• kurdî
  • Turkish
  • الرئيسية
  • اخبار
  • مقالة
  • بحث
  • التحليل السياسي
  • حقائق
  • الكل
    • الدراسات الاستقصائية
    • الإعلانات
    • ريبورتاج
    • المحررين
    • علم البيئة
    • اقتصاد
    • المرأة
    • الشبيبة
    • الصحافة الاجنبية
    • تاريخ ولغة كوردستان
    • من نحن
    • تصريحات صحفيه
    • تحديثات
    • التاريخ
    • وثائقي
    • نصوص
    • من القارئ
    • وجهات نظر
    • المشاركات
    • تكنولوجيا
    • حقائق
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
  • الرئيسية
  • اخبار
  • مقالة
  • بحث
  • التحليل السياسي
  • حقائق
  • الكل
    • الدراسات الاستقصائية
    • الإعلانات
    • ريبورتاج
    • المحررين
    • علم البيئة
    • اقتصاد
    • المرأة
    • الشبيبة
    • الصحافة الاجنبية
    • تاريخ ولغة كوردستان
    • من نحن
    • تصريحات صحفيه
    • تحديثات
    • التاريخ
    • وثائقي
    • نصوص
    • من القارئ
    • وجهات نظر
    • المشاركات
    • تكنولوجيا
    • حقائق
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
Anasayfa اقسام المرأة

 Ölümsüz Kahramanlardan Güneş’e Hitap

Yayınlayan Leyla Egid
12 نوفمبر 2020
Kategori: المرأة, مقالات
326 4
A A
Facebook İle PaylaşınTwitter İle Paylaşın
FacebookX

HABER MERKEZİ-Kürt halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde ağırlaştırılmış tecriti kırmak ve özgürlüğünü sağlamak için  gönül fedailiği yapan kadın devrimcilerin bağlılıklarını, “Güneşimiz” diye hitap ettikleri Önder Apo’nun Kürt halkı için ne anlam ifade ettiğini anlamlı sözleriyle ortaya koydu.

“Düşmanın kişiliğimde ve dışarıda oluşturduğu tüm zincirleri kırıyorum, özgürleşiyorum” dedi ve cellatları çıldırtan dolu dolu bir gülüşünü patlattı güzelliğiyle cennet menekşelerini kıskandıran bir kadın gerilla, “Bir dokunabilsem diye başlıyordu” bir diğeri. Gün ağarırken öylesine kayıtsızdı şairin elleri, taze uykuları bölünmesin diye ıssız bir koyakta henüz vurulmuş iki Kürt partizan kadının ılık ensesinde. Sahranın derinliğinde kaybolup giden su sesi peşinde koşan bir ceylanın ayağı tökezliyordu şairin dizelerine: “Ve saçları saçlarımın içinde, biçimi ellerimin biçiminde, gözlerinin rengi gözlerimin renginde, gölgemde yitip gidiyor, tıpkı bir (kuş) gibi gökyüzünde.”

Fırladı ayağa bir üçüncüsü kollarını iki yana açarak, “Çatlamayan tohumun ağacı olmaz. Ağaç gibi ağaç olmayana toprak da sahip çıkmaz” ve devam etti yüzüne kelebek konan bir diğeri gözlerini güneşe dikerek, “Seveceksen tohumun toprağını, toprağın tohumu sevdiği gibi sev”  diye haykırdı.

İpince ve yemyeşil derelerin rengine bürünerek kıvrıla kıvrıla akıp gitmek isteyen saydam gözlerin kıyısında titreşen kristal gözyaşları… “Bir dokunabilsem” tekrarladı sözünün arkasını getirmek ister gibi ama sesi titriyordu, derin kanyonlarda yankılanan lir, çığlığını yitirmiş bir Mardinli kadının bakışları.

