Soykırımcı
TC devletinin, Bakurê Kürdistanlıların yaşadığı Irak rejimi ve Güney Kürdistan
Bölgesel Yönetim bölgesinin arasında kalan bir coğrafya üzerine kurulu olan Maxmur
kampına yönelik saldırıları devam ediyor. 19 Temmuz günü TC’ye ait savaş
uçakları tarafından üç kişinin yaralanmasına, çevrede bulunan bahçe ve evlerin
zarar görmesine neden olan bombardımanla birlikte bu saldırılara bir yenisi
daha eklenmiş bulunuyor.
Tabii
TC devletinin gerçekleşen bu saldırıları üstlenmemesi gibi bir yaklaşımı da söz
konusu olmuyor. Aksine resmi açıklamalarda bulunarak, bu tür saldırıları
kendisi için bir propaganda malzemesi olarak kullanıyor. Oysa TC devletinin
uluslararası hukuk çevresinde yapılan anlaşmaların, sözleşmelerin altında
imzası bulunuyor. Altında imzasının olduğu anlaşmalar kendisi için bir
bağlayıcılık ifade ediyor. Aynı şekilde Birleşmiş Milletlerin de (BM) bir
üyesidir. O nedenle de BM’ye karşı da görev ve sorumlulukları var. Bunların
başında da BM kararlarına uyma yükümlülüğü gelmektedir.
Maxmur
kampı da, 1998’de BM tarafından kurulmuştur ve hali hazırda Birleşmiş Milletler
Mülteciler Yüksek Komiserliğine bağlı, onun sorumluluğu ve koruması altındadır.
Dolayısıyla da BM’nin bir üyesi olarak TC devletinin de Maxmur kampına karşı
yükümlükleri vardır. Eğer BM’nin bir üyesi olarak TC devleti, görev ve
sorumluluklarını yerine getirmezse o zaman başka hükümlerin devreye girmesi
gerekmektedir. Bu da yaptırımların devreye girmesini gerektirir.
Bu
gerçeklikler bilinmiyor mu? Aslında bu soruya cevap vermeye bile gerek yok.
Çünkü her şey aleni bir şekilde orta yerdedir. Fakat bunların gerekleri yerine
getirilmiyor. TC devleti için, altına imza attığı anlaşmaların, üstlenilen
yükümlülüklerin ve verilen sözlerin hiç bir anlamı bulunmuyor. “Yaptım oldu”
mantığıyla hareket ediyor ve bunun herkes tarafından kabul edilmesini istiyor.
Kabul edilmemesi halinde ya görmezden geliyor ya da “yok hükmünde” sayıyor ve
bunun sayısız örnekleri bulunuyor.
Bu
konuda, Faşist diktatör R.T. Erdoğan’ın gerek kimi uluslararası anlaşmalara,
gerekse NATO, AB, BM, AHİM vb. gibi
uluslararası alanda bağlayıcılığı olan karar ve uyarılarına dair yapmış olduğu
açıklamalar bulunuyor. Adeta fiilen “bildiğini okur” havalarına giriyor. Uluslararası
alanda bağlayıcılığı olan bu kuruluşların aldığı karar ve yaptığı uyarıları
ciddiye almayan yaklaşımlar sergileyebiliyor. Bunu neden yaptığı da
anlaşılıyor.
TC
devletinin güçlü olmadığı, uluslararası güçlere diş geçiremeyeceği biliniyor.
Tüm bu yaptıkları karşısında Uluslararası alanda bir yaptırımla karşılaştığında
altında kalarak, ezileceğinin de farkında. Sadece bu da değil, onların
kucağında verdikleri ile kendini besleyerek, ancak ayakta kalabilmektedir. Fakat
bu gerçekliğe rağmen ısrarlı bir şekilde “bildiğini yapmaya” devam ediyor.
Demek
ki, sorun daha farklı. Sorun TC devletinin, uluslararası güçler karşısında
‘yalancı bir pehlivan’ gibi durması değil. ‘Bir sıkımlık canı” olmasına rağmen,
böyle bir yaklaşım sergilemesine göz yumuluyor, hatta teşvik ediliyor. Sanki
danışıklı döğüşün bir tarafıymış gibi ayakta tutuluyor. Yoksa uluslararası
güçlerin çıkarlarına gördükleri anlarda aldıkları kararları nasıl uygulamaya
koydukları biliniyor. Bunun sayısız örnekleri var. Ekonomik ve siyasal
yaptırımlar ile askeri müdahalelerde bulunmuşlardır.
Şimdi,
uluslararası güçlerin, bunlardan birini TC devleti karşısında devreye koyacak
bir gücü olmadığını kim iddia edebilir? Başta kendisi olmak üzere, her halde
böyle bir iddiaya her kes güler ve söyleneni ciddiye almaz. TC böyle bir
gerçekliğe rağmen Maxmur kampına saldırmıştır. Daha önce de Maxmur’a, Şengal’e, Rojava’ya savaş uçakları ile saldırmış
yaptığı bombardımanlarla ölüm ve yaralanmalara neden olmuştu. O zaman da ses
çıkaran olmamıştı. 19 Temmuz günü bu saldırılarına sadece bir yenisini daha
eklemiştir. Bundan sonrada bu saldırılarına devam edecektir ve bunun önünde
BM’nin karşı koyma gibi, bir yaklaşımı yoktur.
Eğer
BM’nin bundan farklı bir yaklaşımı söz konusu olsa idi, bugüne kadar TC
devletinin gerçekleştirdiği bombardımanlara, katliamlara karşı koyar ve
engellerdi. Bunları yapmamıştır. Adeta sergilediği umarsız yaklaşımlarla teşvik
etmiş ve önünü açmıştır. Son yıllarda Maxmur Kamp yönetimi ile BM yetkilileri
arasında yapılan görüşmelerin sonuçsuz kalması bunu göstermektedir.
BM
yetkilileri son yıllarda, Maxmur kampında yaşayanların hiç bir istemini
karşılamadığı gibi, ya olumsuz ya da oyalayıcı bir tutum içerisine girmiştir.
Hatta son yıllarda, üstlendiği görev ve sorumlulukları yerine getirmemektedir.
Adeta Maxmur’da yaşayanların kampı terk etmesini teşvik eden bir yaklaşım
içerisinde oldukları yönünde bir izlenim vermektedir. Bu yönüyle de sanki TC
devletinin gerçekleştirdiği bu tür saldırıların kendi politikaları ile uyumlu
olduğu gibi bir intiba yaratmaktadır.
Böylesi
bir gerçeklik içerisinde BM kendi tarafından kurulmuş olan ve uluslararası
hukuka göre sorumluğu altında olan Maxmur Kampına yönelik TC devletinin yaptığı
saldırılar karşısında sesini çıkarak taahhüt ettiği görev ve sorumluluklarına
sahip çıkacak mı? Bunu hep birlikte göreceğiz.
Cemal ŞERİK
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html