12 Ocak 2020 Pazar Saat 20:59
Savaş ideolojik ve hegemonya
savaşıdır ve temel amacı 20. Yüzyılda oluşturulan siyasal sistemin
değiştirilerek 21. Yüzyıl koşullarına göre yeniden uyarlanmasıdır. Eski yapı ve
dengelerin yıkıldığı, yeni yapı ve dengelerin kurulmak istenildiği bu tür
ekonomik, siyasi, diplomatik ve askeri mücadele süreçleri stratejik anlamda
dönüşümlerin yaşandığı önemli geçiş süreçleridir. Hegemon güçlerin ciddi kriz
ve boşluğa düştüğü, tam hakimiyet sağlayamadığı bu süreçler aynı zamanda ezilen
halklar ve devrimci hareketler için devrim ve özgürlük için büyük fırsatların
açığa çıktığı süreçlerdir. Hegemon güçler kadar, hazırlıklı ve örgütlü
davranmaları halinde halkların ve devrimci güçlerin de önemli kazanımlar
sağlayabilecekleri süreçlerdir. “Şüphesiz
büyük savaşlarda hep hegemonik güçler kazanmazlar, halklar da çok şey
kazanabilirler. Hatta hegemonik güçler sistemsel kaybedebilir, halklar
sistemsel kazanabilirler.” (A. Öcalan) 3. Dünya savaşında siyasi, askeri,
diplomatik ilişkiler, çelişkiler ve çatışmalar çok karmaşık tarzda
sürdürülmektedir. Günlük değişkenlik ve hareketlilik arz eden bir niteliktedir.
Savaşın kültürel, ekonomik, siyasal, diplomatik ve askeri boyutu vardır.
Alanların önceliği değişse de savaş çok sayıda bölgesel ve küresel güçlerin
katılımıyla birçok alanda komple olarak büyüyerek devam etmektedir. Böylesine
tarihsel geçiş dönemlerinde siyasi ve askeri düzeyde jeo-politik, jeo-stratejik
düşünmek büyük önemdedir. Özellikle coğrafik bakımdan Ortadoğu ve savaşın
merkezinde bulunan Kürtler açısından bu çok daha önemli bir durumdur. Güçler
şimdiye kadar daha çok savaşı kendine bağlı örgütlediği EL-Kaide, Daiş,
El-Nusra, ÖSO, SMO benzeri derleme çete grupları üzerinden ve kendi alanları
dışında yürütmekteydi. Devletler resmiyette savaşa sınırlı bir katılım
göstermişlerdir. Resmi ordularından ziyade yerel iktidarlar, paravan örgütler
ve kontra güçler üzeri savaşmaktaydılar. Ancak Amerikan’ın İran devrim
muhafızları Kudüs güçleri komutanı Kasım Süleymani ile Heşdi El Şabi başkan
yardımcısı Ebu Mehdi El mühendis ve diğer komutanlarını öldürmesi yeni bir
savaş aşamasını ifade etmektedir. Bundan sonra savaş kullanılan paravan
güçlerden ziyade devletler düzeyinde yürütülecektir. Bizzat devletlerin dahil
olduğu büyük savaş evresine girilecektir. Şimdiye kadar savaş bir dengede
tutulmaktaydı. Taraflar topyekûn bir savaşa girmemişti. Fakat söz konusu denge
artık aşılacaktır. Zamanı bilinmemekle
birlikte bundan sonraki savaş büyük silahların kullanıldığı devletler savaşına
doğru evirilecektir. “Üçüncü Dünya Savaşı’nın yeni bir aşaması
olasılık dışı değildir. Şu anki kararsız denge durumu uzun süre devam edemez.
Üçüncü Dünya Savaşı derken, bu olası gelişmeleri de göz önünde bulunduruyoruz.
Nükleer silah dahil en gelişkin silahlar kullanılacaktır. Sonuç herhalde İkinci
Dünya Savaşı sonrasının Avrupa’sından pek farklı olmayacak, hatta çok daha ağır
olacaktır. Şu son on yıllık aşamadaki gelişmelerle kıyaslandığında, olası
gelişmelerin dehşeti daha anlaşılır olacaktır.” (A. Öcalan-2010)
Suriye, Irak, İran, Libya sıcak
savaş alanı olmaya devam edecektir. Türkiye daha fazla savaş bataklığına
çekilerek iç ve dış krizler sonucu çözülme sürecine girecektir. Kürtler bu alanın
merkezinde olduğundan en çok etkilenen halklar arasındadır ve mutlaka bir
ulusal birlik içinde pozisyon belirlemek zorundadır. Politikalarını ulusal
birlik çerçevesinde yürütmeleri durumunda bölgede önemli rol oynayarak hem
kendileri hem de bölge halkları için büyük kazandıracaktır. Eğer bunu
sağlayamazlarsa kendileri büyük kayıplar yaşayacaktır. Bu bakımdan Kürt
birliği, Kürt halkının kaderini tayini bakımından stratejik bir öneme sahiptir.
Kendi aralarındaki ulusal güç ittifakı dış ittifakları belirleyecek, dış
ittifaklarda Kürtlerin geleceğini belirlemesinde katkı sağlayacaktır. Bölgede
hegemonya savaşı yürüten büyük güçler içinde Kürtler belirleyici ittifak
güçleri pozisyondadır. Kürtlerin konumu ve ittifak durumu belirleyici
olmaktadır. ABD ve İsrail’in Kürt politikası bu gerçekliğe dayanmaktadır.
Kürtleri bu açıdan değerlendirmek istemekte ve uzun süre hazırlamaktadırlar.
Kürt ittifakına dayanmayan ve Kürt sorununu çözmeyen hiçbir güç Ortadoğu’da
gelecek sağlayamaz ve istikrarlı bir sistem kuramaz.