Mavi yazmasını eline alarak “Geçebilirdik her şeyden ve hiçbir yerden. Yani bir tabiat kanunu değildi, belki de düşme sevincinin belleğiydi savaş. Öyle yazılmamıştı, ama belki tam da öyle kazınmıştı, içimize kovulmuş çocukların kefeniyle zamanı ölçen çığırtkan bir sessizliğin kırışmış dudaklarıyla. Elhamra kokulu Lorca’nın yeşili Granada kızılına dönüşmeseydi, kızgın namlulara sümbüller sürebilirdi Fırat’ın kıyısında vuruşan iki dünyanın çocukları” sözlü bir bakış fırlattı.

“Sonbahar insan için hüzündür, bizim için ise yarım kalmış bir mevsimdir” dolu dolu gülüşünü sürdüren güzel gerilla.

Ama gözlerini Güneş’e diken “Gözlerini çok seviyordum” dedi ve sonra “Niye biliyormusunuz?” üstünde somutlaşan bakışları yanıtlar gibi; “Çünkü yaşadığım tarih gözlerindeydi. Gidip gelmeyen tüm sevdiklerin gözlerindeydi, her yolumu kaybettiğimde gözlerini düşünürdüm, çünkü gözlerinde bütün yer yüzü haritalarının koordinatları görünürdü. Açlıkların, sevinçlerin, üşümelerin gözlerindeydi, gitmek istediğin yerler gözlerindeydi; Cudi gözlerindeydi, gitmek istediğin şehirdi, dağdı, özgürlüktü gözlerinde, ah koca Cudi, sen ne heybetliydin, ah yoldaşımın gözleri sen nasıl bir coğrafyaydın ki içinde Cudi’yi her an daha da büyütüyor, Dicle gözlerinde daha bir hırçın akıyordu. Gözlerin gözlerimde boğuluyordu, gözlerim gözlerinde ve gözlerin sadece oku diyordu, oku, İsfahan’ı oku, Mardin’i oku, tarihimi oku, Ninova’yı oku, Diyarbekir’i oku, Nuh’u oku Feqiyê Teyran’ın şiirlerini oku. Hala kırmızı medresemden dört cihan göğe yükselen Meleyê Cizirînin aşk kokan kasidelerini, dört bir yanından Botan’ın tarihe inat, asimilasyonlara inat dimdik ayakta kalan dengbêjlerin klamlarını oku.”

Çalıların arasında Güneş’in sulietini görür gibi, suskunluğunda direnen kızıl saçlı olan ise “Sen niye susuyorsun” sorar gibi tüm yürek dinginliği ile “Susmuyorum, susmayacağım” dedi ve devam etti: “Susmuyorum, geceye bakıyor pencerem sadece. Mezopotamya kokuyor yağmur, tenin kokuyor Mezopotamya, yani özgürlük, yani yürek dinginliği ve yokluk ve hüzün ve sessiz bir çığlık…

Çırılçıplak yağmur damlaları ilişiyor resmine.. Gözelerime sorsan yine ‘hiç susmadın ki’ diyecek bu elemli seher deminde, Kürdistan akşamlarında…

Saatin sesini kıskanıyor kalbim, yokluğunda, yokluklarında… Düşünürken sende Newroz kokan baharları, bir kez olsun titreseydi, depremler olmadan içimde. Bir kes olsun hızlanan adımlarıma eşlik etseydi, kırmızısı yüzümün ve sekseydi kalbim upuzun koridorlarında aşkın ve özgürlüğün.

Gece bakıyor pencereme, Arsız sessizliği ve karanlığı, biliyor merdivenlerimdeki boş basamakları. Biliyor da söylemiyor. Ve böylece mahkum ediliyor zihnim anlık teredütlerde tökezlemeye. Birden küle dönüşüyor ateşlerim… Öksüz kalıyorum ve üşüyor yetimliğim. Sen gördün ya…

Bir bulabilsem kendi dilimi, hiçbir dil ailesinden gelmeyen sözcüklerimi, kimsenin bilmediği, ele geçirmediği, kirletmediği. Ama kalbim tutmuyor ki ellerimden ve ben düşüyorum, zihnimin prangası diplere. Düşünürken zülfünü zülüflerin, gül  gülüşlerinde ülkemin sokaklarında korkusuz oynaşmaları çocukların…”

‘Evet gerçekten öyle…’ dedi kara kaşlarını kaldırarak, zeytin tanesi güzel gözlerini açabildiği kadar açan bir diğeri ve tamamlamaya çalışıyordu yoldaşının sözlerini; “

Göğsümün kirişlerine yaslanmış haykırıyorken; hasretin, kurumuş bir çınar yaprağı gibi düşüyor gözlerimin nehrine. Seni düşünürken alnımın damarı çatlıyor bir çıkış yolu bulamıyorum kahrıma.

