğun bir şiddet var. Kuşkusuz bizim toplumuz
kadar değildir. Bir köyler de yaşayan kız çocuklarına bakalım, daha 10 yaşını
geçmemiş yaşlı başlı bir erkeğe mal gibi satılmaktadır. Yada uyuşturucuya,
mafyalara satılır başlık parası gibi şeylerle aile için bir ekonomi sağlamış
oluyor. Yani burada mal konumuna düşürülen kadın bir ekonomik geçim kaynağı
olarak görüldüğü için, namus olgusunun önemi buradadır. Kadın kendi isteğiyle
evlenirse yada bekareti kirlenirse, erkek için 
para etmez, bunun için kadınlar ölümle tehdit  edilmekte. Ortadoğu da bu böyledir. Bir
İran’a baktığımızda bir genç kız sevemez, sevdi mi recim edilir. Namus adı
altında kadınlar zindana atılır,  recim
için bekletiliyor ve günü geldiğinde taşlarla vurulup öldürülecek. Bunun adına
da namussuzluk denilmektedir. Peki, o insanları acımadan büyük bir
vicdansızlıkla son nefesine dek taşlamak namussuzluk olmaz mı,  bu olaylara karşı sesiz kalmak namussuzluk
değil midir? Yine İran’da İslam kurallarını ihlal eden kadınlar için topyekun
bir şiddet, baskı, idam söz konusu. Oysa ki, kadını ezen toplumlar fakir kalıyor.
Çünkü bu toplumlar kadının enerjisinden yararlanamıyor. Toplumun yarısı yok
sayılıyor. Çok iyi biliniliyor ki kadınsız gelişim olmaz, kadın olmadan
demokrasi, eşitlik mümkün değil. Bunun için kadın her alanda hak sahibi olması
çok önemli bir husus olmaktadır. Siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomi alanların
da hak sahibi olması gereken ve başta da olması gereken önemli bir konu.  Kadınların bilinçli topluma kazandıracağı
özgürlük eşitlilik olacaktır.

Kadınlar olarak aile içinde, özel
alanda ve kadın-erkek arasında talep ettiğimiz demokrasi, genel olarak insan
hakları ve demokratikleşme sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır. Hukukun üstünlük
ilkesine dayalı demokratik bir toplum düzeninin kurulmadığı, şiddetin egemen
olduğu, militarizmin artarken sivil toplumun kısıtlandığı bir ortamda,  kadının insan hakları ihlallerinin kaynağı
olan ataerkil toplum yapısı giderek güçlenmeye devam edecektir. Özel alanda,
aile içindeki ataerkil yapının çözülmesinin doğal bir sonucu olarak, kamu
alanına eşit yurttaşlar olarak çıkacak olan ve nüfusun hiç de azımsanamayacak
yarısını teşkil eden kadınlar, demokratik ve barışçıl bir toplum düzenin
kurulması sürecine önemli bir katkıda bulunacaktır. Kadın sorunu, toplumsal
kalkınma sürecinin temel taşlarından biridir. Ailede demokrasi olmadan toplumda
da demokrasi olmayacaktır. Onun için kadının eğitilmesi, bilinçlenmesi önemli
bir nokta.  Kadın tekrardan anaerkil
zihniyetine dönmesi bu kadın-erkek arasında, insan doğa arasında eşitlik
kaynağı olacaktır.

 

Ekin Nil

Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi

www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info

 

 

 

 

Etiketler: araştırmakurdiKurdishkurdistanLekolinTurkishTürkiye
Önceki yazı

Güneşimiz ve Biz Kadınlar…

Sonraki Haber

Çima Bê Dengî ?…

Benzer Haberler

Kendini Bilmezlerin Hezeyanları
المرأة

Toplumsal Sorunların Aşılmasında Çıkış Özgürlük Hareketidir

23 نوفمبر 2021
Doğa ve Kadın’ Arasındaki Güçlü Bağa Saldırı
المرأة

Doğa ve Kadın’ Arasındaki Güçlü Bağa Saldırı

13 أغسطس 2021
İktidarların sistemsel krizlerine karşı Devrimci Kadınların Çözümü
المرأة

İktidarların sistemsel krizlerine karşı Devrimci Kadınların Çözümü

1 أغسطس 2021
Sonraki Haber
Çima Bê Dengî ?…

Çima Bê Dengî ?…

Öne Çıkan Yazılar

  • Komünar Sitesi Yayında

    Komünar Sitesi Yayında

    1186 Paylaşım
    Paylaş 474 Paylaş 297
  • Ermenistan 2 Gerillayı Neden Ve Nasıl Teslim Etti

    834 Paylaşım
    Paylaş 334 Paylaş 209
  • Sihad Barzani Komutasında MİT Yeni Üsler Kuruyor!

    1133 Paylaşım
    Paylaş 453 Paylaş 283
  • 30 Yıllık Serxwebûn Arşivi İnternette

    1015 Paylaşım
    Paylaş 406 Paylaş 254
  • İstihbarat ve Türk Devlet Geleneği –DOSYA 1

    994 Paylaşım
    Paylaş 398 Paylaş 249

Önerilenler

Özel Savaş Politikalarının Merkezi Amed

 Kerkük Karışacak! -ÖZEL HABER

2023’te Kürtleri Büyük Zafer TC’yi Yıkım Bekliyor Neden Mi?

MİT Rojava İşgal Operasyonu İçin Urfa’da Arap Aşiretleriyle Toplandı – ÖZEL HABER

Cinayet ve Katliam Çetesi MİT’in Unuttuğu Gerçek

  • Hakkımızda
  • İletişim
  • Tüm Yazılar
KÜRDİSTAN ARAŞTIRMALAR MERKEZİ

© 2020 Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi

Tekrar hoşgeldiniz!

Hesaba giriş

Şifrenizimi unuttunuz?

Tüm alanlar zorunludur

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Oturum aç

Add New Playlist