Kürt Ulusal Birliği Hayatidir
Ortadoğu’da yaşanan savaş ile yüz
yıllık dengeler ve statükolar değişmektedir. Bu tarihi süreçlerde toplumlar,
uluslar veya halklar geleceğini ancak birliklerini sağlamaları halinde
belirleyebilirler. Ulusal ve toplumsal örgütlülüğü olmayan halkların kaderini
yabancı ve işgalci güçler belirleyecektir.
Kürtler ülkeleri dört parçaya bölünerek sömürgeleştirilmiş bir halktır.
Özellikle kaderini ve statüsünü belirleyebilecek imkanların ortaya çıktığı bu
süreçte dünyada en çok birliğe, ulusal siyasete ihtiyacı olan bir halktır.
Ulusal birlik 3. Dünya savaşının ortaya çıkardığı imkanları değerlendirme
anlamında Kürtler için yüz yıllık bir tarihi fırsat sunmaktadır. Bu fırsat
değerlendirilirse Kütlerin sömürge halk konumu, buna bağlı olarak Ortadoğu’nun
durumu değişecektir. Stratejik bir rol oynayarak sömürgeci ve inkârcı yüz
yıllık politikaları aşmış olacak ve öz yönetimlerine kavuşacaklardır.
Kürtler için ulusal birlik;
parçalar, partiler ve örgütler üstü ulusal bir durumdur. Dar çıkarlara
hapsedilemeyecek kadar hassas bir konudur ve Kürt halkının kaderiyle
alakalıdır. Bu açıdan yurtsever tüm Kürt grup, parti ve toplumsal
örgütlenmelerin birinci gündemi ulusal birlik olmalıdır. Bu konuda farklı
ideolojik ayrılıklar olsa da ulusal bütünlüğü esas alacak ortak bir anlayış ve
yaklaşım geliştirmek tarihi bir zorunluluktur. Nasıl ki, Kürdistan’ı kendi
aralarında parçalayan sömürgeci devletler Kürtlere karşı “Ulusal-Güvenlik
Politikaları ve ittifakı” geliştirmişlerse Kürtlerinde bunlara karşı tüm
parçaları kapsayan ve Kürt ulusal çıkarlarını esas alan bir ittifakı
sağlamaları mutlaka gereklidir. Ulusal birlik ve ulusal kongre etrafında
birleşen Kürt güçleri Kürtlerin sorunlarını, taleplerini, mücadele ve
kazanımlarını bölge ve dünya güçleri karşısında tek bir politikada
birleştireceğinden muhataba kavuşacak ve uluslararası kurumlarda karşılığını
bulacaktır.
Kürt ulusal birliği ve Ulusal
Kongresinin gerçekleşmesi halinde sömürgeci ve dış emperyalist güçler Kürtleri
eskisi gibi kullanamayacak, kendi çıkarları için kurban edemeyecek ve
yönlendiremeyecektir. Ulusal birlik demek Kürt halkının ulus olarak öz
yönetime, ortak akla kavuşması demektir. Bağımsız siyaset yapma, karar alma ve
toplumsal gelişim açısından çok önemli bir ilerleme sağlayacaktır. Ulusal
kongreyle birlikte yabancı güçlere zemin sunan parçalılık sona erecek Kürtler
ortak bir yönetime, gündeme ve politikaya kavuşmuş olacaklardır.
Ulusal birlik demek; dört
parçadaki güçlerin kazanımlarını, tecrübelerini, birikimlerini BİRLİK esaslarında
birleştirmeleri ve bir sinerjiye dönüştürmelerini ifade edecektir. Ortadoğu’nun
en örgütlü ve aktif gücünü açığa çıkaracaktır. Bu güç sadece Kürt sorununu
çözmeyle kalmayacak aynı zamanda Ortadoğu sorununu da çözecek bir düzeye
gelecektir. Ancak büyük tehlikelerin farkında olanlar ulusal birliğin önemini
anlayabilirler. Kürdistanı’ın tümü işgal ve ilhak tehlikesiyle karşı
karşıyadır. Rojava işgali başarılı olursa sıra Başur’a da gelecektir. Türk
işgali ve soykırım politikaları ne kadar tehlikeliyse Irak-Arap ve İran-Şii
milliyetçiliği de o denli tehlikelidir. Geçmişte yaptıkları büyük katliamların
izi henüz silinmiş değildir. Irak milliyetçiliğinin ulus-devleti pekiştirme
arayışları ve federe Kürt yönetimini tasfiye etme düşüncesi gündemdedir ve bir tehlikedir.
Sömürge güçlerinin saldırı ve işgalleri ancak ulusal birlik ve ulusal öz
savunma gücüyle durdurulabilir. “İran’da
Şiiler, Kürtleri katlettiler, Pasdarlar fırsat bulursa Kürtleri kırıp geçerler.
Irak’ta Arapların eline imkân geçerse Kürtleri katlederler. Bu durumda olan
halka olur. Kürtler kendi ortak politikalarını belirleyerek bunların karşıtı
olarak değil, bunların politikalarına paralel yol alabilir, ancak kendilerini
de savunabilirler.” ( A. Öcalan)
Soykırım rejimlerini tek başına
hiçbir Kürt gücü durduramaz. Şengal,
Efrin, Kerkük, Rojava işgalleri buna örnektir. Hiçbir parça Kürt soykırım
politikasını tek başına boşa çıkaramaz. Genel soykırım politikaları boşa
çıkarılmadan hiçbir parça tek başına bağımsız olamaz statü kazanamaz ve özgür
yaşayamaz. Güney’deki gibi dış güçlere dayanarak olsa bile özgür olamaz. Ancak
koloni tarzında olabilir. Bu nedenle Ulusal Kongrede, ortak siyasi birlik ve
askeri savunmada birleşmek Kürt varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlamada
tarihi bir görev ve sorumluluk olmaktadır.