Dicle’ye haykırıyorken sessizliğim, hayalin süslüyor suyunda, berrak bir Botan deminde uyumuş gibi yorgun kirpiklerine. Gönlünün barikatlarını bir bir yıkıyor damlalar. Ağlıyorsun…

Ağlamak kavuştursaydı, kim sevdası uğruna ölümü göze alırdı ki!

Zin’in isyanı şehri Cizre’yi yakardı olmasaydı ihanet ve aşkı yüreğinin damına çıkıp aklını aldığı vakit.

Veya bir martı, derin dağ koyaklarından bağrına yüklediği rüzgarı iskelede bir karanfilin saçlarına bağlamak için deli divane olup yollara düşer miydi hiç?

Ve Feqiyê Teyran, bir ömür boyu, bir kuşun aşkına yollarca ve dergahlarca ve yorulmadan mutluluklar tükenir miydi hiç. “

Hep birlikte devam ettiler tüm cennet gülüşlü yoldaşlar; “

Önce bir kar tanesi gibi konarsın garip bir dağın yücesine… Varsa içinde bir iş görmenin mutluluğu sevda güneşin eritir seni. Dağları taşları aşarsın, nehirler yol verir sana… Gün gelir ağaçların gölgesinde dinlenirsin. Belki kurumuş bir çınar yaprağı düşer üstüne. Sırtında taşırsın taşıyabildiğin kadar. Ona sevgini verirsin, paylaşırsın hayatı. Sen nereye o oraya. Kaç mevsim geçer bilmezsin. Hem sevgi değil mi mevsimleri unuturan.. Yılar geçer bir de bakarsın ki ulaşmısın denize.

Kavuşmak; karanlık bir tünelin ucundaki ışığa ulaşmak gibidir. Sabır ister. Yürek ister. İnanarak attığın adımların seni ışığa kavuşturur, bir de bakarsın ki o ışık seni bir zamanlar dağ başında eriten sevda güneşindir.

Her zaman geçtiğin yollara özlem çizer, buğulanan camda resmini seyrederdik. Yağmur yağarken dışarıda gökkuşağı çizer, her renge adını verirdik, ama beğenmezdik. Sen renkten öte, sen buluttan öte, sen içimize yağan yağmurdan öteydin. Yakıştırmazdık sana…”

Sonra Newroz ateşiyle tanrıça dansının sahnesine çıkmadan önceki Sema Yüce yoldaşının mektubuna ilişti gözleri; “Nasıl ki gökyüzünde iki güneş yoksa ve olmayacaksa, bir insan için, özgürleşmek isteyen bir kadın için, iki yaşam seçeneği, iki moral merkez olamaz. Bu satırları yazdığım AN, kendimde düşünsel, moral ve yaşamsal açıdan Başkan APO’yu tek merkez haline getirdiğim, kendimdeki tüm iç engelleri aştığım An’dır” diyordu.

Peki ya onların o cennet kokan Zilan yoldaşlarının şu sözleri; ‘’Bizler, sizin bitmez, tükenmez emek ve çabalarınıza karşılık, canımızı bile versek yeterli değildir. Keşke canımızdan başka verecek şeylerimiz olsaydı. Siz yaşamınızla bir halkı yeniden yarattınız. Bizler sizin eseriniziz. Tüm Kürdistan Halkının ve dünya insanlığının geleceğinin teminatısınız. Yaşamınız bile onur veriyor, sevgi, cesaret, inanç veriyor. Tüm Kürdistan Halkı ve milyonlarca insan size ölümüne bağlıdır.’