Bunu her yurtsever bilinçli Kürt bireyi görmekte ve istemektedir. Bu bir
ihtiyaç değil bir zorunluluktur. Kurtuluşun ve özgürlüğün tek yolunun ulusal
birlikten geçtiğini halk görmekte ve ulusal birliğe zorlamaktadır. Sömürgeci
Türk devletinin işgaline karşı gerçekleşen Rojava Onur direnişiyle dört parça
Kürdistan ve dünyadaki yurtsever bütün Kürtler ulusal bütünlük içinde tutum
almışlardır. Boykotlardan, çeşitli eylemlere, seferberlik çağrısına cevap
vererek Onur Direnişine katılıma kadar ulusal direniş gerçeği açığa çıkmış
bulunmaktadır. Halk düzeyinde ulusal bütünlüğe dayalı gelişen direnişler aynı
zamanda ulusal birliği ifade etmektedir. Esas sorun bunun parça örgütleri ve
partileri arasında sağlanmasıdır.
ULUSAL BİRLİĞİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER
Ulusal birliğin
gerçekleşmemesinin genel olarak iki nedeni vardır. Birincisi; Kürdistan’ı bölen
işgalci güçler ile onların uluslararası destekçisi olan küresel güçlerdir. Yani
Kürtlerin düşmanlarından kaynaklı sorunlardır. Bu güçler Kürt birliğini Ortadoğu’da
oluşturdukları sistem ve statü açısından tehlikeli bulmaktadırlar. Birliğin
olmaması için her türlü yönteme başvurmaktadırlar. Kendilerine bağladıkları
Kürt güçlerini yönlendirmekte ve denetim altında tutamaktadırlar. Sömürgeci
güçler Kürtlerin bir araya gelmelerini, ulusal birlik oluşturmalarını, ortak
siyaset belirlemelerini ve kaderlerini tayin etmelerini kendi sonları olarak
değerlendirirken, küresel güçler ise Kürt birliğini ve çözülmüş Kürt sorununu
Ortadoğu’daki planlarına ters görmektedirler. Bu yüzden sürekli çözümsüz ve
çatışmalı konumda tutmaktadırlar.
Birliğin önündeki ikincisi engel Kürtlerin kendi iç sorunundan
kaynaklanmaktadır. Hem parçaların hem de parçalar arası güçlerin bir araya
gelerek ortak ittifak sağlayamaması ve güçlerini birleştirememesidir.
Kürtler’ de Yaşanan İç Sorunlar
Kürt halkı açısından ulusal
birlik konusu nettir. Mutlaka olması gerektiğinin bilincindedir ve bunu tüm
siyasi parti ve örgütlere dayatmaktadır. Efrin, Kerkük ve Rojava işgal
süreçleri dünyadaki tüm yurtsever Kürtler için ulusal bir ruh ve bütünlük
sağlamıştır. Kürtler tehlikeleri algılamış ve ulusal ruhla birliği
haykırmaktadır. Kürt halkı ulusal birlik konusunda partileri eleştirmekte ve
birlik olmayı bir görev olarak önlerine koymaktadır. Ancak çoğu Kürt örgütleri
hala dört parçayı kapsayan Ulusal demokratik düzeyde değildir. Kendi
parçasıyla, kendi parti veya grup çıkarlarıyla sınırlı kalmaktadırlar. Ulusal
birliğe katılma güç, irade ve cesaretini gösterememektedirler. Bir kesim Kürt
güçleri bağımlı oldukları sömürgeci devletlere karşı ulusal tavır
alamamaktadır. Ulusal çıkarları göz ardı ederek hâkim devletlerle olan
ilişkilerine öncelik vermektedir. ABD, TC, İran, Irak, İsrail devletlerinin
kimi Kürt örgütleri üzerindeki etkisi hala güçlüdür. KDP ve YNK gibi güçler
bağımlı ve iş birliği içinde olduklarında kendi iradeleriyle hareket
edemiyorlar. Ne kendileri ortak bir yönetimde birleşebiliyor ne de ulusal
birliğe geliyorlar. Düşmanlarını iyi
tanımıyor ve planlarına stratejik gözle bakmıyorlar. Dar, grupsal ve ailesel
düşünüyorlar. İttifaklarını doğru belirlemiyorlar. Genel kurtulmadan
kendilerini kurtarabileceklerini sanıyorlar. En önemlisi de dünya ve bölge
koşullarını çözümleyecek, ulusal birlik çalışmasının stratejik önemine göre
yaklaşacak liderler sorunu vardır. Kürt halk Önderi Abdullah Öcalan bu konuda
en çok çaba gösteren, çözüm projeleri sunan kişidir. Şimdiye kadar Öcalan ve
PKK dışında ulusal birlik konusunda proje sunmuş, ısrarla çabalamış bir lider
ve örgüt yoktur. Öcalan’ın komploya uğramasının ve tecrit altında tutulmasının
en önemli nedeni Kürtleri demokratik birlik içinde birleştirme istemi ve
çalışmasıdır.
Kürt Cephesinde Üç Temel İdeolojik Yaklaşım ve Çözüm Modelleri
Kürt güçlerinde İdeolojik
yaklaşım anlamında, İlkel milliyetçi, K. Burjuva anlayışı ve Demokratik ulus
anlayışı olmak üzere üç esas yaklaşım vardır.
İlkel Milliyetçi Yaklaşımı ve Çözüm Modeli: Ulus-devlet anlayışına
bağlı, parçayla sınırlı kalan, demokratik birlikten uzak, parti, aile ve grup
çıkarlarını önceleyen yaklaşımdır. KDP ve YNK bu güçlerin başında gelir. Bu
güçler ulusal birliğe sınıfsal ve ideolojik yaklaşmaktadır. Sınıfsal olarak
Kürt üst egemen sınıf olduklarından ulusal demokratik siyasetinin ve birliğin
kendilerine kaybettireceklerini, imtiyazlarını ve çıkarlarını tehlikeye
sokacağını düşünerek hem ulusal birliğe gelmemekte hem de engellemektedirler.
YNK daha esnek olurken özellikle KDP olumsuz rol oynamaktadır. Kürt Ulusal
birliğe gelmeyişlerini çeşitli gerekçelerle izah etmektedirler. Halka karşı
“ulusal birliği bizde istiyoruz önemlidir, mutlaka olmalıdır” gibi açıklama
yapmalarına rağmen çıkarları olmadığı müddetçe ilkel milliyetçi güçler
demokratik ulusal birliğe gelmezler. Bırakalım diğer parçalarla ittifak
sağlamayı henüz kendi içinde bile birlik sağlamış değildirler. Ortak siyasi bir
yönetim sağlayamamışlardır. Her güç aile, parti, grup çıkarları için kendi dar
bölgesinde iktidar olarak kalmak istemektedir.
Ulusal birlik ve ulusal kongre
demek kendini halka açmaktır, bağımsız demokratik siyasal alanı geliştirmektir.
İktidarını ve kazanımlarını tüm ulusun hizmetine sunmaktır. Sömürgeci egemen
devletlere tavır almaktır. Radikal bir tutumu ifade eden bu toplumsal
eylemlerin işbirlikçi ilkel milliyetçi anlayışlar tarafından gerçekleşmesi
mümkün olmaz. İlkel milliyetçi anlayışların böyle bir yaklaşımı ve siyasal
iradesi yoktur. Ulusal lider olarak sunulmaya çalışılan Barzanilerin tek amacı
küçük bir aile-hanedan devleti kurmaktır. “Küçük olsun sadece benim olsun”
anlayışındadırlar. Bu amaç için tüm Kürdistanı pazarlayacak ve satacak denli
vahim bir düşünceye sahiptirler. Birlik ve büyük Kürdistan diye bir düşünceleri
ve kaygıları yoktur. Güney Kürdistan’ın, Şengal’ in, Kerkük’ün içinde bulunduğu
durumdan bu güçler sorumludur. Hatta Rojava işgalinden de büyük ölçüde bunlar
sorumludur. Güney Kürdistan ve Rojava işgalinde bizzat işgalci güçlerle hareket
etmektedirler. Ulusal ihanet içinde olan bu güçlerle ulusal birliğin sağlanması
çok zor olacaktır. Toplumsal baskı gelişir, teşhir ve tecrit edilir, ekonomik
ve siyasal yaşam alanları daraltılırsa o zaman ulusal birliğe gelmek zorunda
kalırlar. Ulusal baskı gelişirse birliğin öncüsü değil katılanı olabilirler.
Güney Kürdistan halkını bu partilerle eş değer görmemek önemlidir. KDP ve YNK
dışında Güney’ Kürdistan’lı birçok aydın, sanatçı, parti ve oluşum ulusal
birlik çalışmalarını benimsemekte yer almaktadır. Yine KDP içinde yer alan bazı
kişi ve çevreler birliğe olumlu yaklaşmakta ve desteklemektedir. Bu kesimlerin
ortak bir örgütlülük içinde ulusal birlik çalışmasına katılması birliğe büyük
bir ivme kazandıracaktır
İlkel milliyetçi yaklaşım devlet odaklı çözümü savunmaktadır.
Eleştiriler olmakla birlikte devlet kurmakta bir seçenek olarak Kürler
açısından kendi kaderini tayin hakkı arasındadır. Ancak bunun objektif ve sübjektif
koşulları oluşmalıdır. Bu aşamada bunun gerçekleşmesi çok zor görülmektedir.
Birincisi: Bunu sağlayacak siyasal bir Kürt ittifakı sağlanamamıştır. İkincisi:
Sömürgeci güçleri yenecek düzeyde askeri ve siyasi bir ittifak gelişmemiştir.
Üçüncüsü; Söylemde dillendirseler de uluslararası güçler bu konuda karar almış
ve destek sunmuş değildir. Dördüncüsü; İktidar ve devlet odaklı çözüm ideolojik
olarak tüm Kürt yapıları tarafından benimsenmemektedir. Beşincisi: Büyük
katliamlara yol açacak bir yöntemdir. Kürt-Arap ya da Kürt-Şii savaşına neden
olabilecek ve büyük Kürt katliamlarına yol açabilecek bir modeldir. Kürtlerin
bu çözümü tek başlarına yaratacak ve savunacak bir birliği henüz oluşmamıştır.
Uluslararası güçler ilkel milliyetçi KDP-YNK çizgisinde bir Kürt ulus-devletini
başta İsrail’in güvenliği ve genel çıkarları için gerekli görmektedirler.
Planlarında Kürt devletinin kurulması vardır. Ancak bunun yerini ve zamanını
kendi çıkarlarına göre belirleyeceklerdir. Güney Kürdistan bağımsızlık
referandumunda görüldüğü gibi Kürtleri sömürge Türk-Irak-İran devletlerinin
insafına bırakan ve katliamla karşı karşıya getiren bir politika izlemişlerdir.
Bir ulusal ittifak ve konsensüse dayanmayan, sonucu doğru hesaplanmayan
referandum Güney Kürdistan’ın onlarca yıllık kazanımlarını büyük oranda
kaybettirdi. Kürt karşıtı güçleri yeniden bir araya getirdi. Kerkük, Şengal ve
daha birçok alanın kaybedilmesine neden oldu. Irak-ulus devletinin güçlenmesine
vesile oldu. Halkta bir inançsızlık ve kırılma gerçekleştirdi. İçte
parçalanmalara yol açtı. Kürtleri siyasi ve askerî açıdan zayıflattı ve on
yıllarca geriye çekti.