Ya ihanete olan kin ve öfkesi kadar Güneş’ine olan sevgisi ile yanıp tutuşan Viyan Soranların şu sözleri; “Senin ismini duyduğum ve tanıdığım günden beri yaşamı hissediyor, kim olduğumu ve nasıl yaşamam gerektiğini biliyorum. Yani fikirlerin beni bana tanıttı ve anlamlı yaşamayı öğretti. Özgürlüğün alfabesini bana öğrettin.”

Gülüşleri ile köle zincirlerini eriten Şarıstan Botanların derin sözleri olan “Başkanım, siz balçıkla sıvanmaya çalışılan bir Güneşsiniz. Ben de bu güneşin aydınlığını görmüş, ondan  kopamayacağımı anlamış bir fedaiyim. Çünkü 21. Yüzyılın sosyal mücadele çizgisini Apoculukla o kadar somutlaştırdınız ki ; bu ulusal kurtuluş yolu insanlığa bir kez daha zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şeyin olmadığını ispatladı. Bu, onları eyleme kaldırdı. Ben bu eylemimle düşmanın kişiliğimde ve dışarıda oluşturduğu tüm zincirleri kırıyorum, özgürleşiyorum” tüm herkesi Güneş’in etrafında kenetlemeye çağırıyorlar.

Leyla AGİT

Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi

Önceki yazı

Erdoğan’ın Uluslarası Çete Transferi

Sonraki Haber

SURİYE REJİMİ AŞİRETLER YOLUYLA BÖLGEDE KAOS YARATMA PEŞİNDE-Makale

Benzer Haberler

Cinayet ve Katliam Çetesi MİT’in Unuttuğu Gerçek
مقالات

Cinayet ve Katliam Çetesi MİT’in Unuttuğu Gerçek

8 يناير 2023
Yeni Gündem Algılarıyla Yenilgilerin Kamufule Edilmesi
مقالات

Yeni Gündem Algılarıyla Yenilgilerin Kamufule Edilmesi

4 يناير 2023
Çöktürme Planı Çerçevesinde Kültürel Soykırım Saldırıları
مقالات

Çöktürme Planı Çerçevesinde Kültürel Soykırım Saldırıları

21 ديسمبر 2022
Sonraki Haber
SURİYE REJİMİ AŞİRETLER YOLUYLA BÖLGEDE KAOS YARATMA PEŞİNDE-Makale

SURİYE REJİMİ AŞİRETLER YOLUYLA BÖLGEDE KAOS YARATMA PEŞİNDE-Makale

Öne Çıkan Yazılar

  • Komünar Sitesi Yayında

    Komünar Sitesi Yayında

    1186 Paylaşım
    Paylaş 474 Paylaş 297
  • Ermenistan 2 Gerillayı Neden Ve Nasıl Teslim Etti

    834 Paylaşım
    Paylaş 334 Paylaş 209
  • Sihad Barzani Komutasında MİT Yeni Üsler Kuruyor!

    1133 Paylaşım
    Paylaş 453 Paylaş 283
  • 30 Yıllık Serxwebûn Arşivi İnternette

    1015 Paylaşım
    Paylaş 406 Paylaş 254
  • İstihbarat ve Türk Devlet Geleneği –DOSYA 1

    994 Paylaşım
    Paylaş 398 Paylaş 249

Önerilenler

Özel Savaş Politikalarının Merkezi Amed

 Kerkük Karışacak! -ÖZEL HABER

2023’te Kürtleri Büyük Zafer TC’yi Yıkım Bekliyor Neden Mi?

MİT Rojava İşgal Operasyonu İçin Urfa’da Arap Aşiretleriyle Toplandı – ÖZEL HABER

Cinayet ve Katliam Çetesi MİT’in Unuttuğu Gerçek

  • Hakkımızda
  • İletişim
  • Tüm Yazılar
KÜRDİSTAN ARAŞTIRMALAR MERKEZİ

© 2020 Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi

Tekrar hoşgeldiniz!

Hesaba giriş

Şifrenizimi unuttunuz?

Tüm alanlar zorunludur

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Oturum aç

Add New Playlist