Kürt ulusu için ilkel milliyetçi
çizgisinde geliştirilecek bir çözüm demokratik içerikte olmayacaktır. Bir aile
ve hanedanlık devletçiliği tarzında daha fazla sorunlara yol açacaktır.
Kürtlerin İsrail’in güvenliği ve Batı çıkarları için daha fazla kullanılmasına
yol açacaktır. Kürt-Arap ve Kürt-Fars savaşlarına, daha çok Kürt katliamlarına
neden olabilecek bir seçenektir. Çünkü yerel değil dıştan dayatılan bir çözüm
olacaktır. Özgür ve demokratik bir karakterden yoksun olacağından Kürt ulusu
için özgürlüğü sağlamayacaktır. KDP eksenli yirmi beş yıldır Güney Kürdistan’da
geliştirilen sistem oligarşik aile-hanedan iktidarı-devleti tarzındadır. Dışa
bağımlı, yeni tip sömürge statüsünün bile gerisindendir. Ekonomik, siyasi ve
askeri olarak tamamen bağımlı durumundadır. Öz iradeden yoksun, halka
dayanmayan, Kürt ulusunun genel özgürlüğünü ve çıkarların gözetmeyen kendini
tüm parçaların üstünde tutan, halkın iradesini tanımayan oligarşik bir zihniyet
ve iktidar yapısı hakimdir. İlkel milliyetçi anlayışlar yabancı işgalci
güçlerden kurtulsalar da ulusu özgürleştirmezler, ait oldukları etnik duyguları
kullanarak kendi halkını iktidarlarına bağlarlar. Sadece iktidar değişimi
sağlayarak kendi hakimiyetlerinde ulus-devleti yeniden kurarak kendi halkının
egemen ve sömürücü sınıfı haline gelirler. Milliyetçi çözüm ulusal demokratik
özden uzak egemen Kürt üst sınıfa dayalı bir iktidar yapılanması olacaktır.
Ortadoğu’nun temel sorunu demokrasisi olmayan çok devletli bir yapıya sahip
olmasıdır. Ortadoğu halklarının milliyetçilikle beslenen yeni ulus-devletlere
değil demokrasiye ihtiyacı vardır. Beşbin yıldır devlet zihniyeti yeterince
yaşanmış ve sorunların baş nedeni haline gelmiştir. Halkların eşit, özgür
birlikteliğine dayanan Demokratik Ortadoğu Konfederal sistemi sorunların esas
çözümüdür. Çatışmaları, savaşları ulus-devlet milliyetçiliğini, dinsel
şovenizmi ve mezhep kavgalarını ancak bu sistem sonlandırabilir. Rojava ve Kuzey-Doğu
Sureye modeli yaşanan somut bir örnektir.
Son iki yüz yıllık Kürt tarihine bakıldığında
Kürt halkına en büyük zararın ilkel milliyetçi hareketlerden geldiğini
görmekteyiz. Objektif koşulları
değerlendirmeden yoksun, gerçekçi siyasi hedefleri çizemeyen, dost-düşman
ayrımını doğru yapamayan, zamanlamasını ve tarzını somut koşullara göre
değiştirip geliştiremeyen bu tür ilkel milliyetçi ve feodal önderlikler büyük
kayıplara yol açtılar. Daha da kötüsü hâkim sömürgeci güçlerin temel
dayanakları konumunda olan hanedan veya aileleri durumuna gelmiş ve halkı
kontrol etmenin aracı halinde olan bir geleneğin temeli oldular. Özcesi
ulus-devlet zihniyetiyle beslenen ilkel milliyetçi anlayışlar ve çözümler
anti-demokratiktirler. Bir etnik yapıya dayandıklarından tolumun genelini baskı
altına alırlar. Demokratik toplumsal birliğe ve gelişmeye değil parçalanmaya ve
ağır sorunlara yol açarlar.
Küçük Burjuva-Orta sınıf ve Sol Yaklaşımı: Son yıllarda sistem
tarafından önü açılan bir sınıf anlayışıdır. Geniş bir tabanı olan ama
örgütlülüğü olmayan, örgütsel kitle tabanı bulunmayan, devletlere karşı radikal
mücadeleyi benimsememiş, yasal sınırlarda kalmış, egemen devletlerle bağı olan
ortayolcu reformist kesimlerdir. Silahlı ulusal kurtuluş savaşına mesafeli yaklaşan
ya da karşı çıkan, ancak kendini en çok bu savaşın imkanlarıyla yaşatan
çevredir. En sert eleştiriyi yapan, en radikal çözüm programlarını sunuyor gibi
görünen ama pratikte hiçbir karşılığı olmayan tipik ortayolcu oportünist küçük
burjuva karakterli oluşumlardır. Bu kesimler yaşam ve ilişki anlamında
sömürgeci güçlere bağımlıdır ve içiçe yaşarlar. Sistemden kopmamış, onunla
karşı karşıya gelmemiş ancak devrimci mücadeleden de bolca nemalanan
kesimlerdir. Bunlar küçük gruplar, örgütler veya kişilerden oluşurlar.
Konjonktürel duruma göre tavır alırlar. Tutarlı değildirler. Siteme karşı tavır
almazlar. Söylemleri ve eylemleri bir değildir. Bireysel, ailesel yaşamlarını,
mevkilerini ve maddi varlıklarını riske atmazlar. Kürt birliğinden en çok söz
edenler olup çeşitli gerekçeler öne sürerek birliğe en uzak duranlardır. En
güçlü gerekçeleri sözde ideolojik ayrılıktır. Sol eksenli küçük bazı gruplar
toplumsal güçleri olmamasına rağmen Reel sosyalizmin etkisinde olduklarından
sınıf ideolojisinden dem vurmakta ve ulusal sorunu ötelemektedirler. Reel
sosyalizm ve ilkel milliyetçi anlayışı sentezleyen bir yaklaşım
sergilemektedirler. Oysa sistemle en çok ideolojik iç içeliği yaşayan
kesimlerdir. K. Burjuva veya orta sınıf anlayışında pozisyonunu güce göre
belirleme vardır. Demokratik çizgi ve Ulusal birlik güçlendikçe bu kesimlerin
duruşu da buna göre netleşecektir. Devrimci mücadele güçlendikçe devrimci
kesilirler. Sistem hâkim olunca sistemden görünürler.
Demokratik Ulus Yaklaşımı ve Çözüm Modeli: Kürt halk Önderi A.
Öcalan’ın paradigması çerçevesinde Kürt Özgürlük Hareketinin temsil ettiği,
demokratik ulus çerçevesinde dört parçada birlik ve çözüm sağlamaya çalışan
yaklaşımdır. Çıkışından bugüne dek birlik sorununu bağımsızlık ve özgürlüğün en
önemli çalışması olarak görmüştür.
Ulusal birlik çalışmasının öncülüğünü yapmaktadır. Ulusal birliğin
gerçekleşmesini stratejik önemde ele almaktadır. Sınıfsal ve ulusal bakımdan
Demokratik halk eğilimini temsil etmektedir. Ulusal birlik çalışmasını yürüten
esas öncü anlayıştır.
Demokratik ulus anlayışı çözümü Demokratik Ortadoğu Konfederal
sisteminde mevcut devletlerin sınırları içinde demokratik özerklik veya
federasyon sistemiyle statülerinin ve varlıklarının demokratik anayasa
çerçevesinde kabul edilmesine dayandırır. Birlikte yaşanılan uluslarla
demokratik birliği ifade etmektedir. Kabul edilebilir en makul çözüm olarak öne
çıkmaktadır. Rojava-Kuzey-Doğu Suriye ve Irak-Başur Kürdistan’ında fiili olarak
gerçekleşen bu çözümdür. Bu model savaşlara, soykırımlara, ırkçılığa ve
milliyetçiliğe yol açan ulus-devlete modeline karşı alternatif bir sistem
olarak geliştirilmiştir. İlkel milliyetçi anlayış bir etnik yapıya dayanırken
demokratik ulus anlayışı herhangi bir etnik veya sınıf anlayışına dayanmaz.
Toplumun tüm bileşenlerini esas alan bir düşünceye sahiptir. Tüm halkların,
etnik yapıların ve kültürlerin eşit ve özgürce bir arada yaşamasını öngören
demokratik bir modeldir. Rojava sistemi bu anlayışta gelişmiş ve halklar
tarafından benimsenmiştir. Ataerkil kültürünü aşan, sömürücü, tahakkümcü
iktidar ve devlet anlayışından arınmış, demokrasi bilinciyle her alanda
örgütlenmiş, öz savunma araçlarını örgütlemiş demokratik toplum demokratik
ulusan temelidir. Demokratik ulus anlayışı zihniyet birliği sağlamış özgür
birey ve komünal toplumu ifade eder.
Demokratik ulus için karşılıklı
kabule dayanan, yasalarla güvenceye alınan bir birlik gereklidir. Mevcut
durumda tarafların kabul edeceği bir çözüm modelidir. Suriye ve Irak’ta
sorunlar yaşansa da pratikte gerçekleşmiştir ve müzakere sürecindedir. Rojava ve
Başur’daki bu fiili durum savaşın yarattığı koşullar ve Kürlerin mücadelesiyle
gerçekleşmiştir. Henüz ulus-devlet sistemiyle tam bir uzlaşıya varılmış
değildir. Fiili bir durum yaşasa da Güney Kürdistan federe yapısı tam anlamıyla
güvenceye kavuşmamıştır. Tasfiye edilme riski vardır. Rojava özerk yönetimi
oluşsa da öz savunma gücüne dayanmaktadır. Gerek bağlı bulunan üniter devlet
yapısı ve gerekse uluslararası kurum ve güçlerce resmi olarak tanınmamıştır.
Türkiye ve İran’da henüz bir çözüm söz konusu değildir. İran Kürt varlığını
kabul etmekte ancak ayrı bir halk olarak tanımamakta ve siyasi bir statüyü
kabul etmemektedir. Kürt soykırımının başını çeken ve bu politikasında ısrar
eden sömürgeci Türk rejimi bu koşullarda hiçbir çözüm modeline yanaşmamaktadır.
Türk devleti Kürt soykırımında ısrarcıdır ve tüm savaş gücünü buna seferber
etmektedir. Mevcut durumda 3. Dünya savaşının en yoğun cephesi Kürt ve Türk
savaş cephesidir. Savaşın daha da uzayacağı görülen bir gerçekliktir. Kürtlerin
kaderi büyük ölçüde bu savaşa bağlıdır. Çünkü Kürt sorununun çözümü önündeki en
büyük engel Türk soykırım rejimidir. Tüm bunlar Kürtlerin dört parçada ulusal
güç birliği ve ittifak temelinde savaşa ve uzun süreli mücadeleye göre
örgütlenmeleri gerektiğini ortaya koymaktadır. Çözümler ve uzlaşmalar ancak
yürütülecek savaşın düzeyi ve sonucuna göre gerçekleşecektir. Güçlerin şimdilik
ilk tercihi savaş olmaktadır. Kendini savaşa göre konumlandıran, gücünü iyi
örgütleyen ve harekete geçiren güçler siyaseten de başarılı olacaklardır.
Demokratik ulus çözümü Güney Kürt
Kürdistan yönetiminin de güncelde savunduğu bir çözüm olmaktadır. Bağımsız
devlet kurma hakkını ortadan kaldırmaz. Tersine onun alt yapısını
hazırlar. Üniter birlik içinde demokratik
çözüm ancak demokrasi kanallarının açık olduğu, uzlaşı ve barış araçlarının
siyasette etkin kullanıldığı bunların Anayasal güvenceye alındığı otak yönetim
biçimidir. Model olarak ihtiyaç ve özgünlüklere göre değişkenlik gösterebilir.
Bu çözüm modeli sonraki koşullarda daha farklı bir aşamaya taşırılabilir.
Özerklik, federasyon, konfederasyon şekilleri olabilir. Temel özelliği birlik
ve ortaklıkta Kürt halkının siyasi olarak tanınması ve yönetime dahil
edilmesidir. İnkâr ve imha siyasetin sonlandıran bir çözümdür. “Kürdistan içinse kendi kaderini tayin
hakkı milliyetçi temelde devlet kurmak değil, mevcut sınırları sorun yapmadan
ve sınırları esas almadan kendi demokrasisini kurma hareketidir. İran’da,
Suriye’de, Türkiye’de ve hatta Irak’ta oluşacak bir Kürt yapılanmasında tüm
Kürtler bir araya gelerek kendi federasyonlarını, birleşerek de bir üst
konfederasyonların oluştururlar.
Demokratik
Konfederalizm dört parçaya bölünmüş ve dünyanın her tarafına yayılmış olan Kürt
halkının Demokratik birliğinin ifadesidir. Kürt ulusunun kendi içindeki sorunların
çözümünde demokratik birlik ilkesini esas alır. Milliyetçilik temelindeki
devletleşme eğilimlerini, çağını doldurmuş ulus-devlet anlayışının devamı
olarak görür. Bu tür çözümler Kürt sorununu çözmede ve Kürt toplumunu
ilerletmede yeterli olmayacağı için böylesi güçlerin demokrasiye,
demokratikleşmeye açık olmaya ve demokratik ulus birliği temelinde
konfederasyona katılmaya davet ediyorum. Demokratik Konfederalizm, demokratik
derin zihniyete ve özgürlük bilincine dayandığı halklar arasında hiçbir ayrım
yapmadan, tüm halkların eşit-özgür birliğini esas alır. Katı sınırlara dayalı
milliyetçi-devletçi ulus yerine demokratik ulusu geliştirir. Bu temelde tüm
Ortadoğu halklarının ve demokrasi güçlerinin birleşmesinden yanadır. Komşu
devletler ile ilişkileri, eşit ve özgür birlik ilkesine dayalı olarak siyasal,
sosyal ve kültürel hakların yaşamsallaştırılması temelinde düzenlemeyi
öngörür.” (A. Öcalan)
Sonuç;
Ortadoğu halkları ve devletleri
açısından 3. Dünya savaşı kader tayin edecek nitelikte bir süreci ifade
etmektedir. Kürtler açsından ise varlığını koruma veya yok olma derecesinde
önemlidir. Genel olarak Kürdistan Özgürlük Mücadelesi büyük bir gelişme
kaydetmiştir. Suriye ve Irak Baas rejimleri dağılmış Kürt iradesi açığa
çıkmıştır. İran müdahaleye uğramıştır önemli bir kavşaktadır ve çözülecektir.
Faşist Türk rejimi tarihinin en zor sürecinden geçmektedir. Hegemon olma
doğrultusunda savaşa daha fazla katılmakla çöküşünü hızlandıracaktır. Kürtler
üzerinde yürütülen soykırım siyaseti 20. yüzyılda sonuç alamadığına göre 21.
yüzyılda asla sonuç alamaz. Türk devleti herhangi bir sonuç alacağından değil
zayıf olduğundan ve çözüm geliştiremediğinden dolayı saldırmaktadır. Güney
Kürdistan’da Kürtler bir federasyona sahiptir. Rojava’ da federasyona denk bir
özerklik söz konusudur. Uluslararası birçok imkân doğmuştur. Toplumsal güç
sağlanmıştır, diplomatik, siyasi ve askeri alanlar açılmıştır. Doğru
değerlendirilirse Kürtler ulus olarak kendilerine dünyada bir yer açmakla
kalmayacak sürecin öznesi haline geleceklerdir “Kürdistan’ın coğrafya olarak ve Kürtlerin de müttefiklik açısından
konumları stratejiktir. Kürdistan ve Kürtler tarihin bundan sonrası için
geleneksel satranç tahtası ve piyon olma rollerini terk edip özne konumuna
gelebilirler. Bunda takip edilecek siyaset, iç ve dış ittifaklar belirleyici
rol oynayacaktır.” (A. Öcalan)
Diğer hakların devletleri, ulusal
kimlikleri uluslararası kurumlarda kabul gören bir statüye sahiptir. İktidar
veya toprak parçası olarak küçülebilirler, büyüyebilirler veya yeni bir
iktidara sahip olabilirler. Fakat Kürtler daha farklı bir konumdadırlar. Ulus
olarak bir statüye sahip değildirler. Halk ve ülke olarak uluslararası
kurumlarda kabul edilmemişlerdir. Bu bakımdan “varlık-yokluk” denen
aralıktadırlar. Ya birleşecek ve varlıklarını kabul ettirip kaderlerini
belirleyecekler, ya da soykırım kıskacında tarihin dışında kalmaya devam
edeceklerdir. “Soykırım kıskacı” denen gerçeklik budur. Kuşkusuz Kürtlerin
direnme sorunu yoktur. Ancak tek başına direnme yetmeyecektir. Önemli olan
direnişin bir sonuca varmasıdır.
Rojava’ da ENKS ile yapılan
anlaşma Kürt kamuoyu tarafından tam anlaşılmış ve kanıksanmış değildir. ABD
baştan beri bu yönlü dayatmaları vardır. ENKS’nin baştaki gibi bir partiler
cephesi olmadığı, bileşenlerinin çoğunun ayrıldığı, bünyesinde kalan birkaç
partinin ise KDP ve TC güdümünde olan, Rojava devrimi karşıtlığı temelinde
örgütlenmiş ve ulusal ihanet içinde faaliyet yürüten bir yapı olduğu
bilinmektedir. ENKS KDP’nin Suriye uzantısıdır. Dolayısıyla ENKS ismi yerine
KDP-S kullanmak daha doğru olmaktadır. Kaldı ki, Özerk yönetim tarafından
ENKS’nin bazı yöneticilerine yönelik ulusal ihanet suçlamasıyla tutuklama
kararı aldığı da bilinmektedir. KDP-S ile yapılan görüşmelerin ve
mutabakatların içeriği ve karşılıklı yükümlülükleri netleşmemiştir. Eğer KDP-S
denen oluşum özeleştiri temelinde yurtsever ulusal çizgiye gelişmişse ve ulusal
mücadeleye hizmet edecekse yapılan birlik anlamlı olur. Yine politik açıdan
düşman cephesini zayıflatma ve nötralize etme amacı taşıyorsa buda
anlaşılırdır. Fakat KDP’nin TC ile olan işbirliğinde hiçbir değişiklik
görülmemektedir. İşgalci Türk devletiyle olan iş birliğini daha da
derinleştirmiştir. Yakın dönemde Türk devletiyle Başur’da bir dizi toplantı
gerçekleştirmiştir. Toplantılarda Kürt Özgürlük hareketine karşı iş birliği ve
mücadele, Rojava’ da ortak hareket etme, ulusal birliğin engellenmesi,
gerillaya karşı istihbarat iş birliği, hareket alanlarının daraltılması
konularında tartışma yürüttükleri ve anlaştıkları söylenmektedir. KDP’nin
pratikteki tutumu da bunları teyit eder niteliktedir. Ulusal birliğe gelmediği
gibi sabote etmekte ve engellemektedir. ENKS’nin bu düzeyde kabulü KDP’nin
Rojava’ da kabulü anlamına gelmektedir. Ulusal ihaneti devam ettikçe bu
çizginin Ulusal birliğe katkısı değil zararı olacaktır. Birliği KDP gibi
yapılara endekslemek sonuç vermemektedir. KDP tüm Güney Kürdistan’ı temsil
etmemektedir. KDP içinde ve dışında ulusal demokratik birlikten yana olan
herkesi bu tarihi çalışmaya katacak bir politikayı düşünmek gerekir. Birliğe
gelmeyen güçlerin teşhiri üzerinden diğer güçlerle bir ittifak seçeneği
güçlendirilebilir. Dört parçada aydın, sanatçı, yazar, siyasetçiler, kişiler,
aile, aşiret, kurum, örgüt ve partileri kapsayan geniş bir çevrede ittifakın
gerçekleşmesi sağlanabilir.
Birlik sağlayamamaları Kürtler
açısından yüzyıllarca devem eden tarihi bir sorundur. Geçmiş iki yüz yıllık
isyan ve direnişlerin başarıya ulaşmamasının temel sebebidir. Artık bu makus
tarihi aşmanın zamanı gelmiştir. Kürtlerin ulusal birliğini sağlamak,
örgütlenmek, direnmek, kendi topraklarında özgür bir kimlik ve statüyle kendini
kabul ettirmek dışında başka bir seçeneği yoktur. Bu özgür bir ülke ve özgür
bir halk olmanın yegâne yoludur. Acımasız, ahlakı, ilkeleri ve sınırları olmayan
nereye evirileceği tam bilinmeyen bir savaş ortamında Kürtlerin varlıklarını
koruma ve özgürlüklerini sağlamalarının başka da bir yolu yoktur. KNK uzun süredir birlik çalışması
yürütmektedir. Daha önce gerçekleşen birlik toplantıları bir zemin hazırlamıştır.
Güncelde de çalışmalar sürdürülmektedir. Aydınların, sanatçıların,
siyasetçilerin, Kürt parti ve örgütlerinin bir raya gelerek ulusal birlik
çalışmalarını başlatmış olmaları değerlidir. Ancak henüz sürece yön verecek ve
ihtiyaçları karşılayacak düzeyde bir birlik sağlanamamıştır. Güçler söylemde
ulusal siyasi politikalarda ortaklaşsa da bu pratiğe dönüşmemiştir. Bu sorun
Kürtlerin geleceği açısından büyük riskler taşımaktadır.
Kürt ulusal birlik çalışması
önümüzdeki yüzyılları belirleyecek temel bir çalışmadır. Kürt halkı ve tarih bu
stratejik çalışmaya büyük düşünerek katkı sunanları, öncülük edenleri saygı ve
minnetle anacaktır. Birliğe gelmeyeni, küçük düşüncelerle ve basit hesaplarla
hareket edip, sabote edenleri ise hep nefretle lanetleyecektir. PKK Yürütme
Komitesi Üyesi Murat Karayılan’ın dediği gibi: “Artık 21. yüzyıldayız, siyasi, bilimsel, ideolojik ve toplumsal
alanda güçlü bir bilince sahibiz. Eskiden Kürtlerin ne bir okulu, üniversitesi
ne okuması ne de yazması vardı. Bugün artık kimsenin bilmediğini biz biliyor ve
en yeni, ilerici fikirleri biz geliştiriyoruz. Devrimimizin gerçekleştirdiği
gelişmeler, yarattığı muhteviyat, tarihsel-toplumsal analiz düzeyi ve çözüm
üretme yeteneği dünyanın çok az yerinde vardır ve hatta belki de yoktur. Biz bugün
gerçekten de çok aydınlık ve ilerici bir bilince sahibiz. Böyle bir düzey
kazanmışken kalkıp da tarihi tekerrür edecek değiliz. Eğer makus tarihimizi
tekerrür edersek bizden sonraki kuşaklar gelip mezarımıza tükürür.”
Dıjwar SASON
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html